SETA > Uzmanlar Cevaplıyor |
Uzmanlar Cevaplıyor Direniş Hareketi Hamas ın Siyasi Büro Şefi İsmail

Uzmanlar Cevaplıyor: Direniş Hareketi Hamas’ın Siyasi Büro Şefi İsmail Heniyye Suikastı

7 Ekim’den itibaren Gazze’de süregelen çatışmalarda İsrail’in operasyonel kabiliyetlerini kullanarak benzeri saldırıları sıklıkla tatbik ettiği görülmekte. Bu çerçevede bölgesel ve uluslararası aktörlerden muhtemel tepkilerini, Hamas liderliğinin ve Filistin siyasetinin söz konusu suikastın ardından nasıl bir yön kazanacağını ve İsrail-Gazze savaşının olası seyrini konunun uzmanları değerlendirdi.

30 Temmuz 2024’te Hamas’ın Siyasi Büro Şefi İsmail Heniyye, İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın yemin törenine katılmak üzere konuk edildiği Tahran’da, İsrail tarafından ifa edildiği düşünülen bir suikast sonucu hayatını kaybetti. Heniyye Tahran’ın kuzeyinde Sadabat Sarayı’nın yakınında bulunan İran Devrim Muhafızları Ordusuna ait bir konukevinde ikamet etmekteydi. Suikastın bir füze saldırısı ya da daha önce yerleştirilmiş bir patlayıcı saldırısı olup olmadığı ise muğlaklığını koruyor. Öte yandan İsrail’in İran içerisinde oldukça etkin bir gizli servis ağına sahip olduğu da iddia edilmekte. Saldırıya zemin hazırlayan bir güvenlik zafiyetinin olup olmadığı belirsizliğini korurken saldırıya başta Hamas ve İran olmak üzere “direniş ekseni” bileşenlerinin ve bölgesel aktörlerin nasıl tepki vereceği merak konusu. 7 Ekim’den itibaren Gazze’de süregelen çatışmalarda İsrail’in operasyonel kabiliyetlerini kullanarak benzeri saldırıları sıklıkla tatbik ettiği görülmekte. Bu çerçevede bölgesel ve uluslararası aktörlerden muhtemel tepkilerini, Hamas liderliğinin ve Filistin siyasetinin söz konusu suikastın ardından nasıl bir yön kazanacağını ve İsrail-Gazze savaşının olası seyrini konunun uzmanları değerlendirdi. 

Hazırlayan

Sibel Düz

Uzmanlar

Mustafa Caner

Muhammed Hüseyin Mercan

Gökhan Çınkara

Tuğçe Ersoy Ceylan

Mustafa Yetim

 


SETA
 

Neden Heniyye hedef alındı? İsrail söz konusu suikastla neyi hedefliyor? 7 Ekim’den itibaren İsrail tarafından hedef gözeterek gerçekleştirilen saldırılar ve siyasi suikastların hedefinde kimler var?

Hamas’ın askeri mağlubiyete uğratılması, hatta İsraillilerin deyimiyle “yok edilmesi” zaten uzun bir zamandır İsrail’in hedefiydi. İsrail hükümeti 7 Ekim sonrasında bu hedefi gerçekleştirmek adına büyük bir savaş başlatma fırsatı yakaladıklarını düşündü.

Hamas liderleri ve sahada Filistin’e destek veren tüm askeri ve siyasi figürler İsrail’in suikast listesine dahil oldular. İsrail bu tür suikastları çok uzun bir zamandır yapıyor. Suikastların yöntem ve araçlarının değişimi teknoloji ve mevcut şartlara bağlı. Ancak siyasi ve askeri hedefleri sabit: Filistin mücadelesini hem siyasi hem askeri olarak zayıflatmak, Filistin’e destek verenlere de gözdağı vermek.

Elbette bir diğer önemli hedef biraz önce söylediğim “büyük bir bölgesel savaş başlatma” amacıyla bağlantılı. Bu savaş temelde İran’a karşı planlanıyor ve savaşı tek arzulayan aktör İsrail. İran ve ABD en başından beri bu savaştan kaçınmaya çalıştılar. Bu savaş Lübnan ve hatta sonrasında Suriye’yi de içerisine alan, bölge ülkelerini de birbirine kırdıracak ve yem edecek (örneğin, İran-Ürdün) bir savaş olarak kurgulanıyor. Bunun için Hizbullah’ı, İran’ı ve diğer “direniş ekseni” örgütlerini cevap vermeye yöneltecek kışkırtıcı suikastlar ve sabotajlar deneniyor. Böyle bir senaryoda ABD’nin desteğine de gözü kapalı güvenen İsrail, Filistin’in tamamen ilhakına giden yolu açmayı ve bölgede güçlü devlet yapılarını ortadan kaldırarak teolojik hedefleri için uygun bir bölgesel bağlam oluşturmayı hedefliyor.

