Arap dünyasında son on yıldır devam eden köklü değişim taleplerinin başlangıç ülkesi olan Tunus, bugüne kadar ayaklanmalara sahne olan diğer ülkelerden daha farklı ve daha olumlu bir süreç yaşamaktaydı. Aksaklıklara rağmen olumlu bir şekilde devam eden bu değişim ve dönüşüm hareketinin kesintiye uğramadan devam etmesinin çok farklı sebepleri vardır. Dış dinamikler açısından iştah kabartan bir ekonominin olmayışı, stratejik konumu itibariyle Libya ve Cezayir'in gölgesinde kalması gibi faktörler ülkenin istikrarsızlık ortamına girmemesini sağlamıştı. Ancak bunlardan daha önemli olan ise ülkenin iç dinamikleriyle de çatışma ve krize elverişli bir ortam oluşturmamasıdır. Nahda hareketinin başını çektiği güçlü bir siyasi yapının varlığı ve eski rejim taraftarlarının da iktidar mücadelelerini demokrasi içinde kalarak yapmak zorunda bırakılmaları ülkeyi iç karışıklığa gitmesini engellemişti.
Zeynelabidin b. Ali sonrası yapılan ilk seçimlerde toplumsal karşılığı olan tüm liderler ve partiler parlamentoda yer alarak Tunus halkının çok büyük bir kesimini burada temsil etme fırsatını yakalamışlardı. Tunus'un iç çatışma gibi bir felaketle sonuçlanmadan tüm badireleri atlatarak bugüne gelmesinde ilk demokratik seçimle işbaşına gelen bu parlamentonun çok önemli bir katkısı vardır. Uzun müzakereler sonucu ortaya çıkan anayasa metninin 2014 yılındaki referandumla toplumsal kabul görmesinin ardından Yasemin devriminin en önemli talebi olan sistem değişikliği de fiilen uygulanmaya geçmişti. Buna göre başkanlık sisteminden parlamenter sisteme geçilmiş, halk tarafından seçilen cumhurbaşkanının da daha çok sembolik yetkileri bulunan ancak isterse sistemi tıkayacak kadar da önemli olan bir yetkiyle donatılmıştı.
Kutuplaştırma Siyaseti: Krizin Ayak Sesleri
Yasemin Devriminden sonra iki parlamento seçimi, iki başkanlık ve bir de belediye seçimlerini geride bırakan Tunus 2019 yılında yapmış olduğu seçimlerde istikrara devam mesajı vermişti. Ancak devrimden hemen sonra yapılan ilk seçimler tüm tarafların kendi varlıklarının meşruiyetini tescil etme yarışına sahne olurken ikinci seçimlerde ise eski rejim aktörlerinin başını çektiği siyasi oluşumlar ile devrimci güçler arasındaki kutuplaştırma siyaseti ön plana çıkmıştı. Aynı zamanda bu kutuplaştırma siyaseti Nahda Partisini yalnızlaştırarak ötekileştirme ve şeytanlaştırma motivasyonuyla yapılmaktaydı.
Cumhurbaşkanı Kays Said göreve başladığı tarihten itibaren gerek fiilen bir başkan gibi davranması gerekse mecliste geniş çaplı uzlaşının ortaya çıkmamasından dolayı ülkede siyasal bir istikrarsızlık devam ediyordu. Covid-19 salgınıyla mücadeledeki yetersizlik, sağlık hizmetlerinin aksaması, genç işsizlik oranının giderek artması ve yolsuzluk gibi sebepleri yaptığı müdahaleye bir gerekçe olarak sunmaya çalışan Cumhurbaşkanı devam edegelen istikrasızlığa yeni bir boyut eklemiştir. Ülkenin siyasi krizi bu müdahaleyle hukuki bir krize de dönüşmüş ve her ikisi de halkın oylarıyla seçilmiş olan cumhurbaşkanı ile parlamento yetki karmaşası yaşayarak karşı karşıya gelmiştir.
Cumhurbaşkanının kendi eliyle ortaya koyduğu bu siyasî ve hukukî krizin anayasal açıdan çözüme kavuşturulmasının yegâne mercii Anayasa mahkemesi olabilirdi. Ancak mevcut anayasanın kabulünün üzerinden yedi yıl geçmesine rağmen yaşanan siyasi ihtilaflardan dolayı Anayasa mahkemesinin üyeleri seçilemediği için işlevi de kadük kalmıştır. Cumhurbaşkanı Said de bu anayasal boşluğu bir fırsata dönüştürmeye çalışmış ve anayasanın 80. maddesinde zikredilen haklarını kullandığını topluma ilan ederken olası bir muhalefeti de çok sert bir şekilde tehdit ederek "karşı koymaya çalışanlar kurşun yağmuruna tutulacaktır" ifadelerini kullanmaktan çekinmemiştir.
