10 Eylül akşamı Ürdün’de büyük siyasi sürprizler yaşandı. Ürdün’deki Müslüman Kardeşler’in siyasi kanadı olan İslami Eylem Cephesi Partisi, Ürdün Temsilciler Meclisinde 31 sandalye kazanarak 1989’dan bu yana en iyi sonucunu elde etti. Bu başarı seçim öncesi maruz kaldıkları baskılara ve Ürdün halkının büyük bir kesiminin seçimlere olan inancının zayıf olmasına rağmen gerçekleşti zira oy kullanma hakkına sahip kişilerin sadece yüzde 32’si seçimlere katıldı.
Diğer bir sürpriz ise İslami Eylem Cephesi Partisi’nin geleneksel olarak destek gördüğü Amman, Zarka ve Filistin kökenli Ürdünlülerin yaşadığı kampların dışından da oy almasıydı. Hatta devleti destekleyen Ürdün aşiretlerinin güçlü olduğu orta ve kuzey bedevi bölgeleri ile Tafilah ve Akabe şehirlerinde de çoğunluk oyunu kazandı.
İslami Eylem Cephesi Partisi için de sonuçlar sürprizdi zira partinin seçim öncesi beklentisi Parlamentoda 10 ila 15 sandalye kazanabilecekleri yönündeydi. Seçim sürecinde Ürdün makamlarının yoğun baskısı altında partiden aday olmak isteyen veya aday olan bazı kişilerin tutuklanmasına tanık olundu. Ayrıca iktidara yakın Ürdün medyasının bir kısmı tarafından parti Ürdün yerine Filistin’i önceliklendirmekle suçlandı. Tüm bu faktörler seçim öncesinde Müslüman Kardeşler’in bu kadar fazla oy alması ihtimalini düşük gösteriyordu.
7 Ekim ve Ürdün Seçimleri
7 Ekim’den sonra Gazze’deki savaşın Ürdün seçim sonuçları üzerinde önemli bir etkisinin olduğu şüphesizdir. Ürdün halkının büyük bir bölümü hükümetin İsrail’e karşı artan halk öfkesine uygun bir tutum sergilemediğini düşünüyordu. Bu öfke bazen Ürdünlülerin sınırı geçerek İsraillilere saldırmaya çalıştığı bireysel eylemlere de dönüştü. Bu eylemlerin çoğu sınır muhafızları tarafından engellense de emekli polis memuru Maher Cazi Huveytat’ın Kral Hüseyin Köprüsü’nde üç İsrail askerini öldürdüğü eylem gibi bazıları ise başarılı oldu. Dikkate değer bir şekilde Huveytat’ın taziyesine katılan tek parti İslami Eylem Cephesi Partisi idi.
Öte yandan İslami Eylem Cephesi Partisi bu dönemde Amman ve diğer illerde düzenlediği sürekli gösterilerle Filistin’i destekleyen hareketin öncüsü oldu. Bu nedenle birçok Ürdünlü bu partiye oy vermeyi Filistin’e bir destek olarak gördü; özellikle Hamas’ın kuruluşunda Ürdün’deki Müslüman Kardeşler’in rolü düşünüldüğünde. Ürdünlü seçmen Filistin’i ve direnişi desteklemenin öncelikli ilgisi olduğunu yetkililere iletmek istedi.
Yeni Seçim Yasası
Seçimlerden önce Ürdün’ün seçim yasasında bir değişiklik yapıldı. Yeni yasa, seçmenin iki oy kullanmasına izin verdi: biri ülke genelindeki partiler için, diğeri de yerel bölgelerde kendisini temsil edecek adaylar için. Bu düzenleme İslami Eylem Cephesi Partisi’nin lehine oldu. Yeni yasa, 138 sandalyeli Mecliste partilerin listelerinden gelen milletvekili sayısını 41 olarak belirledi ve bu da partilerin Mecliste daha hakkaniyetli bir tarzda temsil edilmelerini sağladı. Ayrıca partiden çok sayıda aday yerel listelerden seçime girdi ve bu da İslamcı milletvekillerinin Meclisteki sayısını artırdı.
Her vatandaşa iki oy kullanma imkanı tanıyan yeni yasa, aşiret yapısının hakim olduğu Ürdün halkına ikinci tercihlerini ifade etme olanağı sundu. Seçmenin çoğu yerel listelerde aşiretlerinin veya akrabalarının adaylarına oy verirken parti düzeyinde ise ilk kez İslami Eylem Cephesi Partisi’ne desteklerini gösterdiler.
Önemli bir hususun altını çizmek gerekirse Kral II. Abdullah seçimleri yakından takip etti. Seçim öncesinde İslamcılara baskı uygulanmasına rağmen seçim günü sonuçlarla oynanmasına izin verilmedi ve bu da şaşırtıcı sonuçların ortaya çıkmasını sağladı. Ayrıca daha önce alışılmış bir uygulama olmasına rağmen oy kullanma süresi uzatılmadı. Böylece bu ek süre zarfında oy satın alma veya sonuçlarla oynanma işlemleri engellendi.
