Mahkemenin kayyum atamasıyla olağanüstü kongreye götürülen MHP siyasi tarihinin en büyük krizi içinde. Krizin görünür sebebi 7 Haziran- 1 Kasım seçimleri arasında yürüttüğü siyaset sonucu MHP'nin 4.5 puan ve 40 milletvekili kaybetmesine partide yükselen muhalefet.
Devlet Bahçeli ne muhalefetle (CHP-HDP) ne de AK Parti ile hükümet olmayı kabul etmeyerek Türkiye'yi 1 Kasım seçimlerine götüren siyasetçi olduğu için AK Parti muhalifleri cenahının da yoğun eleştirisi altında. Bu eleştiri, Bahçeli'nin tercihleriyle Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ülkeyi seçimlere götürmesine "bilerek ve isteyerek" yardımcı olduğu suçlamasına odaklanıyor. Bu tür okumanın yanılgısı MHP'nin siyaset zeminini iyi analiz edememekten kaynaklanıyor. Eğer bu okuma paralel yapının MHP'deki emellerine benzer bir siyasi manipülasyon amacıyla üretilmiyorsa.
***
Bahçeli, 1 Haziran seçimlerine kadar Erdoğan aleyhtarı kampanyaya katılmakta ve 17-25 Aralık operasyonlarını siyaseten kullanmakta hiçbir beis görmedi. AK Parti'yi sert şekilde eleştirmekte diğer muhalefet partileri ile yarıştı adeta. Ancak HDP'nin yüzde 10'u geçmesiyle birlikte MHP tabanının siyaset yaptığı zemin onulmaz bir gerilimle alt üst oldu. Ve Bahçeli'yi başarısızlığa taşıyan da bu gerilimin getirdiği siyasi tıkanma oldu.
"Bölücü PKK tehdidi" ana beslenme kaynağı olan ideolojik bir partinin HDP ile aynı kampta kalması açıklanamazdı. Temmuz 2015'te başlayan terörle mücadele operasyonlarıyla HDP ile hükümet olmak ya da HDP'li hükümete destek vermek tümüyle imkânsız oldu. Böylece MHP iki tarafı da kesen yaman bir çelişkinin anaforuna düştü. Ya AK Parti karşıtlarıyla hükümet olup tabanının ilk önceliği olan bölücü terörle mücadelede seçmeninin bir kısmını AK Parti'ye hızla kaybedecekti. Nitekim 1 Kasım seçimlerinde bu gerçekleşti.
Ya da hem tabanın hem de teşkilatın istediği gibi AK Parti ile hükümet olacaktı. Bu da iktidarda iken tabanını yavaş yavaş ama geri dönmeyecek şekilde AK Parti'ye kaybetmekti.
Bahçeli iki tercihi de reddederek söz konusu kaybet- kaybet yaman çelişkisinden çıkabileceğini düşündü. Ancak Bahçeli, MHP seçmenine hükümette olmamayı açıklayamadığı için kaybettiği oylar sebebiyle bugün partide ayakta kalma savaşı veriyor.
***
Dört adayın (Meral Akşener, Koray Aydın, Sinan Oğan ve Ümit Özdağ) Genel Başkan Bahçeli'ye bayrak açtığı bu sürecin nasıl sonuçlanacağını şimdiden kestirmek güç. Konuyu Yargıtay'a taşıyan Bahçeli'nin delege üzerindeki hâkimiyetini koruması da mümkün, kongrede ikinci turda kaybetmesi de olası. Sonuç ne olursa olsun bu kriz sonuçlandığında MHP artık farklı bir MHP olacak. Bahçeli dışındaki seçeneklerde "yeni bir siyaset" arayışı dillere dolanacak. Ancak Türkiye siyasetinin bugünkü sıkışıklığı içinde yeni bir alan açmak, yeni teklifler getirmek çok zor. Yine MHP gençliğini PKK aleyhtarı bir kampanya ile radikalleştirmek isteyenlere karşı müteyakkız olunması gerekecek. Yeni genel başkanın, Bahçeli'nin zaten tükettiği Erdoğan karşıtlığına sarılması da nafile çaba olur.
***
MHP'nin krizinden bu partiyi 2011'den beri ele geçirmeye çalışan paralel yapı istifade edemeyecek. Zira AK Parti karşıtlarına sağladığı söylem ve diğer lojistik desteklerin hiçbiri ne içte ne de dışta paralel yapıyı aktör konumuna taşımıyor. Bahçeli dışında bir aday genel başkan seçilse bile MHP tabanının önceliklerine tamamen zıt bir yerde olan paralel yapının orta- uzun vadede kalıcı etkide bulunması ihtimal dışı.
Böylesi bir durumda paralel yapının hedefi, terörle mücadelenin AK Parti- MHP ve hatta CHP tabanının bir kısmında bulduğu desteği erozyona uğratmak olacak. Ancak bunun için MHP tabanının milli- yerli karşılıklarının tümüyle tasfiye edilmesi lazım.
Yeni bir genel başkanın partiyi ve tabanı bir arada tutması ise çok zor. Bu da MHP'nin siyasi-ideolojik krizini derinleştirmek ve partiyi bölünmeye açmak demek. Bu durum kime mi yarar, belki kısa vadede operasyon yapanlara. Orta-uzun vadede siyaset gemisini fırtınalı denizde götürebilen siyaset ustasına.
[Sabah, 12 Nisan 2016].