2014 yılının küresel siyaset açısından belki de en dramatik hikayesi, Putin'li Rusya'nın hızlı yükselişi ve düşüşü oldu. Rusya'nın son altı ayda yaşamış olduğu hızlı irtifa kaybı yalnızca Rusya açısından değil küresel sistemin mevcut işleyişinden memnun olmayan Türkiye, Brezilya, Hindistan, Çin ve İran gibi ülkeler açısından da son derece öğretici.
Putin yönetimindeki Rusya'nın 'ehlileştirilme' biçimi ve yöntemleri de en az düşüşü kadar dikkate değerdir. Atlantik eksenli küresel aktörlerin, küresel sistem içerisinde tehdit olabilecek diğer aktörleri karmaşık, görece daha 'meşru' ancak son derece etkili araçlarla ehlileştirdikleri Rusya özelinde belirgin bir şekilde görülmüştür.
Suriye'de Esed yanında ağırlığını koyarak İran ile birlikte Suriye devrimini engellemesi ve Ukrayna'nın parçası olan Kırım'ı 'de fakto' şekilde ilhak etmesi, Putin'in uluslararası sistem içerisindeki karizmasını önemli ölçüde parlatmıştı. Aynı dönemde Obama'nın dış politikada Rusya ve İran'a yumuşak davrandığı ve müttefiklerini hayal kırıklığına uğrattığı yönünde eleştiriler Washington çevrelerinde sıkça dile getirildi. ABD, eleştirilere rağmen Suriye, Irak ve Ukrayna krizlerindeki düşük profilli tepki verme stratejisini tercih etti.
Bu dönemin en özgün yanı, Obama yönetimin stratejik olarak liberal görünümlü küresel yönetişim enstrümanlarını son derece ustalıklı bir şekilde kullanmış olmasıydı. Görünür aktörler devletler ve ittifaklar değil; uluslararası örgütler, sivil toplum örgütleri, uluslararası finans kurumları, kredi derecelendirme kurumları, uluslararası medya, sosyal medya ve akademi idi. Bütün bu aktörler çok boyutlu ve birbiri içine geçmiş esnek yapı içinde işleyerek Putin'i köşeye sıkıştırdılar.
Zorlayıcı araçlar
Atlantik ittifakında bütün savunma maliyetini tek başına yüklenmek istemediğini vurgulayan ABD, Avrupalı müttefiklerinin savunma giderlerini artırmalarını istedi. ABD, başta Almanya olmak üzere, Avrupalı müttefiklerinin Rusya'ya karşı ortaya konulan ekonomik yaptırımlara aktif destek olmalarını sağladı. Küresel medyada Rusya'nın ve özelde de Putin'in itibarını düşürmeye yönelik yayınlar arttı.
'Saygın' sivil toplum ve insan hakları örgütleri raporları ile Putin'in karizmasını etkilemeye yönelik özel çalışmalarına hız verdiler. Uluslararası finans kurumları ve yatırımcılar Rusya'daki faaliyetlerini düşük seviyeye indirdi ve bazı kurumlar Rusya'daki faaliyetlerini durdurdu. Rusya'ya yapılan doğrudan yabancı yatırımlar önemli ölçüde düşürüldü ve sermaye kaçışı başladı. Uluslararası tahkimde Rusya'ya karşı açılan davalarda önemli artış oldu.
Putin ise bu çevrelenmişlik hissini ortadan kaldırmak için Türkiye, Brezilya, Hindistan, Özbekistan ve Sırbistan'a geziler yaptı; çok taraflı forumlara katılıp taktik anlaşmalar imzaladı. Bütün bu yaşananlar, Putin'i Rusya iç siyasetinde oldukça zor bir durumda bıraktı ve Rusya ekonomisi önemli ölçüde yara aldı. Doların ruble karşısındaki değeri 30 civarından 80'lere kadar çıktı, faizler yüzde 17 seviyesini aştı. Nitekim Putin, halen siyasi alanda hata yaptığını düşünmese de ekonomi alanında hata yaptığını itiraf etmek zorunda kaldı.
Sonuç olarak Rusya, Kırım'ı ilhak ederek stratejik bir hata yaptı ve bu hatadan dolayı halen birçok alanda bedel ödemekte. Ancak Rusya'ya verilen mesajın muhatabının yalnızca Rusya olduğunu düşünmek yanıltıcı olur. Türkiye dahil sistemin işleyişinden kısmen hoşnutsuz olan aktörler benzer meydan okumalarla muhatap olabilirler.
Küresel sistem giriftleştikçe, sistemle uyumlu davranmayan aktörler çok farklı zorlayıcı araçlarla karşılaşmakta. Bu araçlarla başa çıkmanın yolu ne tamamıyla sistemin dışına çıkmak ne de sistemin salık verdiği adımları atmaktır. Sistemin mantığı içinde ikna edici bir muhalif dil ve strateji geliştirmek en makul stratejidir.
[Sabah Perspektif, 3 Ocak 2015]