Koronavirüs nedeniyle yaşanan krizin dünya ekonomisini nasıl etkilediğine şahit oluyoruz. Ekonomiyi bu düzeyde etkileyen bir gelişmenin dünya politikası üzerinde de ağır etkilerde bulunması kaçınılmazdır.
Şimdiden Avrupa Birliği üyeleri arasında, AB ile ABD ve ABD ile Çin arasında ne tür sorunlara yol açtığı görülüyor.
AB’nin kurucu üyeleri arasında yer alan İtalya tam bir felaketi yaşıyor.
Korona salgınının bu ülkede bu şekilde felakete dönüşmesinin iki temel sebebi var.
Birincisi, İtalyan siyasetçiler salgına karşı gerekli hazırlıkları yapmakta çok geciktiler.
İhmal edilen adımların bir kısmı virüsün izole edilmesi konusunda gevşek davranılmasıyla ilgiliyken önemli bir kısmı hastalığın ağır seyrettiği insanlara sağlık hizmeti sunulması konusunda yaşanan yetersizlikle alakalı.
Bu ikisi arasında çok yakın bir ilişkinin olduğu biliniyor.
Yani virüsün yayılması kontrol altında tutularak yavaşlatılabilseydi, ağır hastaların durumlarına uygun sağlık hizmetlerine erişimleri de daha kolay olacaktı.
İkinci olarak, AB’nin gerekli desteği vermemesinin de İtalya’daki krizi felakete dönüştürdüğü söylenebilir. Krizin ilk dünyaya yayıldığı Çin’in bile İtalya’ya yardım ekibi ve malzemeleri gönderirken AB ülkelerinin bu konuda harekete geçmemeleri, kafalarda AB konusunda soru işaretleri oluşturuyor.
Üstelik bu soru işaretleri sadece İtalya’da değil diğer AB üyesi ülkelerde ve aday ülkelerde de oluşuyor.
Burada söz konusu olan “Eğer AB bize zor zamanlarda yardım etmeyecekse AB üyesi olmanın ne faydası var?” sorusudur.
Avrupa’dan ilaç ve sağlık malzemesi temininde zorluk yaşayan Sırbistan Cumhurbaşkanı Alexander Vuçiç’in “Avrupa’da dayanışma diye bir şey yok” sözleri bundan sonra AB algısının ne yönde gelişeceğinin işareti aslında.
Yaklaşık 11 yıl önce yaşanan dünya ekonomik krizinden de en fazla etkilenen ülkelerin başında geliyordu İtalya. O zaman da krizi atlatabilmek için AB desteğine ihtiyaç duymuştu. Bu destek şartlı da olsa gelmişti. İtalya’da hükûmet istifa ederek Brüksel/Berlin’in istediği bir teknokrat hükûmeti kurulmuştu.
İtalyan siyasetinin bu şekilde dışarıdan dizayn edilmesi, daha sonra bu ülkede aşırı sağ, popülist ve AB karşıtı siyasi akımların güçlenmesinin temel nedenlerinden birisi olmuştu.
Şimdi korona kriziyle birlikte AB’ye karşı büyüyen hayal kırıklığının İtalyan siyasetini nereye sürükleyeceği ve bunun Avrupa siyasetini nasıl etkileyeceğini ise zaman gösterecek.
Bu çerçevede, salgının dünya politikasına etki edeceği iki önemli alan, halkın kendi ülkelerindeki iktidarlara yaklaşımı ve krizle karşı karşıya kalan ülkelerin birbirleriyle ilişkilerini bundan sonra nasıl dizayn edecekleri konuları olacak.
Krizin ağır etkisi altındaki ülkeler, bu sırada kim kendilerine yardım eli uzatmışsa o ülkelerle bundan sonra daha yakın ilişki geliştirme yolunu seçerken, kendilerine sırt çeviren ülkelerle aralarına mesafe koymayı tercih edebilirler.
İç siyaset açısından bakıldığında ise, koronavirüs nedeniyle yaşanan krizi başarıyla yöneten hükûmetler sonunda halklarından takdir görecekken, bu konuda başarısız olanların iktidarda kalma şansları zor olacaktır.
Şu ana kadarki tablo açısından bakıldığında, İtalya ve İran başta olmak üzere bir dizi ülkenin krizi yönetme konusunda ciddi bir başarısızlık içerisinde olduğu görülüyor. Bunun yanında Avusturya, İspanya ve Fransa gibi ülkelerin de ciddi eksikliklerinin olduğu göze çarpıyor.
İngiltere’nin tercih ettiği “sürü bağışıklığı” yönteminin ise çok riskli bir yol olduğuna, ülkenin sağlık altyapısının hasta sayısının ani artışını karşılamakta yetersiz kalacağına dair şüpheler var.
Virüsün izole edilmesi ve yayılmasının geciktirilmesi konusunda ise şimdiye kadar Japonya ve Türkiye gibi ülkelerin başarılı olduğu görülüyor. Ancak aşı bulunana ya da etkili bir ilaç üretilene kadar virüsün yayılmasının yavaş hızda kalması bu ülkelerin bundan sonraki başarısı açısından da büyük önem arz ediyor.
Bu noktada ise devreye halkın alınan tedbirlere ne kadar uyacağı meselesi giriyor.
Halkın, krizin boyutlarını küçümseyip, alınan kararlara ve tavsiyelere uymaması hükûmetin aldığı tedbirleri boşa çıkarabilir.
Bu yüzden herkesin yetkili merciler tarafından alınan kararlara ve yapılan tavsiyelere uyması hayati önem taşıyor...
[Türkiye, 18 Mart 2020]