SETA > Uzmanlar Cevaplıyor |
15 BRICS Zirvesi

15. BRICS Zirvesi

BRICS zirvesinde Rusya-Ukrayna meselesi üzerinden BRICS’in yeni bir çok kutuplu küresel düzene etkileri, BRICS ve BM reformu, BRICS’in Güney Afrika üzerinden kıtadaki etkisini artırması, Çin’in ve diğer BRICS ülkeleri arasındaki iş birliğinde derinleşme ve yenilikçi yaklaşımlar ve BRICS’in de-dolarizasyon karşısında nasıl bir yaklaşım sergileyebileceği gibi konuları uzmanlar cevapladı.

22-24 Ağustos 2023 arasında düzenlenen 15. BRICS zirvesine bu yıl Güney Afrika ev sahipliği ediyor. Zirve, “BRICS ve Afrika: Karşılıklı Hızlandırılmış Büyüme, Sürdürülebilir Kalkınma ve Kapsayıcı Çok Taraflılık için Ortaklık” temasıyla gerçekleşecek. Adaletli bir adil geçişe yönelik ortaklık geliştirmek, gelecek için eğitim ve beceri gelişimini dönüştürmek, Afrika Kıtasal Serbest Ticaret Bölgesi aracılığıyla fırsatların kilidini açmak, koronavirüs (Covid-19) salgını sonrası sosyoekonomik toparlanmanın güçlendirilmesi ve 2030 sürdürülebilir kalkınma gündemine ulaşılması, küresel yönetişim kurumlarında gerçek bir reformun yapılması ve kadınların barış süreçlerine anlamlı katılımının güçlendirilmesi de dahil olmak üzere çok taraflılığın güçlendirilmesi konuları zirvenin öncelikleri arasında yer alıyor. Bu kapsamda BRICS zirvesinde Rusya-Ukrayna meselesi üzerinden BRICS’in yeni bir çok kutuplu küresel düzene etkileri, BRICS ve BM reformu, BRICS’in Güney Afrika üzerinden kıtadaki etkisini artırması, Çin’in ve diğer BRICS ülkeleri arasındaki iş birliğinde derinleşme ve yenilikçi yaklaşımlar ve BRICS’in de-dolarizasyon karşısında nasıl bir yaklaşım sergileyebileceği gibi konuları uzmanlar cevapladı.

Hazırlayan Tunç Demirtaş Uzmanlar Kemal İnat Yücel Acer Tunç Demirtaş Diren Doğan Deniz İstikbal


