Türkiye daha önceki darbe girişimlerinin yeni biri ile yüzleşiyor. İçeriden ve dışarıdan eş zamanlı ve senkronize saldırılar bu darbe girişiminin açık göstergesi.
17-25 Aralık bir yargı darbesiydi.
Söz konusu tarihe kadar, medya, muhalefet partileri, uluslararası çevreler, yani içeride ve dışarıda FETÖ ile ittifak kurulabilecek yapılar bu darbe girişimine hazırlanmıştı. Gelinen süreçte, FETÖ’nün söz konusu darbe girişimine kadar yaptığı planları bir bir deşifre oldu.
En son ABD’nin İstanbul Başkonsolosluğu görevlisi Metin Topuz’un ek ifadesinde söyledikleri ile yeni bilgiler ortaya çıktı.
Topuz, 24 Eylül 2012 tarihinde İstanbul’dan konsolosluk görevlisi James Long ve 17-25 Aralık operasyonlarını yürüten FETÖ’cü İstanbul Mali Şube Müdürü Yakup Saygılı, eski Mali Şube Müdür Yardımcısı Yasin Topçu ve söz konusu operasyonlarda dinleme yapan büronun amiri İbrahim Şener’le birlikte ABD’ye gidiyor. Washington’da bölge savcısı Daniel Grooms ve DEA Genel Müdürlüğünde Finansal Suçlar Bölüm Başkanı Brian Mcknight ve ilgili birimin koordinatörleri ile görüşüyorlar. Ardından söz konusu heyet, New York’a geçerek Güney Bölge Savcılığında savcı Michael Ferrara ve yine DEA’nın New York bürosunda finansal suçlarla ilgili birimin yetkilileri ile bir araya geliyorlar.
Bu tarihten kısa bir süre sonra zaten plana uygun olarak, 17-25 Aralık yargı darbe girişimi gerçekleştirildi. Şu anda ABD’de devam eden Reza Zarrab davasının, 17-25 Aralık’ın küresel kumpasa dönüştürülmüş versiyonu olduğunu bu yeni ortaya çıkan bilgilerden net olarak anlamak mümkün.
15 Temmuz silahlı bir işgal ve darbe girişimiydi.
17-25 Aralık yargı darbesi başarısız olduğu için FETÖ’cüler içeride ve dışarıda bu darbe girişimi için yoğun bir hazırlığın ardından harekete geçmişlerdi. Söz konusu darbe girişiminden önce ABD’de FETÖ’cülerin hazırlıklarının birçoğu darbe davalarında ifşa edildi.
ABD’de devam eden Reza Zarrab davası üzerinden, Türkiye’ye karşı ekonomik bir darbe girişimi planlanıyor.
İçeride ve dışarıda bu darbe girişimi için yine FETÖ’cülerin bir hazırlık süreci geçirdiği anlaşılıyor. Davanın ABD’de başlamasıyla birlikte FETÖ’nün ittifak ilişkisinde olduğu, içeride ve dışarıdaki yapılar eş zamanlı ve senkronize olarak harekete geçti.
İçeride CHP ve lideri Kemal Kılıçdaroğlu, FETÖ tarafından üretilmiş ve servis edilmiş içerikle, AK Parti ve lideri Erdoğan’a yönelik yeni bir hamle başlattı. Dile getirilen iddiaların ekonomik darbe girişiminin başarısına katkı için planlandığına dair kuşkular her geçen gün artıyor. Şu ana kadar CHP ve yönetimi, servis edilen belgeler üzerinden üç dalga hâlinde açıklama yaptılar.
İlkinde, Erdoğan’ın bizzat şahsı ve çevresinin yurt dışında hesabının olduğuna yönelik muğlak bir sunumla kamuoyu beklentisi oluşturuldu.
İkincisinde, içeriğinde ne olduğu belli olmayan kâğıtlar, Meclis kürsüsünden gösterilerek çeşitli isimler ve ne olduğu tam anlaşılamayan bilgiler açıklandı.
Üçüncü dalgada, söz konusu kâğıtlar medyaya servis edildi. Servis edilirken yapılan açıklamada da içerikle ilgili bazı isimler ve bazı para transferini içeren rakamlar telaffuz edildi.
Bu üç açıklamada; Erdoğan’ın yakınlarına ilişkin bazı isimler zikredilmesine rağmen, para transferinin nereden nereye yapıldığı ile ilgili bilinçli olarak bir karartma yapıldı. Sadece algı oluşturmaya yönelik bir yöntem izlendi.
İlk açıklama, bizzat Erdoğan’ın sanki ismi söz konusu belgelerde geçiyor izlenimi verildi. Erdoğan, karşılıklı istifa resti ile meydan okuyunca, bu iddiadan CHP hemen vazgeçti.
İkinci açıklamada, Erdoğan’ın değil, akrabalarının yurt dışına para kaçırdığı ima edildi. Bununla ilgili de sert açıklamalar yapılınca bu iddianın arkasında da durulmadı. Hatta belgelerde suç içeren bilgilerin olmadığı söylenerek etik meselelere atıf yapıldı.
Üçüncü açıklamada, kamuoyu baskısının ardından, bazı kâğıtlar medyaya servis edildi. Bu sefer yurt dışına para gönderildiği iddialarından da vazgeçildi. Türkiye’de bazı bankaların adı zikredilerek yine kâğıtlarda ne olduğunu açıklamayan bir tutumla içerik geçiştirildi.
CHP’nin söz konusu açıklamalarında neyi iddia ettiği ve Erdoğan ve çevresine karşı hangi suçlamaları yönelttiği tam anlaşılamadı. CHP’nin söz konusu iddiaları, ABD’de devam eden Reza Zarrab davası ile hem zamanlama hem de içerik olarak senkronize bir şekilde devam ediyor. Kademelendirilmiş açıklamalar bir plana göre işletiliyor.
Zera Zarrab’ın mahkeme açıklamalarında bazı Türk bankalarının ismi geçiyor. Burada da söz konusu açıklamaların kamuoyunda tartışılmasını sağlayacak nitelikte benzer açıklamalar CHP tarafından yapılıyor.
Ocak 2010’da gazeteci görünümlü FETÖ’cüler bir bavul dolusu üretilmiş sahte evrakla Balyoz kumpasını kurmuşlardı. Bavulla getirilen, üretilmiş sahte evrak, Taraf gazetesi ile operasyonel hâle getirilmişti.
CHP’ye servis edilen kâğıtların, Balyoz davasının içeriğini oluşturan “bavul kumpası” ile benzer olduğu aşikâr. Bavulcunun örgütü belli. Ama kendisi de muhakkak bir şekilde ifşa olacaktır.
Ama geçmiş dönemde Balyoz davasının “Bavul belgeleri”ne benzer bir sürecin yaşanmasına rağmen, CHP’nin burada Taraf gazetesi görevini üstlenmesini kabul etmek mümkün değil.
[Türkiye, 2 Aralık 2017]