SETA > Yorum |
28 Şubat'ın Gizli Yüzü Faiz Rantı

28 Şubat'ın Gizli Yüzü: Faiz Rantı

90'ların ilk yarısı, siyasi istikrarsızlığın da beslediği ekonomik başarısızlıkların hâkim olduğu bir dönem olmuş, 94 Krizi sonrası istikrar programıyla ayağa kalkmaya çalışılsa da başarı sağlanamamıştı.

28 Åžubat kadınlarına ithaf ettiÄŸim yazıma iliÅŸkin aldığım ve müteÅŸekkir olduÄŸum sayısız geri dönüÅŸ, darbenin yarattığı yıkımın insanımızda ne derin etkiler bıraktığının en basit bir delili. Zira toplumun önemli kesiminin altında ezildiÄŸi o ağır enkazın izlerini tamamen silebilmek, ne yazık ki imkânsız.

Öte yandan, iÅŸin bir de gölgede kalan tarafı var ki; o da, enkazın, sosyal ve politik boyutlarla sınırlı olmadığı. Nitekim 28 Åžubat sürecinin perde arkasında, finansal güdülerle hemhal olmuÅŸ müthiÅŸ bir örgütlenme mevcuttu. Ve bu oluÅŸum, Türkiye’nin sosyal ve siyasi çöküÅŸüne, birkaç sene içinde olgunlaÅŸacak bir ekonomik yıkım ile son darbeyi vuracaktı.

Ä°ÅŸte enkazın diplerindeki bu finansal kodları gün yüzüne çıkarmanın, tıpkı kaybettiÄŸimiz bireysel ve toplumsal hakları hatırla(t)mak gibi önemli olduÄŸunu düÅŸünüyorum. Bu nedenle bugün de, 28 Åžubat’ın ekonomi kanadına bir pencere açarak devam etmek yerinde olacak.

HAVUZ SÄ°STEMÄ° DE NE?

90’ların ilk yarısı, siyasi istikrarsızlığın da beslediÄŸi ekonomik baÅŸarısızlıkların hâkim olduÄŸu bir dönem olmuÅŸ, 94 Krizi sonrası istikrar programıyla ayaÄŸa kalkmaya çalışılsa da baÅŸarı saÄŸlanamamıştı. Ve bir dizi koalisyon hükümetinin görev aldığı bu dönem, Haziran 96’da farklı bir kombinasyonla deÄŸiÅŸime uÄŸramış; iktidarı, Refah-Yol devralmıştı.

Ekonomimizin o dönem en kronik sorunlarından biri enflasyon, diÄŸeri de kamu maliyesiydi. Sürekli büyüyen borç stokunun arkasında yatan ana faktör ise, KÄ°T’lerin görev zararları ve bu baÄŸlamda devletin bankalardan fahiÅŸ oranlarla aldığı faiz borçlarıydı. Dolayısıyla devlet ve özellikle KÄ°T’ler, özel bankalar için yüksek gelir getiren altın yaldızlı bir kapıydı.

Refah-Yol hükümeti ise, bu tekere çomak sokmaya kararlıydı. Ve gelir gelmez, borçların kısır bir döngü içinde katlandığı bu sorunu çözmek amacıyla, Havuz Sistemi formülünü geliÅŸtirerek Ekim 96’da devreye soktu. Amaç, bankalardan yüksek faizle borç almaya son vererek, borç dinamiÄŸini sürdürülebilir kılmaktı. Mekanizma ise, gelirlerin bir havuzda toplanması ve KÄ°T’lerin buradan çok daha düÅŸük faizle borç alması ÅŸeklinde tasarlandı.

BÄ°Z BATARSAK SEN DE BATARSIN

Devletin bankalardan %130’lara varan oranlarla borç alması devrini kapatan bu uygulama, bütçe üzerinde kısa sürede olumlu etkiler göstermesine gösterdi ancak bir sorun vardı: Bankalar, bu iÅŸten hiç hoÅŸlanmamıştı. Nitekim devlet sırtından kazanılan o büyük karlar, artık bir hayaldi. Haliyle bir panik havasına giren ilgili kesim, uçup giden rantı yeniden yakalamanın yollarını aramaya baÅŸladı.

Önce hükümeti sistemden vazgeçirmeye yönelik ikna turları baÅŸlatıldı. Ve iÅŸ, Erbakan’ı “Bu politika sürerse batarız, ancak sen de batarsın” ÅŸeklinde tehdit etmeye kadar vardı. Oysa BaÅŸbakan, vazgeçecek gibi deÄŸildi. O halde hazır baÅŸka saikler de varken, sistemin mimarından kurtulmak ÅŸart olmuÅŸtu.