Kemal İnat Sakarya Üniversitesi BRICS yeni bir çok kutuplu düzeni şekillendirebilir mi? BRICS ülkelerinin ekonomik kapasitelerine bir bütün olarak baktığımızda, satın alma gücü paritesine göre gayrisafi yurt içi hasıla (GSYİH) açısından Batılı ülkeleri geçtikleri ve Batı’nın uluslararası finans kurumlarındaki üstünlüğüne karşı ciddi girişimlerde bulundukları görülür. Bu yönüyle Çin, Hindistan ve Rusya gibi üyelerinin uluslararası siyasal sistemde sahip oldukları güç açısından BRICS’in şimdiden çok kutuplu bir düzenin şekillenmesine yol açtıklarını söylemek mümkündür. Bu noktada Brezilya’nın da Latin Amerika’nın lideri olabilecek potansiyele sahip olduğunu eklemek gerekir. Üyelerinden üçünün aynı zamanda nükleer silahlara sahip olması ve Çin’in askeri harcamalar açısından giderek ABD’ye biraz daha yaklaşması, ABD’nin domine ettiği Batı’nın üstünlüğüne dayalı uluslararası sistemin sonuna gelindiğini gösteriyor. Batı’nın üstünlüğüne ciddi meydan okumalar söz konusu ama yeni uluslararası siyasal sistemin şekillenmesinde BRICS’in etkili bir rol oynayıp oyna(ya)mayacağı konusunda da ciddi kuşkular söz konusu. Bunun birinci nedeni BRICS’in AB ya da NATO gibi örgütlerle karşılaştırıldığında çok gevşek bağlara sahip olması ve Çin ve Hindistan gibi iki önemli üyesi arasında var olan ve zaman zaman silahlı çatışmaya varan ciddi sorunlardır. Hindistan’ın güvenlik konularında ABD’ye mi yakın olacağı yoksa daha bağımsız bir yol mu izleyeceği tartışmalıdır ancak Çin’e yakın olacağını kimse beklememektedir. Bu tür sorunlar BRICS’in küresel sisteme yönelik meydan okumasını zayıflatmaktadır. İkinci olarak Rusya gibi üyelerinin dış politikada yaptığı hatalar BRICS’ten gelen meydan okumaya zarar vermektedir. Putin yönetiminin hatalarını Sovyet Rusya döneminin hatalarına benzetmek mümkündür. Ekonomik açıdan ABD ve müttefiklerinden çok geride olmasına rağmen onlarla silahlanma yarışına giren Sovyetler Birliği’nin yaptığına benzer şekilde Putin Rusya’sının da –ekonomik kapasitesi ABD ve AB’nin çok gerisinde olmasına rağmen– kendisini bu ülkelerle karşı karşıya getirecek şekilde çok fazla askeri güç kullanımına yöneldiği görülüyor. 2008’de Gürcistan’ın bir kısmının işgaliyle başlayıp Suriye ve Libya’dan Ukrayna’ya uzanan bu maceracı politikaların sonunda Rusya, Ukrayna’da Sovyetlerin Afganistan’da karşılaştığına benzer bir çıkmazla karşı karşıya kalmıştır. Batı’nın daha önce Afganistan’da yaptığına benzer şekilde –hatta bu defa çok daha yoğun olarak– Rusya’nın işgaline maruz kalan Ukrayna’yı ekonomik ve askeri açılardan desteklemesi Moskova’ya askeri gücünün sınırlarını göstermiştir. ABD ve AB’nin desteği karşısında Ukrayna’daki savaşı istediği şekilde sonuçlandırma ihtimali her geçen gün azalan Rusya, bir yandan büyük askeri ve ekonomik kayıplara uğramakta bir yandan da Wagner isyanında olduğu gibi iç istikrarsızlıkla boğuşmaktadır. Batılı ülkeler penceresinden bakıldığında dünyanın açık farkla en fazla doğal gaz rezervlerine sahip ve en fazla petrol ihraç eden ülkelerinden biri olan Rusya’nın kendi inisiyatifiyle açtığı cephede bu şekilde sürekli kan kaybetmesi, meydan okuyuculardan birinden gelecek tehditlerin bertaraf edilmesi açısından önemli bir kazanımdır.

