Amerikan ekonomisine yönelik aşırı ısınma ve enflasyon endişeleri artıyor. ABD Başkanı Joe Biden'ın 1.9 trilyon dolarlık teşvik paketi, ekonomiyi beklenenden çok daha hızlı toparlayabilir. Haliyle enflasyon riski oluşabilir. Emtia fiyatlarının artması enflasyon endişelerini körüklüyor. Enflasyon ihtimaline karşı acaba Amerikan Merkez Bankası (Fed) beklenenden erken bir faiz artışına gider mi diye düşünenler, portföylerindeki Amerikan hazine tahvillerinin bir kısmını sattı. Tahvil faizleri yükseldi. Yaşananların ardından Fed Başkanı Jerome Powell, "faiz artışı yok, para politikası ekonomik aktiviteyi desteklemeye devam edecek" mesajı verdi. Fed zaten geçen sonbaharda enflasyona yönelik yaklaşımında değişime gittiğini açıklamıştı. Fed kısa vadede enflasyonun hedefin üzerine çıkmasına göz yumacağını ve esas itibarıyla uzun vadede enflasyonun ortalama seviyesiyle ilgilendiğini belirtmişti.
Tl Dalgadan Kaçamadı
Bu ufak çaplı sarsıntı gelişmiş ülkelerin tahvil piyasalarına yaramadı. ABD 10 yıllık tahvil faizleri yüzde 1.5'e yaklaştı. İngiltere'nin 10 yıllık tahvil faizleri bir haftada yüzde 17'lik bir artış yaşadı. Avusturalya Merkez Bankası, tahvil faizlerindeki yükselişin önüne geçmek için planda olmayan bir hamleyle üç yıl vadeli hazine tahvili satın aldı. Bu dalga, kaçınılmaz olarak gelişmekte olan ülke sahillerini de vurdu. Haftanın değer kaybeden para birimleri arasında TL de vardı.
Dövizdeki yükselişi TCMB'nin bu hafta zorunlu karşılıklarda (ZK) yaptığı değişiklikle ilişkilendirmeye çalışanlar oldu. TCMB kredi musluğunun vanasını biraz daha sıkıştırmak için ZK oranlarında artışa gitti. Böylece bankalar topladıkları mevduatın daha az kısmını kredilere yönlendirebilecekler. TCMB faizleri daha fazla arttıramayacağı için enflasyon ve cari açığı kontrol etmeye yönelik bir adım olarak ZK'da değişikliğe gitti diye düşünenler var. Bu görüşe göre, TCMB'nin faiz silahını daha fazla kullanmayacağını fiyatlayan piyasa, TL'yi sattı. Tahvil piyasasındaki gelişmeler birçok ülkeyi olumsuz etkiledi. Henüz ekonomik kırılganlıklarımızdan tam anlamıyla kurtulamadığımız için yaşananlardan biraz daha fazla etkilenmiş olabiliriz. Ama yine de TL'deki kaybı para politikasına bağlamanın zorlama bir çıkarsama olduğunu düşünüyorum. Faizlerin mevcut seviyesi zaten yüksek. Kaldı ki şu an enflasyon ve cari açığı zorlayan şey kredi genişlemesi değil, emtia fiyatlarında yaşanan küresel yükseliş. Onun ilacı da faiz artışı değil. Faizi yükseltip sıcak parayı çekmeyi, her derde deva kesin çözüm olarak görmemeliyiz. Sıcak paraya özellikle şu sıralar çok güven olmaz. Ocağın ikinci yarısından itibaren hisse senedi piyasasından 980 milyon dolarlık yabancı çıkışı olmuş. Devlet ve özel sektör borçlanma senetlerine giriş ise 982 milyon dolar olarak gerçekleşmiş. Bir yerden girmiş bir yerden çıkmış. Yani nette neredeyse kısa vadeli yabancı girişi yok. Bizim uzun vadeli yabancı sermayeyi ülkeye çekme stratejileri ve politikaları üzerinde yoğunlaşmamız gerekiyor.
Asıl Sorun Başka
Enflasyon endişesi Amerikan tahvil faizlerini bir süre daha etkiler. Ama bu çalkantı çok uzun soluklu olmayabilir. Enflasyon yükselecek olsa da ABD ve diğer gelişmiş ülkelerin 2022 ve daha sonrası için esas sorunu enflasyon olmayacak. 2020'de ülkelerin yüzde 84'ünde enflasyonun hedef oranın altına kaldığını unutmayalım. Hedefin üzerinde enflasyon yaşayan gelişmiş ülke yok. Bu ülkelerin enflasyondan çok daha fazla kaygılanmaları gereken sorunları var. Bütçe açığı ve kamu borcu gibi. Bu ülkeler, salgın dönemine trilyonlarca dolarlık mali teşvik uyguladılar. Uygulamaları da gerekiyordu. Bütçe ve kamu borcundaki atış, salgının neden olduğu acil ihtiyaçtan ötürü 2020'de gündeme gelmedi. Doğrusu buydu. Ama şimdi salgının ekonomik etkileri belli oranlarda atlatılmaya başlayınca bu mesele gündem olmaya başlayacak. ABD ve İngiltere'nin kurumlar vergisini artırma girişimleri de bu yüzden.
[Sabah, 28 Şubat 2021].