Tunus'un Postmodern 28 Şubat'ı
Cumhurbaşkanı tarafından 25 Temmuz 2021 tarihinde hükümet ve parlamentoya eşzamanlı yapılan müdahale, Tunus'un 28 Şubatı olarak tarihe geçecek sivil bir darbeye benzemektedir. Bu müdahaleyle hem hükümet hem de parlamento eşzamanlı olarak devre dışı bırakılmıştır. Müdahale kararının açıklanmasının ardında meclisteki en büyük parti olan Nahda hareketi hakkında olumsuz bir algı oluşturulmaya çalışılmış, bazı parti ofislerine saldırılar olmuş ve özellikle de uluslararası çevrelerde müdahaleyi meşrulaştıracak şekilde şeytanlaştırılmış Nahda izlenimi oluşturulmaya çalışılmıştır.
Oysaki Tunus kamuoyu Arap devrimlerinin başladığı günden itibaren Nahda partisinin tek başına ülkede söz sahibi olamadığını ve bunu gerçekleştirecek siyasi bir inisiyatif almadığını bilmektedir. Mesela 2011 yılından itibaren ülkedeki en büyük siyasi parti Nahda hareketi olmasına rağmen bugüne kadar işbaşına gelen dört devlet başkanından hiçbiri Nahda mensubu değildir. Seçimle işbaşına gelen sekiz başbakandan sadece ikisi Nahda hareketine mensup olup toplamda iki yıl süreyle başbakanlık koltuğunda oturmuştur.
Kurulan bu sekiz hükümetin tamamı geniş mutabakata dayalı koalisyonlar olup önemli bakanlıklar genellikle Nahda'nın elinde olmazdı. Dolayısıyla yapılan müdahalenin Nahda'ya yönelik olduğu algısını oluşturma politikası gerçeklikten uzak kalmış ve müdahale parlamentoya ve bu parlamentodan güvenoyu almış hükümete karşı yapılmıştır.
Mevcut anayasaya darbe niteliği taşıyan bir müdahalede bulunan ve aynı zamanda bir anayasa profesörü olan Kays Said Tunus'un ağır aksak da olsa işleyen demokrasisini ve parlamentosunu askıya almakla darbe girişiminde bulunarak siyasi krizin müsebbibi olmuştur.
Krizin Doğurduğu Fırsat: İnadına Müzakere
Cumhurbaşkanı Kays Said 25 Temmuz müdahalesinin ardından uluslararası çevrelerin tepkisini ölçeceği ve buna göre hareket edeceğe benziyor. Ancak şimdiye kadar umduğu destek henüz gelmemiş, uluslararası çevrelerce yapılan açıklamalardan açıkça bir destek işareti gözükmemektedir. Başta Fransa olmak üzere Avrupa ülkeleri yeni bir göç dalgasıyla karşılaşmamak için Tunus'un bir iç karışıklığa sürüklenmesini göze alacak durumda değildir.
Mısır'daki Askeri darbe sonrası yaşanan katliam ve Tunus'un yanı başındaki komşusu Cezayir'in 1990'lı yıllarda yaşadığı iç savaş gibi olaylar Nahda liderlerinin hafızasındaki canlılığını korumaktadır. Ülkeyi bir iç kaosa sürükleyecek her türlü hareketten uzak kalarak sorunu siyasi müzakere yoluyla çözme inadını devam ettireceği ancak ülkenin tekrar bir diktatörlüğe de dönüşmesine müsaade etmeyecekleri mesajını açıkça vermiştir.
Tunus ne Libya gibi iktisadî ne de Mısır gibi coğrafî stratejik bir öneme sahip olmadığı içinde uluslararası müdahaleler için iştah kabartıcı değildir. Belki de bu durumu fırsata dönüştürüp kendi iç dinamikleriyle kendi sorununu çözme kültürünü canlandırır.
Tunus on yıllık siyasi tecrübesiyle içine düşürüldüğü bu siyasi krizi yine kendine özgü bir yöntemle çözme kabiliyetine sahiptir. Tunus halkı bu krizi, FETÖ darbe girişimini püskürten Türkiye sivil iradesine benzer bir şekilde çözme gücüne sahip değilse de Mısır'daki askeri darbe gibi bir sürece everilmesine de müsaade etmeyeceğe benziyor.
Mevcut siyasi kriz halk tarafından seçilmiş siyasiler arasında başlayan ve devam eden bir sorun olduğu için çözümü de yine siyasiler tarafından bulunacaktır. Bu tür siyasi krizleri kan dökmeden ve ülkeyi kutuplaştırıp iç savaşa sürüklemeden çözme becerisi aynı zamanda Tunus halkının on yıl önce karar verdiği yeni sürecin de bir sınavıdır.
[Sabah, 31 Temmuz 2021].