Yukarı git


Yücel Acer Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi BRICS ve BM Reformu BRICS, 16 Haziran 2009’da Rusya’nın Yekaterinburg kentinde Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin liderlerinin katılımıyla yapılan zirve toplantısında kurulmuştur. Katılımcı ülkelerin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika Cumhuriyeti), baş harflerinin bir araya getirilmesi ile oluşturulan isim, başlangıçta BRIC iken Güney Afrika’nın tam üye olarak kabul edilmesinin ardından BRICS olarak değiştirilmiştir. Bu birlikteliğin esas amacı; egemenliğe saygı, birlik, bağımsızlık, toprak bütünlüğü, saldırmazlık ve eşitlik gibi evrensel ilkelere bağlılığı savunmak olarak ifade edilmektedir. Güvenliğin küresel boyutu bağlamında BRICS ülkeleri, BM’nin tüm dünyada barış ve güvenliğin korunması ve geliştirilmesindeki merkezi rolünü desteklemekte; barışı koruma ve barışı sağlama faaliyetlerinin BM Şartı ve evrensel olarak tanınan Uluslararası Hukuk normlarına göre yapılması gerektiğini savunmaktadırlar. Ayrıca söz konusu temel prensiplerin uygulanmasına dair mevcut durumdan memnun olmadıkları için –BMGK dahil– kapsamlı reformun gerekliliğini savunmaktadırlar. Ancak Rusya ve Çin’in BMGK’nin daimi üye koltuklarını ve veto yetkilerini bırakmak ya da veto yetkisinin genişletilmesini savunmak gibi bir tutumları bulunmamaktadır. Rusya ve Çin’in daha ziyade Hindistan, Brezilya ve Güney Afrika’nın BM’de daha önemli bir rol oynamasını arzuladıkları görülmektedir. Ayrıca bazı grupların (örneğin G4: Almanya, Hindistan, Japonya ve Brezilya ve L69: Asya, Afrika ve Latin Amerika bölgelerinden yaklaşık 40 ülke) katılımıyla BMGK’nin daimi üye sayısının artırılması (genişletilmesi) çağrısında bulunmaktadırlar. Bu genişlemenin gerekçesi olarak BM’nin İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulması ve o tarihten bu yana küresel güç dengesinin tamamen değişmiş olması hususları üzerinde durulduğu görülmektedir. Ancak bu yaklaşım BRICS’in radikal bir reform gerçekleştirmeye çalıştığı anlamına gelmemektedir. BMGK’nin daimi üye sayısının artırılması veto kaynaklı tıkanıklığın ortandan kaldırılması anlamında radikal bir değişiklik getirmemektedir. Üstelik bu yaklaşım, Türkiye’nin de savunduğu “BM sisteminde bütün devletlerin adaletli temsili ve büyük güçlerin tahakkümünün ortadan kaldırılması” sonuçlarını da doğurmayacaktır. Nitekim daimi devletin üstünlüklerini kaybetme konusundaki isteksizliği ve böyle bir reformun belirsiz sonuçları nedeniyle BRICS ülkelerinin de kendi aralarında fikir birliği sağlayamadığı aşikardır. BRICS üyelerinin dünya nüfusunun neredeyse yarısını, bununla birlikte önemli bir ekonomik gücü, en eski medeniyetleri ve en zengin kültürleri temsil etmeleri; Batılı ülkelerin tahakkümü karşısında önemli bir dengeleyici unsur olma potansiyeli taşıdıklarını göstermektedir. Bu dengelemenin ötesinde BM ve küresel sistemin radikal dönüşümünü sağlamak niyeti taşıdıklarını söylemek ise mümkün değildir. Yukarı git


Tunç Demirtaş SETA Araştırmacısı BRICS, Güney Afrika üzerinden Afrika’ya açılır mı? BRICS’in bu yılki zirvesinde Afrika teması önemli bir yer tutacak. BRICS ile Afrika ülkeleri arasındaki ilişkinin daha fazla güçlendirilmesi Afrika’daki ekonomik büyümeye, sürdürülebilir kalkınmaya ve kapsayıcı iş birliğine yönelik önemli bir adım olacaktır. Bu zirve aynı zamanda ekonomik büyüme ve ortak refah için Afrika Kıtasal Serbest Ticaret Bölgesi (AfCFTA) içindeki iş birliğini genişletmeyi de hedeflemekte. Bu kapsamda BRICS’in küresel erişimi artırmak için zirvenin son gününde Afrika’dan ve farklı coğrafyalardan 67 ülke liderini kapsayacak şekilde görüşme yapması da beklentiler arasında. “Küresel Güney” koalisyonu ve ABD liderliğindeki Batı arasındaki artan jeopolitik ayrışma ve Etiyopya, Mısır, Suudi Arabistan ve BAE gibi geleneksel Batı müttefiki olan ülkeler de dahil 22’si resmi olmak üzere 40’a yakın ülkenin BRICS’e katılmakla ilgilendiği de ifade edilmekte. Etiyopya’nın BRICS’e resmi başvurusunu gerçekleştirmesinin dışında Cezayir, Mısır, Fas, Nijerya ve Senegal’in başvurularını Güney Afrika’nın onaylaması söz konusu. Bu kapsamda BRICS’in Afrika’da genişlemesi için Güney Afrika’nın önemli desteği sağlanmış görünüyor. Halihazırda BRICS, ülkeleri dünya nüfusunun yüzde 41’ini, dünya ticaretinin yüzde 18’ini ve dünya GSYİH’sinin G7’den daha büyük bir payını temsil ediyor. Öte yandan günümüzde Mısır, Güney Afrika ve Nijerya, Afrika Kıtası’nın ekonomisinin yüzde 49’unu oluşturuyor. Ekonomik kapasitenin yanı sıra Mısır, Nijerya ve Etiyopya gibi büyük nüfusa sahip Afrika ülkelerinin de insan kaynağı ile BRICS’e katılması söz konusu olursa, BRICS’in önümüzdeki yıllarda Afrika’da daha güçlü hale gelmesi kaçınılmaz olacaktır. BRICS’in iki küresel güç statüsünde üyeleri olan Rusya ve Çin’in Afrika üzerinde etkilerini artırma girişimleri ortadadır. Ayrıca Güney Afrika’nın dışında Afrika’dan yeni aktörlerin ittifaka dahil olması Afrika’daki güç mücadelesini şiddetlendirme potansiyelini taşımaktadır. BRICS’in Afrika’dan yeni üyeler ile genişlemesi ihtimali ittifaka ek kaynaklar ve yeni fırsatlar getirecektir. Ancak bu durum üyeler arasında ve dış faktörlerle yeni çatışmaları ve anlaşmazlıkları beraberinde getirebilir. Yukarı git


