Bugün Türkiye'de frekanslar fena halde karışmış durumda. Cızırtıdan geçilmiyor. "Ee kardeşim, bu memlekette frekanslar hep karışıktı" diyebilirsiniz. Değil mi ki, "yıllarca sola sağ, sağa sol" dendi. Fakat bu sefer, durum daha da vahim. Tutuculara özgürlükçü, neo-muhafazakârlara liberal deniyor. Bununla kalınsa iyi. Ardından o muhteşem tespit geliyor: "Liberaller, AKP'den desteğini çekti!" Bu manşetle Batı kamuoyu avlanmaya çalışılıyor elbette. "Kim bu liberaller" sorusu ise sorulmadan geçiliyor.
***
Liberteryen-komüniteryen dikotomisi içinde düpedüz komüniteryen kanada düşen pek çok isme liberal deniyor. En tutucu sosyalistler, muti Cemaatçiler liberal sınıfına sokuluyor. Neo-muhafazakâr bir siyasi ontolojiye sahip aktörler liberal diye yutturuluyor. "Liberal" diye nitelenmek için "AK Parti iktidarına karşı olma" kriteri yeterli hale geldi. "Birey hakları", "özgürlük", "demokrasi" vb. gibi değerlerin içeriği önemli değil. Önemli olan AKP'ye muhalefet!
***
Başkaldırıya muhalefet, hakarete eleştiri muamelesi yapılıyor. Yahut yapılması isteniyor.
Nefret ve intikam egemen psikoloji halini almış durumda. Yazılarında öfke nöbetleri geçiren, intikam yeminleri eden, tehditler savuran militan köşe yazarlarını rehabilite etmek lazım. Memleketin normalleşme programına bunu da dahil etmek şart.
Emir erlerini anlıyoruz. Cemaatin organik kalemlerini. Yaz yaz, boz boz! Bir de, kendilerini değersiz hissedenler var. Adam yerine konmadıklarını düşünenler. Bir dönem, adam yerine konduklarını düşünüyorlardı.
Ama bunların dışında bir grup daha var ki, onlar benim favorim: "Amerikalı gazeteci dostu" pozisyon değiştirince, pozisyon değiştiren "liberal"ler...
[Sabah, 1 Ocak 2015]