Heniyye suikastı nasıl gerçekleşmiş olabilir? Olası bir güvenlik zafiyeti söz konusu mudur? İsrail’in benzeri saldırılarda sergilemiş olduğu operasyonel kabiliyetler nelerdir?

Suikastın teknik detayları henüz karanlık ve muhtemelen de karanlıkta kalacak. Ancak bazı ipuçları üzerinden değerlendirmede bulunulabilir. Ağır basan ihtimal, Heniyye’nin ülke toprakları dışından bir hava saldırısı ile öldürülmüş olmaktan ziyade içeriden bir saldırı ile öldürüldüğü. Binaya önceden yerleştirilen bir bomba ya da içeriden ihanet eden bir suikastçı ihtimalleri bulunuyor. Çok yakından havalandırılan bir drone saldırısı da söz konusu olabilir. Ancak uzaktan füze ya da uzaktan hava saldırısı ihtimalleri hem bu tür saldırıya dair bir video kaydı olmaması hem de binada ciddi bir hasar görülmemesi sebebiyle bence zayıf bir ihtimal. İran otoritelerinin görsel paylaşmamaları da ağır bir güvenlik zafiyeti ya da ihanet seçeneklerini akıllara getiriyor.

Heniyye suikastına “direniş ekseninin”, bölge ülkelerinin ve uluslararası aktörlerin tepkisi ne oldu? İran nasıl yanıt verebilir veya yanıt verecek mi?

İran İsrail’e askeri bir karşılık vereceğini resmen BM’ye bildirdi. Nisan’da da İran’ın Şam’daki konsolosluk binasının İsrail tarafından hedef alınması üzerine İran yüzlerce drone ve füzeyle İsrail’e saldırmıştı. Ancak o saldırının sembolik mahiyeti daha baskındı. Şimdiki İran saldırısının fiziki hasar verdirmeye yönelik olacağını düşünüyorum. Bu saldırının “direniş ekseni” gruplarıyla koordineli bir şekilde yapılması yüksek bir olasılık. İran kendisini böyle bir tepki vermek zorunda hissediyor zira önemli bir siyasi liderin kendi topraklarında öldürülmüş olması güvenlik ve diplomatik prestij açılarından ülkenin değerini düşürdü, caydırıcılığını azalttı. Ülkenin askeri kapasitesi ve bölgesel siyasetine dair de ciddi sorgulamalara sebep oldu. İran’ın caydırıcılığını yeniden tesis etmek adına bir askeri cevap üretmesi artık kaçınılmaz.

 


İzmir Katip Çelebi Üniversitesi
 

Neden Heniyye hedef alındı? İsrail söz konusu suikastla neyi hedefliyor? 7 Ekim’den itibaren İsrail tarafından hedef gözeterek gerçekleştirilen saldırılar ve siyasi suikastların hedefinde kimler var?

7 Ekim sonrasındaki süreç göz önünde tutularak, İsrail’in Heniyye’yi öldürerek ateşkes sürecini sekteye uğratmayı hesapladığını söylemek mümkün. Zira Heniyye ateşkes görüşmeleri için masada Filistin tarafında olan aktörlerden biriydi. Ancak ateşkesin Binyamin Netanyahu’nun kariyerini sona erdirecek bir olgu olduğu göz önüne bulundurulsa Netanyahu’nun ateşkes sürecini sistematik olarak baltaladığını hatırlamak yerinde olacaktır. Bu son adım da bu bağlamda okunabilir. Öte yandan İsrail’in imajı, Gazze’de yerle bir ettiği hem hukuk hem de savaş/çatışma teamüllerinden dolayı büyük bir yara aldı.

