SETA > Yorum |
quot Sosyal Kısırlık quot Türkiye'nin Bekası Açısından Risk Teşkil Ediyor

"Sosyal Kısırlık" Türkiye'nin Bekası Açısından Risk Teşkil Ediyor

Biyolojik kısırlığın yanı sıra şehirleşme, ilişki durumu, geç evlilik ve ekonomik sebeplerle çocuk sahibi olamamak şeklinde adlandırılan "sosyal kısırlık", Türkiye'de nüfus artış hızının düşmesinin önemli nedenleri arasında görülüyor.

Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) araştırmacısı ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Cenk Beyaz,  Türkiye'deki demografik değişimi ve çözüm yollarını anlattı.

Beyaz, ülkeler açısından beka meselesi niteliği taşıyan demografinin, pek çok sosyal faktörden etkilendiğini, bu yüzden insani kentleşme, aile ve kültür politikaları, ekonomik destek paketleri gibi hamlelerle nüfusun kendini yenileme eşiğinin aşılmasını sağlamak için çaba sarf edilmesi gerektiğini söyledi.

Türkiye nüfusunun kendini yenileme eşiği 2,10'un altına düşerek 1,51'e gerilediğine dikkati çeken Beyaz, "Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 2007'de Başbakan olduğu dönemde söylediği 'en az 3 çocuk' söylemi aslında çok kritik ve ülkenin bekasına ilişkin bir söylem fakat çok karşılık bulamadı. Birçok ülke, nüfusunu diri tutmak için hamleler yapıyor. Türkiye de bu anlamda son yıllarda doğurganlığını daha fazla arttırmaya yönelik eylemlerde bulunuyor." dedi.

Türkiye'deki nüfus artış hızındaki düşüşün sadece "biyolojik kısırlık" ile alakalı olmadığını ve "sosyal kısırlık" (sosyal infertilite) diye bir vakayla karşı karşıya kalındığına dikkati çeken Beyaz, evlilik yaşının ilerlemesi ve bir yandan 35 ve üzerindekiler için tıbbi açıdan riskli gebeliğin gündeme gelmesi, kent hayatı, ekonomik refah ve kitle iletişim araçlarının empoze ettiği kültürün sosyal kısırlığa yol açan sebeplerin arasında sayılabileceğini belirtti.

Beyaz, nüfusun artması için pek çok ülkenin ekonomik destek paketleri ayırdığını, Türkiye'nin de buna benzer projelerinin bulunduğunu ancak tek başına uzun vadede yeterli olamayacağı görüşünü paylaşarak şöyle konuştu:

"Mesela Fransa, geçtiğimiz yıl toplam bütçesinden yüzde 4 gibi bir miktarı doğurganlığa ayırdı. Bu gibi destekler birçok Avrupa ülkesinde doğurganlığı belli bir süre diri tutma imkanı verdi ama süreç sürdürülebilir bir şekilde gitmiyor çünkü artık kısırlık dediğimiz mesele, fiziki bir şey olmaktan çok sosyal bir mevzu haline geldi. Bu durum sadece Türkiye için de geçerli değil. Tüm dünyada hemen hemen birçok ülkede nüfusun azalması, artmaması, azalarak artması gibi depopülasyon süreçleri hakim durumda. Kentleşme ve kentlerimizdeki yüksek katlı konut stoku, rasyonelleşme ve sekülerleşme, insanların konfor arzusu ve birbirlerine tahammülünün azalması doğurganlığı etkiliyor."

"Eş cinsellik propagandası ve toplumsal cinsiyet tartışmaları, bazı çevrelerce istismar aracı haline getirildi"

Kadının iş gücü piyasasında daha fazla yer bulmasının da doğurganlığı etkileyen faktörlerin arasında yer aldığını ancak buna ilişkin yeterince araştırma yapılmadığı için doyurucu veri olmadığının altını çizen Beyaz, doğurganlığın ciddi efor ve zaman gerektirmesi nedeniyle özel sektörün kadın istihdamını çok istemediğine dikkati çekti.
Beyaz, tüm dünyada kadın istihdam oranının yükseldiğini ve Türkiye'de pek çok ülkeye kıyasla düşük kalan bu oranın yükseltilmeye çalışıldığını, bunun hem olumlu hem de olumsuz taraflarının bulunduğunu anlattı.

