Yeni Anayasa Ama Nasıl?
Türkiye'de her darbenin bir anayasası vardır. İlk anayasamız Kanun-i Esasi dahi Sultan Abdülaziz'e yapılan darbe sonrasında Mithat Paşa'nın öncülüğünde hazırlanıp kabul edilmişti. 1961 ve 1982 Anayasaları ise bizatihi 27 Mayıs ve 12 Eylül darbecilerinin ürünüydü. Bu iki anayasa da darbecilerin etkili olduğu Kurucu Meclisler tarafından hazırlandı. 1982 Anayasasında kurucu meclisin cunta kanadı daha da etkin bir rol oynadı. Anayasanın her maddesinde son söz darbeyi yapan beş generalin oluşturduğu Milli Güvenlik Konseyi'ne bırakılmıştı.
Paylaş
Türkiye'de her darbenin bir anayasası vardır. İlk anayasamız Kanun-i Esasi dahi Sultan Abdülaziz'e yapılan darbe sonrasında Mithat Paşa'nın öncülüğünde hazırlanıp kabul edilmişti. 1961 ve 1982 Anayasaları ise bizatihi 27 Mayıs ve 12 Eylül darbecilerinin ürünüydü. Bu iki anayasa da darbecilerin etkili olduğu Kurucu Meclisler tarafından hazırlandı. 1982 Anayasasında kurucu meclisin cunta kanadı daha da etkin bir rol oynadı. Anayasanın her maddesinde son söz darbeyi yapan beş generalin oluşturduğu Milli Güvenlik Konseyi'ne bırakılmıştı.
Bir buçuk asra yaklaşan anayasacılık tarihimizde bir askeri darbeye dayanmayan yalnızca iki anayasal metin söz konusudur. Bunlar 1921 ve 1924 Anayasalarıdır. Ancak bu anayasaların da anayasal demokrasi standartlarını hayata geçiremediğini ifade edebiliriz. Bununla birlikte Türkiye Cumhuriyeti'nin kurtuluş ve kuruluş anayasaları olarak tarif edilebilecek bu metinleri eleştirmek, dönemlerinin olağanüstü koşulları nedeniyle çok da hakkaniyetli olmaz.
1921 Anayasası zaten milli mücadele yürütülürken yani savaş şartlarında hazırlanmıştı, bu sebeple yalnızca zorunlu görülen hususları düzenlemekle yetinen 23 maddelik kısa bir anayasadır. Buna rağmen 1921 Anayasası çerçevesinde faaliyet gösteren I. Meclis'in bir ulusal kurtuluş savaşını demokratik ilkeler ışığında yürütebilen dünya tarihindeki belki de tek parlamento olduğunu söyleyebiliriz.
Hangi Yöntemle Hazırlanmalı?
Fakat günün sonunda Türk anayasalarının iki büyük kusuru olduğu görülüyor: Birincisi anayasaların bir nevi sosyal sözleşme niteliğinde olmalarıyla ile ilgilidir. Diğer bir ifadeyle anayasaların toplumun kahir ekseriyetinin aidiyet bağı hissettiği kurucu metinler olmalarından söz ediyoruz. Bu manevi bağı kurabilmenin yolu da hem içerik hem de yöntemle ilgilidir.
Yöntemle ilgili anayasaların meşruiyetini sağlamak için dört aşamalı bir süreçten söz edilebilir:
Demokratik temsiliyeti olan (kurucu ya da olağan) bir meclis tarafından hazırlanması,
Bireylerin ve sosyal grupların anayasal hususlardaki beklenti, öneri ve eleştirileriyle yapım sürecine etkin katılımını sağlayacak (anket, dilekçe, mülakat ve çeşitli elektronik katılım yöntemleri gibi) mekanizmaların öngörülmesi,
Hazırlanan anayasa teklifinin mecliste nitelikli bir çoğunlukla yani belli bir siyasal uzlaşıyla kabul edilmesi
Nihayet son safhada kabul edilen metnin halk onayından geçmesi için referanduma sunulması
Böylece anayasaların tepeden inmeci bir anlayışın ürünü olması önlenebilir ve vatandaş tarafından benimsenerek içselleştirilmesi sağlanabilir. Bununla birlikte katılım yönetimlerinin gerçek anlamda işlerlik kazanabilmesi için tekniği ve konusu itibarıyla iyi kurgulanması gerekir.
Anayasaların sosyal sözleşme niteliğini taşıyabilmeleri nasıl hazırlandıkları kadar içerikleriyle de ilgilidir. Dolayısıyla ilkesel düzeyde o milleti var eden değerlerle bir paralellik arz etmesi, halkın tarihsel geçmişine, birlikte yaşama arzusuna ve gelecek tasavvuruna uygun düşmesi de beklenebilir. Bu bağlamda temel gaye vatandaşların büyük çoğunluğunda "bu anayasa bana ait" duygusunu yerleştirebilecek bir kapsayıcılığı sağlamak olmalıdır.
İstikrarlı Bir Anayasal Demokrasi
Yapım yöntemi dışında anayasalarımızda görülen ikinci kusur ise onların işleyen bir hürriyetçi demokrasi tesis edememiş olmalarıdır. Nedir bir anayasal (liberal/hürriyetçi) demokrasinin gerekleri? Ana hatlarıyla özetlemek gerekirse; temel hak ve özgürlüklerin tanınması ve etkili şekilde korunması, bunu pratikte gerçekleştirecek bağımsız ve etkin bir yargı, hukuk devleti ilkesi, denge ve denetle mekanizmalarıyla tahkim edilmiş bir kuvvetler ayrılığı.
Fakat hükümet rejiminin de efektif olması gerekir. Yani hem hürriyetçi hem de işleyen bir demokrasinin hayata geçirilebilmesi demokratik siyasal sistemin bekası için şart. Dolayısıyla hükümet istikrarı ile denge-denetleme sistemi arasında makul bir denge kurulması, hükümetin verimliliği ve denetiminin bir arada sağlanması gerekir.
Sonuç olarak karşımıza çıkan gerçeklik şudur: Türkiye bugüne kadar hazırlanma biçimi ve içeriği itibarıyla demokratik olan ama bunun yanında istikrarlı bir anayasal demokrasiyi kurabilmiş bir anayasaya sahip olamamıştır. Zaten bu sebepledir ki 1987'den bugüne yeni bir anayasa yapmayı tartışıyoruz.
Şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın tüm siyasi partilere yaptığı çağrı ile Cumhuriyetin yeni yüzyılına girerken önümüzde yeni bir fırsat penceresi açılmış olabilir. Henüz dört ay önce seçilmiş ve %94'lük bir temsil gücüne sahip parlamentonun beş yıla yakın bir görev süresi bulunuyor. Dileriz bu kez siyaset kurumu Türkiye'nin demokrasisini ve toplumsal refahını ileriye taşıyabilecek yeni bir anayasa yapmayı başarır.
[Sabah, 16 Eylül 2023]
Etiketler »
İlgili Yazılar