Kobani'nin simgesel önemi gün geçtikçe artıyor. Sınırları belirsizleşmiş bir coğrafya üzerinde kurgulanan bu oyun, ilgili tüm ulusal ve uluslararası aktörlerin davranış kodlarını açığa çıkardı. Türkiye'nin en büyük kazanımlarından biri bölge halkına gösterdiği insani duyarlılık ve siyasi hesap yapmaksızın en temel insan hakkı olan yaşam hakkına sahip çıkarak tüm göçmenlere kapılarını açması oldu. Günlük siyasete dair hesap yapılmasa da uzun vadede bu insani politika sadece vicdani değil siyasi açıdan da Türkiye'yi rahatlatacaktır.
Kobani krizi, hem İslam hem Kürdistan hem de emperyalizm ve anti-emperyalizm fikirlerinin iç içe geçtiği ve operasyonel hale getirildiği bir sahnede gerçekleşen, kazananı olmayan ama değişen parametreleri gösteren gücü ile manidardır.
Türkiye'nin adeta başa çıkması gereken bir krizle karşı karşıya kalmış hali, bölgedeki aktörlerin savaş makinesi rolünün keskinliğinden uzak bir paradigma ile hareket ettiğini gösterdi. Çıkarları açısından anlamlı olmayan ve siyasi maliyeti yüksek adımlara zorlanmasına rağmen Türkiye bir yandan rasyonel kalabilirken diğer yandan sınır güvenliği ve insani yardım konusunda Batılı ülkelerin göze alamayacağı riskleri üstlendi.
Çatışmanın en sıcak günlerinde dünya kamuoyunda Kobani'de bir özgürlük savaşı verildiği algısı yayılırken, Türkiye savaştan kaçan Suriyeli Kürtlere kapılarını açtı. Toplumsal yapıdaki değişikliklerin yaratacağı risklere açık olmasına rağmen süreç son derece başarıyla yönetildi. Bunun en önemli nedeni şüphesiz bölgedeki yöneticilerin başarısı, siyasi iktidarın temel mantalitesinin çok iyi anlaşılmış olması ve kurumlar arasındaki işbirliğiydi. Göç etmek zorunda bırakılanların sorunlarının ve bu bölgede yaşayan halkın reflekslerinin pek fazla konuşulmaması sürecin sorunsuz yönetildiğinin de işareti oldu.
Bölgedeki savaş ekonomisinin ve ideolojiketnik çatışma dilinin dışında kalan, insani duyarlılıkları öne çıkartan yaklaşım defalarca hem Erdoğan hem de Davutoğlu tarafından dillendirildi. Suriyeli tüm göçmenlere etnik ya da dinsel ayrım yapmaksızın uzun zamandır kapılarını açık tutan Türkiye, Suriyeli Kürtler konusunda da aynı duyarlılığı gösterdi. Türkiye'nin bu politikası uzun dönemde bölgedeki halkların gözünde itibarını daha da yükseltecektir. "Dışarıdan" bakıldığında Amerikan yardımı ile IŞİD tehlikesinden kurtarılmış görünen Suriyeli Kürtlerin Amerikan hayranlığı, çocuğunun ismini Barak Obama Ahmet koyan babanın halet-i ruhiyesinden bakıldığında bile, uzun dönemde kalıcı olamaz.
Temel insani ihtiyaçların karşılanması ve yüz yüze ilişkilerin beraberinde getirdiği kültürel yakınlıklar ve kan bağı, konjonktürel politik sempatinin ötesinde bir etkiye sahiptir. Bu yakınlıkların sadece duygusal değil siyasi sonuçları da, iyi anlatılırsa, çözüm sürecinde ihtiyaç duyulan halk desteğinin önemli dinamiklerinden biri yakalanmış olur. Toplumun sürekli kaynayan bir kazan olduğu düşünülürse dışarıdan gelenler, iyi yönetildiği takdirde, ısıyı düşüren ana faktör olabilir.
Kobani ile birlikte çözüm sürecinin tarafları arasındaki paradigma farkının büyüklüğü ve süreçteki dış faktörlerin kestirilemez gücü bir kez daha ortaya çıktı. Kürt milliyetçiliği için öyle ya da böyle yeni bir dayanak noktası üreten Kobani ittifakı, Kürt kamuoyunda yeni bir duygu yaratmış görünüyor. Bununla ilişkili olarak bölgedeki aktörler ile Türkiye arasında şimdiye kadar olduğundan daha büyük bir güven krizinin işaretleri var. Batılı gözlemciler her ne kadar bölgede yayılan bir Amerikan sempatizanlığından söz etse de kültürel dinamikler Türkiye'nin lehine olacaktır. Bu noktada, demokratikleşme reformlarına hız verilmesi ile birlikte yürütülen insani yardım politikaları hem Kürt kamuoyunun kazanılması hem de şiddetin marjinalize olmasının tek yolu gibi görünüyor.
[Sabah Perspektif, 22 Kasım 2014]