Bugün artık ev hanımlarında da doğurganlık oranının düşük çıkacağını düşündüğünü çünkü doğurganlığı etkileyen pek çok sosyal faktörün olduğunu ifade eden Beyaz, kadınların toplumdaki konumlarının iyileştirilmesinin gereklilik olduğunu ancak bunun başka kesimlerden hınç alır gibi yapılmaması gerektiğini vurguladı.

Beyaz, feminizm, eş cinsellik propagandası ve toplumsal cinsiyet tartışmalarının mecrasından çıkarılarak bazı çevrelerce istismar aracı haline getirildiğine ve bunun istismarının engellenmesi gerektiğine dikkati çekerek, "20-30 sene önce 'Bunlar asla olmaz.' denilen şeylerin bugün normalleştiğini ve sıradanlaştırıldığını görüyoruz. Bu akımların birileri tarafından sömürüldüğü ve istismar edildiği aşikar. Gerçekten insanlar sorun yaşıyor olabilirler ama bunun istismara evrilmesini engellemek, o insanları dışlayıcı değil içerici yaklaşımla terapiye ve rehabilitasyona yönlendirmek gerekiyor." diye konuştu.

"Nüfus artışı için insani ve tabii olan kentleşme modeli gerekiyor"

Türkiye'nin bulunduğu coğrafya gereği yüzyıllardır bu bölgede nüfusun çok önem taşıdığına dikkati çeken Beyaz, nüfusun refah gözetilerek artırılması gerektiğini çünkü güçlü nüfusun siyasi ve askeri anlamda önem taşıdığını vurguladı.
Beyaz, Yunanistan ve Türkiye'nin nüfus artış hızları üzerinden konuyu örneklendirerek şu değerlendirmelerde bulundu:

"Yunanistan'ın 1923 yılında 5 milyon civarı bir nüfusu var. Türkiye'nin ilk nüfus sayımı verilerine göre 1927 yılında 13 milyonu aşan bir nüfusu var. Bugün ise Yunanistan'ın nüfusu 10 milyon civarında Türkiye'de ise sadece ilköğretimden üniversiteye kadar Milli Eğitim Bakanlığı çatısı altındaki öğrenci sayısı 19 milyona yakın seviyede. Dolayısıyla nüfus hem siyasi hem de askeri bir güç olarak karşımıza çıkıyor."

Türkiye'nin "Aile Yılı" kapsamında yeni evlenenlere destek paketi ve çocuk yardımı gibi politikalar geliştirdiğini ve bunların çok önemli olduğunu söyleyen Beyaz, Türkiye'de 4 milyona yakın kişinin kısırlık tedavisi sürecinde bulunduğunu, bu grubun odaklı şekilde desteklenmesinin nüfus artışına pozitif etkisinin olacağını ifade etti.
Beyaz, istenen veya ideal çocuk sayısıyla sahip olunan arasındaki aralığın açıldığına dikkati çekerek, sözlerini şöyle tamamladı:

"Çiftlere sorduğunuzda üç çocuk sahibi olmak istediklerini söylüyorlar. Peki kaç çocukları var? Bir tane var ya da hiç yok. Kentleşme arttıkça, eğitim düzeyi arttıkça, gelir düzeyi arttıkça doğurganlık ters orantılı bir şekilde aşağıya iniyor. Sosyal, psikolojik faktörlerin, kitle iletişim araçlarının, gelişen ve değişen yaşam koşullarının bunda etkili olduğunu düşünüyorum. Mesela toplumun sekülerleşmesi de şu an önemli bir faktör. İnsanlarda şu bilincin olması gerekiyor: 'Arkadan nesil gelmesi lazım. Bu hem kendim hem ailem de ülkem için gerekiyor. Sosyal kısırlığın önüne geçmek için bilinç inşa etmeye yönelik projelerin olması lazım. Nüfus dediğimiz zaman sadece istatistiki bir veri yani doğurganlık meselesi değil.

İstanbul'da konut stokunun yapısına baktığımız zaman çok katlı siteler, çok katlı plazalar, 1+0'lar, 1+1'ler hayli fazla. Burada nüfus ve ailenin barınması çok zor. Bu dar mekanlarda yaşlınıza da bakamazsınız, misafir de ağırlayamazsınız. Nüfusun artışı için insani ve tabii barınma ve kentleşme olması gerekiyor. Bunu sağlayamadığınız zaman nüfustan falan bahsetmek çok gerçekçi değil."

[AA, 3 Şubat 2025]