Köşemizin kapısını çalan mevzular, malumunuz oldukça çeşitli. Ancak bazıları var ki, adeta nöbet tutuyor. Zira söz konusu meseleler, ekonomimiz için oldukça temel ve kritik. İçinden geçtiğimiz zorlu devirde ise, ekstra bir ehemmiyete bürünüyor.
Bunlardan biri de güven mevzusu. Bu hafta açıklanan Ekonomik Güven Endeksi'ni görür görmez de, kapıyı ona bir kez daha açmak farz oldu. Dolayısıyla, dertli müdavimimizi yeniden misafir ediyoruz. Tabii konumuz ne pek hoş geldi, ne de sefa getirdi. Aksine, her kesimden taşıdığı nahoş haberler var. Öyleyse neler oluyor, bir anlayalım.
REEL KESİM ARTIK KÖTÜMSER
Ekonomi geneline dair değerlendirmeleri ve beklentileri ölçerek performansımız hakkında bir ışık tutan Ekonomik Güven Endeksi, tüketicinin yanı sıra sanayi, hizmet, ticaret ve inşaat sektörlerinin de nabzını tutarak bileşik bir tablo sunuyor. Biz bugün adına kısaca güvenometre diyelim.
*Açıklanan Eylül verileri, endeksin önceki aya göre %16,7 hızında indiği dik yokuşta 70,9 seviyesine gerilediğini gösteriyor.
*Alt endekslere bakarak görünümü özetlersek de, her birinin farklı hızlarda düşüşler yaşadığını ve 100 düzeyinin altında kötümser kanada yerleştiğini söyleyebiliriz. Tüketici ve inşaatçı uzun zamandır zaten eşiğin altındaydı. Diğer aktörler de şu an topluca o cepheyi test ediyor. Örneğin, reel kesimin 100'ün altında aldığını en son 2012'yi kapatırken görmüştük.
*Eylül ayında gelen bir diğer mesaj da, düşüş hızının her alt endekste hızlandığı. Son aylarda zaten keyifsizliğin arttığını da biliyoruz.
*Bu, “trendi" gözlemlemek anlamında önemli ve bu bağlamda, özellikle tüketici dikkat çekiyor. Hanidir keyifsiz dalgalanan tüketici güveni, son dönemde sürekli düşüşte ve Eylül'de 58,5 seviyesi ile yılların dibine vurmuş durumda.
EPİDEMİK GÜVEN
Peki, mesaj ne? Öncelikle, ekonomide güvenin uzun vadeli ekonomik gelişim için hatırı sayılan bir faktör olduğuna dair ampirik bulgulardan yola çıkarsak, beklentilerde bir kötüleşme görmeyi kim ister. Bu nedenle de, output ve güven endeksleri arasındaki ilişkinin “belirsizlik zamanlarında" tuhaflaşması mümkün olsa da, tetikte olmayı elden bırakmamak gerek.
Zira bu noktada alınması gereken bir diğer kritik mesaj, güven konusunda lineer düşünmenin mahzurlu olduğu. Düşüşün yayılan bir trende girmesi halinde, sonrasında toparlamak giderek zorlaşabilir. Nitekim güven bozulduğunda, yeniden inşası malum zor oluyor. 1 birim olumsuzlukla kaybedilen güven 1 birim olumlu şart yaratılınca aynen geri gelecek diye bir kaide yok. Ayrıca, güvenin epidemik doğasını da unutmamak gerek. İşte tüm bu durumlara bağlı olarak da, güvenin serbest düşüşünün uzamaması makbul.
GÜVEN FONKSİYONU
O halde olaya nasıl yaklaşmak gerek diye sorarken, öncelikle güven mevzuunun %100 rasyonel bir hesap olmadığını vurgulamak gerek. Nitekim güveni bir fonksiyon olarak düşünürsek, 2 ana faktörden bahsetmek mümkün. Bunlardan biri ekonomik göstergeler ki burada, enflasyondan işsizliğe, mal stokundan faiz oranına, ilgili ekonomik kesime göre çeşitli indikatörler var.
Fonksiyonun diğer ayağı ise xyz demeden önce, bir tanım ayrıştırmasına gitmem gerekiyor. Zira bu noktada yine bir terim karmaşası yaşıyoruz. Bizim endekslerde adlandırdığımız “güven", uluslararası literatürde de geçen “confidence". Oysa anlam yakınlığından mütevellit eş sesli bir güven daha var ki, o da “trust" olarak geçiyor. İşte bizim xyz de, o trust.
Bizde kelime aynı olsa da bu kontekstte ayrıştırma ihtiyacı duymamın sebebi, confidence cinsi güven daha rasyonel iken, trust'ın biraz psikolojik olması. Basit bir örnek verecek olursak; bir bankayı güçlü performansının bilincinde olarak seçiyorsak rasyonel, bankanın şube müdürü bir dostumuz olduğu için seçiyorsak diğeri.
İşte güvenometrede gördüğümüz güven de, ekonomik indikatörleri kapsayarak rasyonellik içermekle birlikte, aslında içinde bir de “trust" faktörü barındırıyor. Özellikle beklentilere ilişkin faktörlerde.
O halde, ekonomik göstergeler konjonktürel olarak çok da mutlu bir dönemden geçmezken, güvenometrenin toparlanması için işin trust kısmına da özen göstermek gerekiyor. Trust unsurları nedir derseniz de, kamu kurumlarından güvenliğe, medya etkisinden siyasi istikrara kadar çeşitli etkili maddeler sayılabilir. Yaşadığımız hassas dönem nedeniyle, söz konusu etkileri yaşadığımız da aşikar. Bununla birlikte, geçiş dönemini en az hasarla atlatmak için her birimizin üzerine büyük sorumluluklar düşüyor.
Bu doğrultuda, bir seçim hareketliliğine daha girdiğimiz şu dönemde, toplumdaki güven algısını pekiştirmek adına, özellikle siyasilere ve medyaya büyük görev düşüyor. Güvenometrenin ibresi daha da şaşmadan yukarı çevirmek için, doğru- dürüst ajandalar ile çerçeveler belirlemek ve bu anlayışla şekillenen özenli, yapıcı, kapsayıcı söylemler sarf etmek çok mühim.
Güven, kritik bir sosyal sermaye. Harcanırsa yazık olur.
[Yeni Şafak, 2 Ekim 2015]