28 Şubat 1997’deki Milli Güvenlik Kurulu Toplantısı sonrasında yapılanlar, Türkiye’nin siyasi, sosyal ve ekonomik yapısında derin yaralar açtı. Siyasetin dizayn edildiği, seçilmiş bir hükümetin farklı vesayet araçlarıyla yıkılmaya çalışıldığı bu dönem, gerçek manasıyla bir darbeydi.
Ancak geçen 18 yıllık süre gösterdi ki siyaset araç olarak kullanılmış, asıl darbe ekonomik ve sosyal hayata yapılmıştı. 28 Şubat kararlarının uygulanmasıyla birlikte, laikliğin korunması bahane edilerek alt ve orta gelir grup, yani halkın çoğunluğunu temsil eden kesim devletin tüm kademelerinden dışlanmıştı.
O günlerde siyasi olarak büyük bir tehlike algısını oluşturmaya çalışanların asıl amacı, ekonomideki rant çarkını sürdürmek ve sosyal yaşamdaki imtiyazlarını devam ettirmekti. Neşter vurularak yok edilmeye çalışılan Anadolu sermayesine ve orta sınıfa denk gelen kesimin eğitim hakkına yapılan darbe, bugün Türkiye ekonomisinin yapısal sorunlarına kaynaklık etmektedir.
28 Şubat, toplumsal yaşamda büyük travmalara sebep olduğu gibi, Türkiye ekonomisinin ödediği en ağır maliyete de sebep olmuştur. Yalnızca kamu kaynakları kullanılarak belirli kişi ve grupların çıkarına hizmet eden bankaları kurtarmak adına vatandaşlara yüklenen sorumluluk, kamu kaynaklarının ne derece israf edildiğini kanıtlıyor.
28 Şubat sonrasında oluşturulan korku ve baskı ortamı, birçok yatırımcı ve girişimciyi ülke dışına itmiştir. Eğitim-istihdam ilişkisini bıçak gibi kesen hastalıklı anlayış, bugün teknik personelde yaşanan sorunu, nitelikli eleman ihtiyacını, teknoloji ve Ar-Ge alanındaki eksikliğimizi açıklıyor.
YENİ 28 ŞUBAT’LAR BAŞARILI OLMADI
2002’den sonra Türkiye’de yaşanan dönüşüm, 28 Şubat zihniyetinin siyasi, sosyal ve ekonomik alandaki tüm etkilerini silmeye odaklandı. Bugün yüksek orta gelir seviyesine yükselmek, faiz giderlerinin bütçe içindeki payını yüzde 11 gibi bir orana indirmek, kamu kaynaklarını borca değil yatırımlara ayırmak, eğitim, sağlık gibi temel hizmetlerden tüm vatandaşların eşit biçimde faydalanmasını sağlamak, ekonomideki vesayetin geriletilmesi sonucu gerçekleşti.
Normalleşme yolunda atılan adımlar olarak adlandırılan bu uygulamalar, aslında Türkiye ekonomisinin sırtında kambur olan ayrımcılığa ve imtiyaza son verme çabasıydı. Bu dönemde, ekonomide dışa bağımlı, öz kaynaklarını kullanamayan, iş potansiyelini harekete geçiremeyen bir ülkeden memnun olanlar, Türkiye ekonomisindeki başarıyı engellemek adına harekete geçtiler. Ancak bu kez karşılarında güçlü toplumsal desteğe sahip olan bir iktidar vardı.
2002-2015 yılları arasında yaşananlar dikkate alındığında, aslında defalarca yeni 28 Şubat’ların oyuna sürüldüğü görülecektir. Gezi olayları, 17-25 Aralık ve MİT TIR'larının durdurulması sonrasında sürekli ekonominin hedef alınması, 28 Şubat darbesinde olduğu gibi ülkeyi ekonomik olarak dizayn etme isteğini ele vermektedir.
ÇÖZÜM SÜRECİ, 28 ŞUBAT’A YENİ BİR ANLAM YÜKLEYECEK
Ancak vesayet taraftarlarının kabullenmek istemedikleri bir gerçek var: Türkiye ne siyasi, ne sosyal ne de ekonomik olarak Eski Türkiye değil artık. Cumartesi günü Çözüm Süreci’nde atılan adımla birlikte, Eski Türkiye’nin kronik sorunlarından olan Kürt meselesinde çok önemli bir eşik geçildi.
Bu yalnızca şiddetin durması demek değil. Aynı zamanda, Güneydoğu ve Doğu Bölgelerindeki sosyo-ekonomik farklılığın ortadan kalkması demek. Türkiye’nin hangi bölgesine, hangi şehrine giderseniz gidin aynı kalitede kamu hizmeti almak demek. İş bulmak, eğitim ve sağlık hizmeti almak için başka bir şehre gitmemek demek. Doğdunuz ve yetiştiğiniz toprakları terk etmeyerek, kendi tercihleriniz doğrultusunda kendi memleketinizde kalmak demek.
Güvenlik sorununun çözülmesi, zorunlu göçün olmaması, iş bulmanın belirli illerle sınırlanmaması, eşit vatandaşlık hakkının sağlanması demek. Bölgesel zenginliklerin ortaya çıkarılması, her şehrin ve bölgenin karakter özelliğine göre kalkınması demek.
Türkiye’de siyasi, sosyal ve ekonomik olarak ayrımcılığın ortadan kalkması demek.
28 Şubat darbesinin toplumsal hafızaya kazınan tüm kalıntılarının silinmesi için geçen 12 yıllık sürede çok önemli işler yapıldı. 28 Şubat 2015’de Çözüm Süreci’nde atılan adım ise, 28 Şubat’ı Yeni Türkiye için önemli bir tarih yapıyor. Ama bu kez 28 Şubat darbe tarihi olarak değil, Yeni Türkiye’ye giden bir tarih olarak karşımıza çıkıyor.
28 Şubat’ın eski anlamına dönmemesi için, Yeni Türkiye için hepimiz sorumlulukla hareket etmeliyiz.
[Yeni Şafak, 2 Mart 2015]