Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli dönemlerinden birinin tek parti dönemi olduğu konusunda sanıyorum hepimiz hemfikirizdir. Öncelikle, Cumhuriyet'in kurumlarını teşekkül ettirdiği, rejimin kurucu figürlerinin performanslarına tanıklık ettiğimiz dönemdir tek parti dönemi.
Bugün siyasal rejime ilişkin kabullerimizin pek çoğu ilk olarak o dönemde formüle edilmiştir. Tepeden inmeci modernleşme geleneğimizin tesis edildiği dönem de o dönemdir. Devletin toplumu yukarıdan aşağıya doğru şekillendirmeye, tek bir kalıba sokmaya, disipline etmeye çalıştığı bir dönemden bahsediyoruz. Tek parti dönemi, sadece içerdiği semboller, bünyesinde barındırdığı kurucu figürler, yarattığı kurumlar nedeniyle değil, günümüz Türkiye siyasal gerçekliğine etkileri dolayısıyla da anlamlıdır. Nitekim bu etkileri beş başlık altında değerlendirebiliriz.
1) Bahsettiğim tepeden inmeci modernleşme zihniyeti, Türkiye'deki siyasal akımların hem hesaplaştığı hem de bir miktar esinlendikleri bir çizgi olarak varlık göstermiştir.
2) Tek parti döneminde kurumsallaşan yönetişim ilke ve alışkanlıkları sivil ve askeri bürokraside belirleyici olmaya, "devlet aklı"nın işleyişini etkilemeyi sürdürmüştür.
3) Söz konusu dönemde üretilen kurucu semboller, yaratılan tabular günümüz siyasal kültürü içinde varlık göstermeye devam etmektedir.
4) Tek parti dönemi, çağdaş Türkiye siyasetindeki reformist damar için sıklıkla bir "kurucu öteki" vazifesi görmüştür.
5) "Tek parti dönemi"nin negatif çağrışımları giderek artan oranda AK Parti eleştirileri için araçsallaştırılmaktadır.
Doğrusu, Türkiye modernleşmesine ve siyasal kültürüne dair oluşan eleştirel literatür içinde ilk üç noktanın ciddi biçimde işlendiği kanaatindeyim. Fakat dördüncü ve beşinci meseleye ilişkin henüz yeterince tefekkür edebilmiş ve bu alanın gerektirdiği soruları ortaya koyabilmiş değiliz.
***
2000 sonrasında Türkiye, tek parti dönemi politikalarına yönelik eleştirileri esas alarak yeni bir sistem arayışına girdi. Bu arayışın öncülüğünü ise, 2002'de iktidara gelen AK Parti üstlendi. Tek parti döneminde çerçevesi çizilen ve askeri müdahalelerle kurumsallaştırılmaya çalışılan ulus, tarih ve coğrafya algısı, yeni bir toplum, tarih ve coğrafya tasavvuru ile ikame edildi. Ne var ki, bütün yenilikçi ve reformcu gündemine rağmen 13 yıllık AK Parti iktidarı, geldiğimiz noktada, siyasi ve entelektüel muhalefet tarafından, "tek parti iktidarı" olarak yansıtılmaya başlandı. Bununla, AK Parti'nin otoriterleştiği tezinin tahkim edilmek istendiği ve bu bağlamda 1930'ların totalitarizmiyle özdeşlik kurulmaya çalışıldığı ortada.
AK Parti çevresi ise "hâkim parti" söylemiyle bu eleştirinin önünü almaya çalışıyor. Fakat bu yeterli değil. Zira AK Partiye yöneltilen bu eleştirinin bir diğer boyutu, tek parti döneminde olduğu gibi uzun dönemli bir iktidarın "yorucu" ve "yıkıcı" bir nitelik taşıdığı. Buna göre AK Parti, ciddi bir "iktidar yorgunluğu" ile karşı karşıya. Bu tezin somut bir karşılığının olup olmadığını anlamak için tek parti döneminde "iktidar yorgunluğu" ile neyin kastedildiğine bakmak gerekir. Ş. Süreyya Aydemir, 'Suyu Arayan Adam' adlı eserinde "iktidar yorgunluğu"nu herkes tarafından bilinen büyük bir hastalık olarak niteler. "Memleketin kurtuluşunda ve nice nice hamlelerin ve inkılapların başarılmasında amil olan Halk Partisi iktidarı artık yorgundu. Bu iktidarın diyagramı kapanmıştı. Yeni bir iktidarın gelişi, yeni bir diyagramın açılması artık mukadderdi."
Tek parti dönemine ilişkin anakronik eleştiriler üzerinden bugünkü iktidarı total bir eleştiriye tabi tutma çabası içinde olanların önünde iki soru var. Bir, bu iktidarın diyagramı gerçekten kapandı mı? İki, yeni bir iktidarın geliş imkânı var mı? Peki bu sorulara cevap vermeden "iktidar yorgunluğu" ve "tek parti iktidarı" kavramları üzerinden çözümleme yapmak ne kadar anlamlı?
[Sabah, 2 Mart 2015]