Heniyye’nin özellikle İran’dayken öldürülmesi Gazze’deki durumu arka plana iterek bir İran-İsrail çatışmasına dönerse, İsrail yaptıklarını Batı’nın gözünde “şer ekseni” üyesi olan İran’la mücadele üzerinden meşrulaştırabilir, yani İsrail destek kazanmayı hesaplamış olabilir. Yine orta ve uzun vadede bir İran misillemesi sayesinde başlayacak bir bölgesel çatışmada Netanyahu İsrail’i “rahat ettirecek” yeni bir denge kurma arayışında olabilir. Bu uzak bir ihtimal, zira bunu ABD’nin desteğini almadan yapamaz. Bu gerginliğin iki devlet arasında topyekun bir savaşa evrileceğini değerlendirmiyorum, aktörlerin yine de rasyonel sınırlar içinde kalacağını düşünüyorum; tabi Ortadoğu’da her şeyin bir an içinde kontrolden çıkabileceği şerhini koyarak.

Öte yandan Heniyye suikastının 23 Temmuz’da Pekin’deki Hamas-El Fetih görüşmelerine gölge düşürmesi de söz konusu edilmiş olabilir. Zira bu görüşmelerden bir ulusal birlik hükümetinin oluşturulmasına dair niyet çıkmıştı. Netanyahu’nun Filistin meselesine yönelik politikasının “çözümsüzlüğü sürdürmek” olduğundan hareketle böylesi bir birleşmeyi özellikle 7 Ekim sonrası süreçte istemeyeceği de mümkündür. Gelgelelim Heniyye’nin ölümü Filistin davasının bitmesini sağlamayacağı gibi kararlılığı da artırabilir. Bu açıdan bu saldırının İran, Gazze’yi arka plana itme ve Netanyahu’nun iktidarda kalmayı sürdürme açılarından değerlendirilebileceğini düşünüyorum. Zira tetiklenebilecek olaylar silsilesi açısından bu suikast İsrail’i özellikle rehineler, kuzeyin adeta bir savaş bölgesi haline gelmiş olması, İsrail’deki bölünmenin daha da derinleşmesi, siyasi liderlikten yoksunluk gibi konularda stratejik olarak daha da zorlayabilir.

Heniyye suikastı nasıl gerçekleşmiş olabilir? Olası bir güvenlik zafiyeti söz konusu mudur? İsrail’in benzeri saldırılarda sergilemiş olduğu operasyonel kabiliyetler nelerdir?

İsrail’in Heniyye’yi Mossad tarafından odasına daha önceden konmuş bir patlayıcının uzaktan patlatılmasıyla öldürdüğü New York Times tarafından iddia edildi. Bu önemli bir bilgidir, zira Mossad’ın yüksek güvenlikli olduğu söylenen bir binaya bomba yerleştirebilmesi, İsrail istihbaratının İran’a nasıl nüfuz ettiğini ve aynı zamanda İran istihbaratının da zayıflığını göstermektedir. İran ve Hamas ilk açıklamalarında hava saldırısına ve drone kullanıldığına yapılan atıfla beraber, İsrail istihbaratının Heniyye’nin kalacağı odayı öğrendiği, buraya bombayı yerleştirdiği ve bombanın yapay zeka kullanan yüksek teknoloji ürünü bir cihaz olduğu iddia edilmiştir. Bu cihazı aktive eden Mossad ajanlarının da İsrail’de değil İran topraklarında olduğu öne sürülmüştür. Nitekim İsrail Savunma Kuvvetleri (The Israel Defense Forces, IDF) sözcüsü Daniel Hagari de Salı günü herhangi bir füze veya hava saldırısı olmadığını belirtmiştir. Bu bilgilerin doğru olması durumunda hem İran güvenlik aygıtının zayıflığı ortaya çıkıyor hem de 7 Ekim’deki Hamas saldırılarından sonra yara alan ve imajı sarsılan İsrail istihbaratı kendini yeniden kanıtlamış oluyor. Tabi bu kararı Mossad’ın da başı olan Netanyahu verdi. Bu saldırı ile bir ateşkes için Filistinlileri zorlamak amacı güdüldüğü söylense de suikastın bu amaca hizmet ettiğini değerlendirmiyorum. Aksine en kötü senaryoda Hamas’ın ilk tepkisi elindeki rehineleri infaz etmek de olabilirdi. Heniyye’nin ateşkes görüşmelerinde çerçeve belirlenirken bazı noktalarda ödün vermediğinden görüşmelerin tıkanmasından dolayı onu aradan çıkararak ateşkes elde edilmeye çalışılmışsa da Yahya Sinvar ile karşılaştırıldığında Heniyye’nin siyasi kanat lideri olarak daha ılımlı olduğunu değerlendiriyorum.