Öte yandan devlet tarafından desteklenen Misak Partisi gibi Ürdün partileri istenen sonuçları elde edemedi ve İslami Eylem Cephesi Partisi ile rekabet edemedi. Zira Ürdün halkını kendilerine oy vermeye ikna edecek net bir programları yoktu ve partinin sahip olduğu örgütsel kapasiteye ulaşamadılar. Ayrıca bu partiler Ürdünlüler tarafından devletteki belirli çevrelerin İslamcılara karşı koymak için yönlendirdiği oluşumlar olarak görüldüğü için seçimlerde büyük bir başarısızlık yaşadılar.
Bütün bunlara ek olarak Ürdün yasaları kralın en fazla oyu alan partinin liderini başbakan olarak atamasını zorunlu kılmaz; kral, göreve uygun gördüğü herhangi bir kişiyi atayabilir ve bu kişi Meclisin güvenoyunu aldıktan sonra görevine başlar. Bu yetkisini kullanan Kral II. Abdullah işleri şansa bırakmamak için özel ofisinin müdürü Cafer Hassan’ı yeni başbakan olarak atadı.
Dolayısıyla seçimler Ürdün’ün iç ve dış politikalarını büyük ölçüde etkilemeyecektir. Ancak bu dönemde Meclisteki muhalif oyların sayısı önceki döneme göre artmıştır. Önceki dönemde sadece 10 muhalif milletvekili varken şimdi bu sayı 31’e yükselmiştir. Ürdün’de Müslüman Kardeşler’in bu seçim zaferinin yürütme üzerinde doğrudan bir etkisi olmasa da ek bir denetim rolü üstleneceği söylenebilir. Bu zafer yerel ve bölgesel düzeylerde çeşitli mesajlar da taşımaktadır.
Yerel Mesajlar
Ürdün halkı İslamcıların zaferi için güçlü bir irade sergiledi. Muhtemelen İslamcıların ülkeyi düzeltebileceğine inandıkları için değil seçimleri önceki hükümetlerin politikalarına karşı bir referandum olarak gördükleri için. Zira İslami Çalışma Cephesi Partisi’ne oy vermek önceki hükümetlerin politikalarını reddetmek anlamına gelmektedir. Halkın bu eğilimine karşılık Kral II. Abdullah da halkın iradesini sandıkta göstermesine olanak tanıdı: belki de önceki hükümetlerin performanslarını ölçmek ve güçlü aşiretsel köklere dayanan bazı güç merkezlerinin yönetim tarzından memnuniyetsizliğini göstermek için.
Yeni seçim yasasının parti aidiyetini birinci ve aşiret aidiyetini ise ikinci sıraya koyması, aşiretlerin rolünü kademeli olarak azaltmayı ve Ürdün’de daha fazla partiye dayalı bir sisteme geçişi amaçlayan bir politikanın parçası olarak yorumlanabilir.
Bölgesel Mesajlar
Bölgesel olarak uzun yıllar süren mücadeleden sonra Müslüman Kardeşler’in Ürdün’deki zaferi, on yılı aşkın süredir bu hareketle mücadele eden Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile Suudi Arabistan gibi Müslüman Kardeşler’i tehdit olarak gören diğer bölge ülkeleri için bir alarm niteliği taşımaktadır.
Ürdün’de yeni seçim yasası ve seçim sonuçları, Kral II. Abdullah’ın bahsi geçen devletlere vermek istediği mesajları da taşımaktadır. Zira bu ülkeler Ürdün’ün Filistin meselesinde hissettiği tehlikeyi paylaşmamaktadır. Geçmişte bu devletler Ürdün’ü ekonomik ve siyasi olarak destekliyor, İsrail ve Suriye ile olan sınırlarındaki rolünü takdir ediyordu. Ancak Körfez ülkeleri ile Tel Aviv arasındaki normalleşme süreciyle birlikte bu ülkeler Ürdün’e olan ilgilerini azaltmış ve İsrail ile ilişkilerini Ürdün’e rağmen geliştirmeyi sürdürmüştür. Bu nedenle Müslüman Kardeşler’in Ürdün Meclisindeki zaferi, Kral II. Abdullah’ın ve devletin elinde Ürdün halkının gerçek görüşünü ve bu koşullarda yürütülen politikaları vurgulamak için güçlü bir araç olacaktır.
Müslüman Kardeşler’in Ürdün’deki zaferinin bölge üzerinde sonuçları olacağı kesindir. Bu durum BAE ve Mısır gibi siyasal İslam’a karşı olan ülkelerin Müslüman Kardeşler’e yönelik daha sert adımlar atmalarına yol açabilir. Ayrıca Mısır ve Cezayir gibi ülkelerdeki Müslüman Kardeşler örgütleri için safları yeniden düzenleme ve güçlenme umudu da doğurabilir.