Ve düÄŸmeye basıldı. Senaryolar yazıldı, roller biçildi. Ülkeyi ansızın saran irtica tiyatrosu, bir 28 Åžubat günü son perdesini oynadı. Muhtıra ile baÅŸlayan süreçle, Refah-Yol’un birkaç ay içinde görevden iniÅŸi saÄŸlandı.

FÄ°NANSAL DARBEDÄ°R

Perde yeniden açıldığında sahneye iteklenen AnaSol-D, gelmiÅŸ geçmiÅŸ en hızlı icraatçı hükümetlerdendi. Zira göreve gelir gelmez elini attığı Havuz Sistemi’nin imhasını, 2 hafta geçmeden gerçekleÅŸtirdi. Gerçi hükümetin hızlı olacağı, Yılmaz’ın görevi alır almaz Çamlıca eteklerine yaptığı ziyaretten de belliydi.

Velhasıl, AnaSol-D’nin geliÅŸiyle birlikte, eski mekanizma ve darbeci sermaye yine hayat bulmuÅŸtu. Ancak bu, henüz bir baÅŸlangıçtı!

Zira 28 Åžubat süreci, kamu maliyesini faiz üzerinden yeniden hırpalamakla yetinmeyecek, ekonominin diÄŸer rant mekanizmalarıyla da tahrip edilmesini saÄŸlayacaktı. Nitekim hükümetin bir diÄŸer icraatı, iÅŸbirlikçilerine çok sayıda ve kolay yollu banka lisansları tahsis etmek oldu ve finans sektörünün çöküÅŸüne giden ilk adımlar, bu dönemde böylece atıldı.

Kamu bankalarının devri ve yeni banka açma izni formundaki bu lisanslamalar,

Özenli bir ÅŸekilde gerçekleÅŸtirilen hortumlamalar,

Devlete yüksek faizle borç vermek için alınan abartılı uluslararası borçlar,

Ve tüm bunları sürdürebilmek için ÅŸart olan had safhadaki denetimsizlik, Türkiye’yi birkaç yıl içinde sistemik bir bankacılık krizine maruz bıraktı.

Sonuç olarak, daha birçok entegre dinamik içermekle beraber, darbe iÅŸbirlikçilerinin tetiklediÄŸi bu zincir, ekonomik göstergelerin tahrip olmasına ve finans sektörünün çökmesine sebep olarak, 2001 Krizi’nin patlak vermesine giden yolun taÅŸlarını özenle döÅŸedi. Ve böylece 28 Åžubat, Türkiye tarihinde derin ekonomik izler bırakarak, tam anlamıyla post-modern bir darbe oldu.

KAYBEDEN: 68 MÄ°LYONLUK HALK

1960’larda G. Tullock tarafından geliÅŸtirilen “rant arayışı” konsepti, M. Olson’ın “Milletlerin YükseliÅŸi ve DüÅŸüÅŸü” adlı eserinde de, organize olmuÅŸ finansal çıkar gruplarının davranışlarıyla anlatılır. Hatta Nobelli ekonomist Stiglitz, hiçbir deÄŸer üretmeden kazanç saÄŸlayan bu baskı gruplarının, gelir eÅŸitsizliÄŸine ciddi katkılarda bulunduÄŸunu belirtirken, rant aramanın finans sektöründe yoÄŸunlaÅŸtığının altını çizer.

Tüm bu iktisatçıların hemfikir olduÄŸu en önemli nokta ise, rant mekanizmasının, siyasi kanallarda manipülasyon yoluyla gerçekleÅŸtirildiÄŸidir.

Ä°ÅŸte, irtica faktörünü yaratarak toplumsal tepkiler oluÅŸturmak ve bunları siyasal mekanizmalara kanalize etmek yoluyla ÅŸekillenen 28 Åžubat darbesinin de, hem önünde hem de arkasında finansal menfaatlerle dolu bir rant süreci yatıyordu.

Sonuç; onlarca bankanın batması, binlerce iÅŸyerinin iflası, yüzbinlerce insanın iÅŸsiz kalması ve ülke ekonomisinin yerle bir olması oldu.

Kazanan, bir avuç darbe iÅŸbirlikçisi; kaybeden ise 68 milyonluk halktı.

Tabii bu yıkıcı dönüm noktası, milletin silkinerek ülkeyi yeniden inÅŸa etmesini de saÄŸladı. Tıpkı sosyal yıkım gibi, ekonomik enkazı toparlamak da yıllar aldı ancak; sonunda kazananlar kaybeden, kaybedenler ise kazanan oldu.

Ä°ÅŸte bugün de köÅŸemiz, 28 Åžubat’ın bir diÄŸer karanlık kesitine pencere açarak, yolun ötesindeki ışığa kavuÅŸmanın deÄŸerine bir not daha düÅŸmüÅŸ oldu.

Öte yandan, ışığı kaybetmemek için, bugün her zamankinden çok teyakkuza, adalete ve dayanışmaya ihtiyacımız var.