Son tahlilde İsrail istihbaratı pragmatik olarak Heniyye’yi katı görüşlü bir tutum sergilediğinden ve 7 Ekim’in “intikamını” almak adına öldürmüş olabilir. Nitekim İsrail açısından hedef gözeterek suikast icra etmek güvenlik politikasının bir unsurudur.

1950’ler, 1960’lar ve 1970’lerde de İsrail’in başka ülke topraklarında gerçekleştirdiği suikastlar olmuşsa da Mossad genel olarak sorumluluk üstlenmemiştir. Bu özellikle İkinci İntifada’dan (2000) sonra kamuoyuna açık halde başvurulan bir operasyon olmuştur. Salah Şahade, Şeyh Ahmet Yasin ve Abdülaziz Rantisi gibi Hamas liderleri İsrail tarafından suikastla öldürülmüştür. IDF suikastların gelecekteki terör eylemlerini engellemek için yapıldığını ve daha “zararsız” olduğunu öne sürüyordu ancak Heniyye’nin öldürülmesi önleyici bir eylemden ziyade intikam eylemi gibi görülebilir.

İsrail Yüksek Mahkemesi hedefli öldürmelerin illegal olduğuna dair bir dilekçeyi reddetmişti, tabi hedefteki kişinin kimliğinin tam olarak tespit edilmesi gerektiğini ve masum kişilerin hedef alınmaması gerektiğini belirtmişti. Tabi İkinci İntifada sürecinde bu eylemin İsrail kamuoyundan destek aldığını da belirtmek gerekir.

 


SETA
 

Heniyye sonrası Hamas liderliği ve Filistin direnişinin siyasi cephesi nasıl şekillenebilir? Suikastın askeri cepheye olası bir etkisi söz konusu mudur?

İsmail Heniyye’nin şehadetinin ardından zihinleri meşgul eden en önemli soru şüphesiz Hamas’ın yeni dönemde nasıl bir strateji izleyeceği ve bu minvalde yola kiminle devam edileceği hususudur. 7 Ekim öncesi bir süreçte liderlikle ilgili öne çıkan isimler ve sürecin yürütülmesine dair durum büyük oranda farklıydı. Fakat mevcut gelişmeler dikkate alındığında Gazze’de işgal güçlerine karşı direnişin aktif şekilde devam ettiği ve işgal devletinin aylardır gerçekleştirdiği soykırıma kesintisiz devam ettiği bir ortamda, Heniyye sonrası liderliğe dair sağlıklı bir sürecin işletilmesi mümkün gözükmemektedir. Filistin dışındaki yönetici isimlerle sahadaki lider kadro arasında istişarelerin derinlikli bir şekilde yapılması için uygun koşullar bulunmadığından bu dönemi bir geçiş süreci olarak görmek gerekmektedir. Hareketin karşı karşıya kaldığı bu krizi en az sorunla atlatabilmesi için Halid Meşal, geçiş sürecini yönetmek üzere geçici sıfatla Hamas’ın liderlik makamına gelmiştir. Yapı içindeki herkesin tanıdığı, sevdiği ve geçmişteki önemli rolü ve hizmetleri nedeniyle büyük saygı duyduğu Meşal, Gazze’deki konjonktür nedeniyle şu an için en uygun isimdir. Uluslararası alanda tanınırlığının bulunması, diplomatik müzakerelere yatkın tavrı ve vizyonuyla Meşal, Hamas’ın geleceğine dair riskleri en aza indirebilme potansiyel ve tecrübesine sahip. Gazze’de ateşkesin sağlanması ve bir toparlanma sürecine girilmesiyle birlikte ancak Hamas’ta yeni liderlik seçimi gündeme gelebilir ki o ana kadar da Meşal gibi güçlü ve aklıselim birinin bu kırılgan süreçte sorumluluğu üstlenmesi Hamas için oldukça önemli bir gelişmedir.

Çatışmanın çözümlenmesi bağlamında müzakerelerin geleceği hangi yönde evrilecek? Süreç göz önünde bulundurulduğunda kalıcı bir ateşkesin sağlanmasından söz edilebilir mi?