Diren Doğan Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi Çin ve BRICS’in diğer ülkeleri arasındaki iş birliği alanlarında bir derinleşme ve yenilikçi bir yaklaşım öngörülebilir mi? Son yıllarda uluslararası toplumun, küresel sistemin küçük bir çoğunluğunu temsil eden organizasyonlardan ziyade dünya nüfusunun yüzde 40’ından ve küresel GSYİH’nin yüzde 30’undan fazlasını temsil eden Şangay İş birliği Örgütü (ŞİÖ) veya dünya nüfusunun yüzde 42’sini ve küresel GSYİH’nin yüzde 23’ünü temsil eden BRICS gibi organizasyonlara ilgi göstermeye başladığını görüyoruz. Çin gerek bu tür yapılardaki mevcudiyetiyle gerekse sahip olduğu ekonomik ve ticari kapasitesiyle bu organizasyonların içerisinde küresel manada öne çıkan bir aktör konumundadır. Merceği BRICS özelinde daralttığımızda Çin’in BRICS için hem bir avantaj hem de bir sınama unsuru olduğunu net biçimde görebiliriz. Küresel Güney’in uluslararası sistemde ön plana çıkması ve sesinin duyurulması noktasında yükselen gücü ve çok kutupluluk söylemleriyle birlikte Çin, BRICS için bir avantajdır. Bu noktada Çin Devlet Başkanı Şi Jinping’in 2022’de gerçekleştirilen BRICS İş Forumu’nda yaptığı konuşmada insanlığı bir bütün olarak ele alması ve risklerle mücadelede küresel bir yaklaşımın benimsenmesi gerektiğini vurgulaması, Çin dış politikasında sıkça karşılaşılan “barış içinde bir arada yaşama” veya “küresel köy” vurgularının Çin tarafından BRICS’e de yansıtılmak istenildiğinin göstergesidir. Aynı zamanda Çin’in altyapı, yeşil dönüşüm, teknolojik inovasyon konularında katettiği mesafe diğer BRICS ülkeleri gözünde Çin’in yıldızını parlatan noktalardır. Diğer taraftan dünyada yüz yirmiden fazla ülkenin bir numaralı ticaret ortağı olan Çin’i düşündüğümüzde ve buna BRICS içerisinde dillendirilen “ortak para birimi” tartışmalarının görece katetmesi gereken uzun yolu dahil ettiğimizde, Çin yuanının gün geçtikçe artan şöhretinin diğer üyelerin para birimini domine etmesi kaçınılmazdır. Bu durum BRICS içerisinde bir taraftan üye ülkelerin Çin’e olan bağımlılığını arttırırken diğer taraftan ortak para birimi belirlenene kadar yuanın yükselişini sürdürme potansiyeli, bu sürecin başarıyla sonuçlanma ihtimaline gölge düşürmektedir. Aynı zamanda BRICS üyeleri içerisinde yaşanan jeopolitik gerilimlerde Çin’in aldığı pozisyon da organizasyon içerisinde bir çatallanmaya sebep olmaktadır. Bu noktada “yeni dünya düzeni” söylemi ekseninde BRICS’in destekleyici kolon rolü üstlenmesini isteyen Çin ve Rusya’nın karşısında, Güney Afrika ve Brezilya’nın “Batı karşıtı bir BRICS” damgalamasında istekli olmamaları genel bir ayrışmayı yansıtırken; aynı zamanda Hindistan ve Çin arasındaki jeopolitik gerilimler, Hindistan’ın ABD ile savunma alanındaki iş birliğini artırması ve iki ülke arasındaki sınır uyuşmazlıkları da her konuda uzlaşmış bir BRICS portresine gölge düşürmektedir. Son olarak Güney Afrika’da gerçekleştirilecek BRICS zirvesinde gündeme gelecek olan yeni üyelerin katılımı hususunda da üye ülkelerin farklılaştığı görülmektedir. Çin, diplomasi ağını genişletmek ve yeni dünya düzeni söylemini güçlendirmek için yeni üyelerin katılımına hevesli yaklaşırken BRICS içerisindeki ülkelerin çoğu daha seçkin bir ittifak oluşturmak gayesiyle sınırlı sayıda üyeye kapıların açılması gerektiği noktasında Çin ile ayrışmaktadır. Tüm süreçlerin ve gelişmelerin ötesinde bugün ilgiyle takip edilen bir BRICS’den bahsediliyorsa bunun önde gelen nedenlerinden birinin yükselen Çin ve “yen dünya düzeni” söyleminin meydana getirdiği etki olduğunu kabul etmek önemlidir. Yukarı git


