7 Mart 2010'da gerçekleşen Irak seçimleri sonrası, seçimlerde ikinci olan Hukuk Devleti Koalisyonu ile üçüncü olan Irak Ulusal İttifakı, Ulusal İttifak adı altında birleşmiş ve Kürdistan İttifakı ile yaptığı anlaşma ile hükümeti kurma gücüne sahip olup, Nuri el Maliki'yi yeniden başbakanlığa taşımıştı. Irak Ulusal Hareketi (el Irakiyye) seçimlerde birinci çıkan ittifak olarak hükümet kurma görevinin kendisine verilmesi gerektiğini savunsa da oluşturulan hükümetin dışında kalmamış, bazı bakanlıkların kendilerine tevdi edilmesi karşılığında Ulusal İttifak ile uzlaşmıştı.
Maliki, yeni hükümette başbakanlık görevinin yanı sıra atamaları yapılana dek İçişleri, Savunma, Ulusal Güvenlik Bakanlığı görevlerini üstlendi. Ancak Maliki, El Irakiyye'nin Savunma Bakanlığına gösterdiği adayları kabul etmeyip güvenlik dosyasını tek başına yönetmek konusunda ısrarcı oldu. Hükümetin "tek adam" politikalarına itiraz eden İyad Allavi, Ulusal Stratejik Politikalar Konseyi Başkanlığı'ndan, Iraklı Şii grupların önde gelen isimlerinden Adil Abdulmehdi de benzer gerekçelerle Irak Cumhurbaşkanlığı yardımcılığı görevinden istifa etti. Başbakan Yardımcısı Salih el Mutlak'tan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık el Haşimi'ye kadar birçok Iraklı lider Maliki'nin Saddamlaşma eğilimine vurgu yaptıkları için Maliki'nin hedef tahtasına oturdular.
Maliki'nin bu süreçte en büyük stratejik başarısı, ABD ile İran'ın Irak'ta anlaşma zeminini en iyi gören ve bu zemini kendi lehine desteğe dönüştüren siyasetçi olmasıdır. Irak'ta ABD ve İran çıkarlarının kesişme noktasında yer alan Maliki, ABD-İran nüfuz mücadelesinden zarar görmemek isteyen Iraklılar için bir zorunluluk olarak kendisini Irak siyasetine empoze etmiş durumdadır. Fakat Maliki, diğer siyasi gruplarla bir uyum içinde değildir. Hiçbir Sünni Arap müttefikinin olmaması ve Kürtlere verdiği sözleri yerine getirmemesi ve Şii Araplarla güven ilişkilerinin bulunmaması, Maliki'yi Irak siyasetinde kırılgan yapan faktörlerdir.
MALİKİ'YE ALTERNATİF SENARYOLARI
Aslında çoğu Iraklı için en makbul seçenek Sünni Araplar nezdinde kabul gören bir Şii Arap siyasetçinin Kürtlere de ilişkileri yürütebilecek garantiler vererek başbakanlığa aday olmasıdır. Mevcut şartlarda 2015 genel seçimleri öncesi mecliste gensoru önergesi verilerek Maliki'nin devrilmesi ve böyle bir adayın iktidara taşınması mümkün müdür?
Bu soruya cevap verebilmek için Maliki sonrasında başbakan adayı çıkarabilecek Şiilerin oluşturduğu Ulusal İttifak içinden Sadr Grubu ve El Hâkim grubu ile Sünnilerin ağırlıkta olduğu El Irakiyye İttifakı'na bakmak gerekecektir. Bu bağlamda Ulusal İttifak içinde Maliki'den sonra en güçlü Şii siyasi oluşum olarak Sadr grubun başbakanlığa aday göstermesi beklenebilir. Ancak Sadr grubu ABD ile kan davalıdır ve ABD'nin Sadr grubunun herhangi bir adayının başbakanlığına onay vermeyeceği yaygın kanaattir. Dolayısıyla Irak Meclis Başkan yardımcısı Kusay Suheyl'in başbakan adayı olması güçlü bir ihtimal değildir. Bununla birlikte Maliki'nin güçlü rakibi kabul edilen Ammar el Hakim liderliğindeki Yüksek Konsey halihazırda başbakanlığa gösterebilecek makbul bir adayı bulmakta zorlanmaktadır. Zira Konsey'in iki muhtemel başbakan adayından birisi Şiiler, diğeri de Sünniler nezdinde makbul değildir. Yüksek Konsey'in her başbakanlık tartışmasında öne çıkardığı Adil Abdulmehdi, önce Baasçı, sonra bağımsız Sosyalist, sonra Şii İslamcı ve nihayetinde "Kürt Adil" olarak bilinen bir isimdir ve bizzat Şii Araplar nezdinde kabul görmemektedir. Beyan Zübeydi ise Sünni Arap tabanda İçişleri bakanlığı döneminde Sünnilere işkence ettirdiği iddialarıyla nam salmış ve kendisine "matkap" lakabı takılmış bir siyasetçidir.
Iraklı Sünni Arap grupların başbakanı kendilerinin belirlemesi, öncelikle parlamento aritmetiği nedeniyle mümkün görünmemektedir. Sünni Arapların desteklediği bir Şii Başbakan adayı seçeneği ise 2010 seçimleri sonrası denenmiş, ancak başarısız olmuştur. El Irakiyye lideri seküler Şii Arap lider İyad Allavi'nin, Şiiler nezdinde kabul görmemesinin en büyük nedenlerinden birisi Sünni Arapların kendisine verdiği desteğin Şii tabanda yarattığı şüphedir. Irak'ta siyasi kulislerde KDP'nin Maliki aleyhine gensoru için destek aradığı fakat Tahran'dan ve Washington'dan olumsuz yanıt aldığı konuşulmaktadır. Dolayısıyla Barzani'nin Maliki'ye karşı yaptığı sert açıklamaların Maliki hükümetini devirebilecek bir ivme kazanabileceği şüphelidir. Üstelik KYB lideri Celal Talabani'nin sessizliğini koruması da anlamlıdır. Hükümeti kurmakla görevlendirme yetkisine sahip Cumhurbaşkanı Talabani, bizzat koltuğunu Maliki'yi destekleyen güçlere borçludur.
Bu şartlarda Maliki'nin bölgesel ve küresel destekçilerinin en azından önümüzdeki seçimlere kadar Irak'ın Başbakan Maliki ile yola devam etmek için uğraş verdiğinin altı çizilmelidir. Bu durum, ABD'nin bölgede alışık olduğu otoriter liderlerle iş yapma alışkanlığını kolay terk etmeyeceğini göstermesi açısından da önemlidir. Maliki'den memnun olmayan çevrelerin odaklanması gereken husus, mecliste gensorudan ziyade, önümüzdeki 2013 yerel ve 2015 genel seçimleri olmalıdır. Bu süreç boyunca, muhtemel ittifaklar ve başbakan adayları üzerinde çalışılmalıdır.