Gazze’de kalıcı bir ateşkesin sağlanmasına dair girişimlerin Heniyye’nin alçakça bir suikast sonrası şehit edilmesiyle büyük bir çıkmaza girdiği herkesin malumudur. İşgal devletinin bölgesel denklemi sarsmak ve Gazze’deki stratejik mağlubiyetin üstesinden gelerek yeniden psikolojik bir üstünlük kazanmak üzere gerçekleştirdiği bu suikast, Gazze’nin akıbetine dair belirsizliği ciddi biçimde derinleştirdi. Bu saatten sonra Hamas’ın talepleri ve sabiteleri çerçevesinde yürütülecek adil bir müzakere süreci pek mümkün gözükmemektedir. Tel Aviv yönetimi, en baştan itibaren Hamas’ın devre dışı kaldığı bir Filistin tasavvuruna sahiptir. Sahadaki toplumsal ve siyasal gerçekliğin buna izin vermeyeceği dikkate alındığında sağlıklı bir müzakere sürecinin mevcut koşullar dahilinde devam ettirilmesi için pek de olanak kalmadığını söylemek yerinde olacaktır. Adil ve sürdürülebilir bir ateşkes için öncelikli koşul, işgal devletinin saldırgan tutumundan vazgeçerek masaya oturması ya da uluslararası toplumun yeni baskı araçlarını kullanarak Siyonist yönetimin saldırganlığını sona erdirmesidir. Netanyahu hükümetinin tutumu ve açıklamalarının yanı sıra ABD’nin yaklaşımı nedeniyle saldırganlığı bitirmeye yönelik adımların atılması ihtimali gözükmemektedir. Bu nedenle müzakere sürecinde mesafe katedilmesinin yolu, bölgesel bir gerilimin tırmanması halinde daha ağır bedeller ödenmemesi için ABD’nin öncü girişimleriyle uluslararası toplum tarafından başlatılan ve Filistinlilerin haklarını koruyan yeni bir müzakere sürecinden geçmektedir. Aksi takdirde Gazze’nin geleceğine dair kısa vadede olumlu bir çerçeve sunmak mümkün değildir.

İsrail-Gazze savaşı hangi yöne evriliyor? Bölgesel bir yayılma/tırmanma bekleniyor mu?

İsrail’in Gazze’yi ilhak stratejisinde İsmail Heniyye suikastıyla yeni bir aşamaya geçtiği aşikardır. On ayı geride bıraktığımız bu süre zarfında Siyonist yönetimin uluslararası kamuoyunda değişen imajı ve kaybettiği itibarı toparlayabilmesi için yeni düşmanlara ihtiyacı olduğu ortadadır. Aslında Heniyye suikastının Tahran’da gerçekleştirilmesi de tamamen bununla alakalı bir husustur. Batı dünyasından daha fazla destek alabilmek adına ötekisi konumundaki İran’ı aktif savaş sürecine dahil ederek elde ettiği kazanımları artırmayı planlayan Netanyahu, böylece hem Tahran ve vekillerine hem de Filistin direnişine güçlü bir darbe vurmaya çalışmaktadır. İran’ın bu gelişme karşısında önünde iki seçenek vardır: Caydırıcı bir misilleme yolunu tercih ederek işgal devletinin tavrına göre savaşın bir parçası olmak ya da kendi koşullarını öne sürerek 1979 sonrası yürüttüğü stratejiyi terk edip ulus-devlet kodlarına dönmek. İlk senaryonun gerçekleşmesi halinde bölgede yıkıcı etkileri olacak bir çatışma ortamının oluşması beklenmektedir. Bununla birlikte böyle bir ortamda uluslararası toplumun savaşın küresel maliyetlerini önlemek adına daha fazla inisiyatif alıp çatışmayı durdurmak için gerçekçi adımlar atması da ihtimal dahilindedir. İkinci senaryoda ise İran artık askeri, teknolojik ve ekonomik kapasite yetersizliği ve sosyolojisinin artık bu tür bir siyaset biçimi kabul etmemesi nedeniyle İslam Devrimi sonrası benimsenen yayılmacı stratejinden vazgeçip bölgedeki vekillerini yüzüstü bırakmak zorunda kalacaktır. Bu ise işgal devletinin agresif genişlemeci siyasetine yeni imkanlar sunacaktır. Bölgede gerilimin tırmanıp tırmanmayacağını önümüzdeki saatler ya da günlerde İran’ın izleyeceği misilleme hamlesi belirleyecektir. Tahran’ın niyeti ve şayet yapılırsa misillemenin mahiyeti ve şiddeti, mevcut gerilim ya da savaşın nereye evirileceğinin ipuçlarını bize verecektir.

