Son günlerde medyada dolaşan ve Angola’da İslam’ın yasaklandığına dair haberleri herkes kaygı ve biraz da şaşkınlıkla izliyordur. Ancak Angola’daki gelişmeleri İslam yasaklandı gibi sloganik bir çerçeveye indirmek hem olayı basitleştirmek hem de Angola kontekstini anlamamak olur.
Öncelikle şunu belirtmek lazım ki, yaklaşık 18 milyon nüfuslu Angola’da yaklaşık 90 bin civarında Müslüman bulunuyor. Bu kadar küçük bir grubun bir ülkenin gündemini bu kadar meşgul etmesini geniş çerçeveye oturtarak anlamak gerekir. İlk olarak belirtmekte fayda var ki, İslam Angola’da hiçbir zaman yasal bir statü kazan(a)madı. Ülkede yaşayan Müslümanlar her türlü faaliyetleri ve açtıkları camileri bir nevi yasal olmayan yollardan yapmak zorunda kaldı. Çünkü devlet, tanımadığı bir ‘dini kült’e destek vermekte hep çekinceli davrandı.
BM RAPORU VE ÜLKEDEKİ MÜSLÜMANLARIN HAKLARI
11 Eylül sonrasında küresel düzeyde teröre karşı savaş söylemiyle başlayan süreçte Angola ön safta yer aldı ve 2004 yılında El-Kaide’ye bağlı olduğunu iddia ettiği insanları gözaltına aldı ya da sınır dışı etti. 2007 yılında Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi özel raportörü Angola’daki Müslümanların durumuyla alakalı bir rapor yayımladı. Bu rapora göre, Müslümanların durumunu “en temel dini haklardan bile yoksun” olarak tanımlandı. Raporun da vurguladığı gibi, Angola’da Müslümanlar genellikle kara para aklama, sahte para basma ya da radikal örgütlere yardım etmekle suçlansa da bunların çoğunun delili şu ana kadar ortaya konabilmiş değil. Dolayısıyla medya üzerinden kurulan söylemle oluşturulmaya çalışılan bir sürecin işlediğini belirtebiliriz.
Angola’da Müslümanların durumlarına dair iki temel özellikten bahsedilebilir. İlki, genel olarak Müslümanlara yönelik algının ülkede negatif olduğu. Bunu siyasetçiler de sık sık kullanıyorlar. Örneğin, son günlerde İslam’ın yasaklanması haberlerinde tekrardan gündeme gelen Angola Kültür Bakanı Rosa Cruz e Silva, Mart 2009 yılında gerçekleşen bir konferansta “İslam’ın yayılması ve getireceği sonuçların Angola kültür yapısına zarar vereceğini” açık bir dille vurguladı. İkinci bir konu ise ülkede, özelikle Batı Afrika ülkelerinden gelen Müslümanların belirli noktalarda ticari anlamda kilit konumda olmaları. Aynı durum Lübnan’a gitmiş Müslümanlar için de geçerli. Zaten negatif algının derin olduğu Angola’da Müslümanların göreceli olarak çok daha iyi durumda olmaları dikkatleri Müslümanlar üzerine çekiyor.
İSLAM BİR KÜLT OLARAK GÖRÜLÜYOR
Çeşitli yazılı ve görsel basında Angola’da İslam’ın yasaklandığına dair dolaşan haberler hakkında şu ana kadar bir teyit alınabilmiş değil. Ama İslam dâhil çeşitli Hıristiyan kiliselerinin de olduğu 198 dini grubun faaliyetlerinin Angola kültürüne zarar verdiği gerekçesiyle yasaklanması için bir niyet belirtilmiştir. İslam Angola için bir din değil bir kült olarak görüldüğü için bu listeye dâhildir. Bu sürecin tamamlanıp tamamlanmayacağını ya da tamamlansa bile İslam’ın bu listede olup olmayacağı konusunda şu an için net bir şey söylemek ise mümkün değil. Medya’da dolaşan cami yıkma meselesinin özü ise devlete ait bir arazi üzerine yapılmış olan bir caminin devlet tarafından araziyi geri almak adına yıkılmasından ibaret. Fakat caminin yanında benzer durumda bulunan bir kilisenin yıkılmaması ise net bir şekilde ayrımcılık yapıldığını gösteriyor. Bu durum, ister istemez Müslümanların cezalandırıldığı şeklinde yorumlanıyor.
İşin özü, son günlerde gündeme gelen bu tartışmalar gösteriyor ki, İslam dünyası Müslüman azınlıkların sorun ve sıkıntılarına daha yakından eğilmelidir. Bir süre önce İslam İşbirliği Örgütü içerisinde kurulan Müslüman Azınlıklar Dairesi bu konuları daha yakından takip etmeli ve bu konuda raporlar yayımlamalıdır. Özelikle İslamofobi’nin üçüncü dünyadaki derin etkilerinin daha görünebilir olduğu son dönemde Angola meselesi bu konunun yeniden tartışılmasının önünü açacaktır.