Deniz İstikbal SETA Araştırmacısı BRICS’in ekonomi-politik bağlamda de-dolarizasyon karşısında nasıl bir yaklaşım benimsemesi mümkün? BRICS grubu dünya ekonomisinde yüzde 30’a yakın paya sahip bir oluşum. Çin hariç diğer üyelerin küresel ticarete adaptasyonu çok kuvvetli değildir. Uluslararası Ticaret İdaresine göre Çin, küresel ticaretin yüzde 17’sinden fazlasını gerçekleştirirken diğer grup üyelerinin payı Dünya Bankası verilerine göre yüzde 5’in biraz üzerinde seyrediyor. Kendi ticaretlerinde yüksek oranda ABD doları ve avroyu bir ödeme aracı olarak kullanıyorlar. Rusya ve Çin, Rusya-Ukrayna savaşı sonrası dolar ve avroyu ticari ödemelerde daha az kullanmaya başlasa da ödemeler hem Batılı sistemler üzerinden gerçekleşiyor hem de yabancı para birimleri kullanılıyor. Küresel ticaretin yüzde 80’den fazlası dolar üzerinden yapılırken yerel para birimleri üzerinden gerçekleştirilen ticarette istenilen başarı henüz alınmış değil. BRICS kendi içerisinde Yeni Kalkınma Bankası ve Acil Yatırım Fonu gibi oluşumlar kurmuş olsa da henüz küresel ticarette etkin konumda değil. Özellikle rezerv para birimlerinde dolar ve avronun üstün konumu devam ediyor. 2023’ün birinci çeyreğinden itibaren küresel rezervlerde tercih edilen para birimlerinde yüzde 60’a yakın doların hakimiyeti olduğu görülüyor. Doları yüzde 20’lik payla avro izliyor. Rakamlar üzerinden ifade edilirse IMF’ye göre; 12,04 trilyon dolarlık küresel rezervlerin 6,58 trilyon doları ABD doları, 2,20 trilyon doları avro, 609 milyar doları Japon yeni, 541 milyar doları sterlin ve 288 milyar doları Çin yuanı olarak tutuluyor. Küresel şartlara kıyasla BRICS grubunun dolar dışı yerel para birimleriyle ticaret yapmak için oluşumlar kurduğu, desteklediği ve teşvik ettiği söylenebilir. Rusya ruble ile enerji satışı yaparken Çin yuan ile diğer ülkelere krediler veriyor ve merkez bankaları arasında swap işlemleri gerçekleştiriliyor. Hindistan, Güney Afrika ve Brezilya gibi ülkelerde benzer oluşumların içerisinde yer alıyor ancak doların rezerv ve ticaretteki üstünlüğünü gevşetmenin henüz mümkün olmadığı söylenebilir. İlerleyen dönemde BRICS grubu ülkelerinin gelişim hızlarına bağlı olarak yerel para birimleri ve özellikle yuan üzerinden ticaretin yaygınlaşması beklenebilir.

Yukarı git