 


Necmettin Erbakan Üniversitesi
 

Heniyye sonrası Hamas liderliği ve Filistin direnişinin siyasi cephesi nasıl şekillenebilir? Suikastın askeri cepheye olası bir etkisi söz konusu mudur?

İsrail aslında 1996’dan itibaren Hamas liderlerini hedef alan suikastlar gerçekleştirdi. Hamas’ın kurucularından Yahya Ayyaş, Salih Şahade, Şeyh Ahmed Yasin, Abdülaziz Rantisi, Ahmed Jabari, Baha Ebu Ata, Mahmud Mabhuh bu isimler arasında sayılabilir. Bu suikast deseni bir politik mühendislik çabasını içerse de Hamas’ın kuruluşundaki genel parametrelerinden sapan bir patikaya girmediğini eklemek gerekiyor. 1987’de kurulan Hamas birçok politik örgütlenmeye göre görece genç görünse de 1946’dan itibaren faaliyete başlayan Müslüman Kardeşlerin bir uzantısı olarak faaliyetlerine başlamıştır. Bu sebeple Heniyye’ye yönelik suikastın Hamas’ın siyasi ve askeri parametrelerinde esaslı bir değişiklik meydana getireceğini söylemek güçtür.

Hamas’ın liderliğinin Heniyye sonrası nasıl şekilleneceği iç tartışmalara da oldukça bağlı bir durum. Şu an için Halid Meşal’in ismi liderlik için öne çıkmakta. Meşal, Heniyye’ye en yakın isimlerden birisi olması itibarıyla ve hareketin liderlik görevlerini üstlenmesi nedeniyle bu kriz ortamında tercih edilebilir bir kişi olarak görülebilir. Fakat Halil Hayya, Yahya Sinvar, Musa Ebu Merzuk gibi isimlerin de öne çıktığı söylenmektedir. Burada temel konu Hamas için Filistin ulusal diyaloğuna olan desteği ve Arap politik derinliğine olan entegrasyonunu ne ölçüde başaracağıdır. Bu noktada liderliğin önemli olduğu düşünülebilir.

İsrail-Gazze savaşı hangi yöne evriliyor? Bölgesel bir yayılma/tırmanma bekleniyor mu?

Bölge ülkelerinden –özellikle Körfez Arap ülkelerinden– Heniyye suikastına yönelik ciddi bir tepkinin gelmediği görüldü. Bu da Arap Baharı süresince şekillenen politik ayrışmanın devam ettiğini gösteren bir gelişme. İran’ın yanıtının ise kısıtlı ve sınırlı olacağını düşünmek mümkün.

Şu an için bölgesel bir savaşın olacağına dair bir işaret görülmüyor. İsrail’in kuzeyden Hizbullah’a saldırıları devam etse de aktörlerin belli marjlarda sınırlarına çekildikleri söylenebilir. Fakat sahadaki gelişmelerin çatışmanın yönünü belirleyebileceğini de eklemek gerekiyor. Her ihtimale açık bir süreç içerisindeyiz. Şu an için kritik olan nokta olayların – toplumsal ve jeopolitik açılardan– belli bir alana sıkışmış olmasıdır.

 


Eskişehir Osmangazi Üniversitesi
 

Çatışmanın çözümlenmesi bağlamında müzakerelerin geleceği hangi yönde evrilecek? Süreç göz önünde bulundurulduğunda kalıcı bir ateşkesin sağlanmasından söz edilebilir mi?

İsrail’in taraf olduğu bir çatışmada, ki bu çatışmanın Filistin üzerinde gerçekleştiği göz önüne alındığında herhangi bir kalıcı, adil ve istikrarlı bir barışın mümkün olması oldukça iyimser bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. 7 Ekim sonrasına haklı olarak daha fazla odaklanılsa da İsrail’in kuruluş tarihi öncesinde ve sonrasında özellikle Batılı küresel hegemon güçlerin desteğini alarak çatışmasızlık ve “barış” süreçlerini genişleme/işgal süreçlerini kabul ettirme şeklinde kullandığı ve sonraki aşamalarda Filistin direniş hareketleri ile çatışma içerisinde olduğu diğer bölgesel aktörleri “gerekçe” sunarak işgalci revizyonizmini sürdürdüğü anlaşılmaktadır. Bu bağlamda zaman içerisinde müzakereler, diplomasi ya da uluslararası/bölgesel aktörlerin ara buluculuk yaptığı görüşmelerin geçici bazı mekanizmaları devreye sokmasına rağmen İsrail’in ana akım siyasi geleneklerinden olan yayılmacı işgal durumu, İsrail sınırlarını olduğundan daha fazla öteye çekme amacı gütmüştür. Kendi sınırlarını işgal süreçleri ile daha ileriye çektikten sonra, önce İngiltere sonrasında da ABD’nin yoğun nüfuzu ve etkisi ile bu sınırları Golan Tepeleri, Filistin’deki C bölgesi meselesinde ya da Kudüs’ün konumunda olduğu gibi İsrail’in egemenliğinde kabul etmiştir. Dolayısıyla Gazze merkezli barış ve müzakere görüşmelerinin İsrail, ABD ve Batı iç siyasetine yönelik oyalama taktiği ve Hamas’tan çeşitli tavizler koparma amacı bu hedefle gerçekleştirilen son hamle olan Heniyye suikastı ile daha net anlaşılmıştır. Bu durum İsrail’i yerel aktörler, bölgede merkez aktörler arasında oluşturulacak mekanizmalar ve Batı ile özellikle ABD’nin baskısı olmadan caydırılamayacağını bize net bir şekilde doğrulamaktadır. Diğer ifadeyle maliyet hesabının yüksek olmadığını “kazanımlarının riske girmeyeceğini” ve asıl merkezi Batı tarafından herhangi bir şekilde cezalandırılmayacağını düşünen İsrail’in sınırlı ve rasyonel şekilde barış ve istikrara yönelik adımlar atacağını beklemek mümkün değildir. Bunun koşulları oluşmadan bu beklenti şu anda uzak bir ihtimaldir.

İsrail-Gazze savaşı hangi yöne evriliyor? Bölgesel bir yayılma/tırmanma bekleniyor mu?

Aslında Gazze merkezli başlayan İsrail’in işgal girişimi, Binyamin Netanyahu’nun radikal ve ultra-Ortodoks ana akım İsrail siyasetinin de etkisi ile başından itibaren bölgesel yayılma ve taşma niyetini göstermiştir. Bu çerçevede Gazze işgali ile birlikte Hizbullah-İran cephesi sürekli olarak tehdit edilmiş ve Mısır’dan gelen Refah operasyonunun gerçekleşmemesi yönündeki uyarılar da dikkate alınmayarak sınırsız güç şeklinde hareket edilmiştir. Refah konusunda Mısır’ın sınırlandırıcı konumda olamayışı gözlerin yeniden geleneksel mücadele alanına yönelmesine yol açmıştır. Çatışmaların başından itibaren, birincil yayılma ve derinleşme alanının, en zor cephelerden olan Güney Lübnan ve Hizbullah-İsrail olası savaşı olduğu genel itibarıyla ifade edilmiştir. Bu anlamda şu anda ağır askeri, siyasi ve uluslararası maliyetlere ve Hamas’ın halen etkin şekilde varlığını sürdürmesine rağmen Gazze işgalinin İsrail açısından tamamlanmış olduğunun altının çizilmesi, halihazırda her gün karşılıklı eylemlerle taşma noktasına gelen İsrail-Hizbullah-İran çatışmalarına gözleri çevirmiştir. Son Heniyye suikastı ile Hizbullah’ın üst düzey figürlerinin Beyrut’ta suikasta uğratılması ise bu ihtimalleri artık zirve noktasına taşımış ve Hizbullah-İran ittifakının söylemlerine de yansıdığı şekilde İsrail’e misillemenin çok farklı olacağının altı çizilmiştir. Bu aktörlerin Yemen’deki Husileri de sürece dahil ederek birlikte ve İsrail’e yıkıcı etki yapacak şekilde karşılık verip vermeyeceği açıkçası bölgesel savaş ihtimallerine dair yorumları güçlendirecektir. Bu konuda tırmanmayı önleme ve çatışmasızlık şeklindeki bölgesel/küresel girişimlerin ve İsrail’i “sınırlandırma” şeklinde Batı merkezli –özellikle ABD– baskıların ise geleneksel konuma dönüş için temel oluşturduğu belirtilmelidir.