SETA > Odak |
Trump ın Gazze Planına Yönelik Mısır ın Yaklaşımı Tepkiler ve

Trump’ın Gazze Planına Yönelik Mısır’ın Yaklaşımı: Tepkiler ve Olası Sonuçlar

ABD Başkanı Donald Trump’ın göreve geldikten sonra ilgilendiği ilk konulardan birisi Gazze bağlamında yaşanan gelişmeler oldu. Trump, Şubat’ta İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’yu kabulü sonrasında yapılan basın toplantısında Gazze’nin geleceğine dair ortaya koyduğu planda ABD’nin Gazze üzerinde siyasal ve ekonomik tahakküm kuracağını ifade etti. Söz konusu plan kapsamında Mısır ile Ürdün topraklarında Gazzelilere daha güvenli ve daha yaşanabilir konutlar inşa edileceğini belirten Trump, bu sürecin sonunda Filistinlilerin geri dönüş hakkı olmayacağını ifade etti.

ABD Başkanı Donald Trump’ın göreve geldikten sonra ilgilendiği ilk konulardan birisi Gazze bağlamında yaşanan gelişmeler oldu. Trump, Şubat’ta İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’yu kabulü sonrasında yapılan basın toplantısında Gazze’nin geleceğine dair ortaya koyduğu planda ABD’nin Gazze üzerinde siyasal ve ekonomik tahakküm kuracağını ifade etti. Söz konusu plan kapsamında Mısır ile Ürdün topraklarında Gazzelilere daha güvenli ve daha yaşanabilir konutlar inşa edileceğini belirten Trump, bu sürecin sonunda Filistinlilerin geri dönüş hakkı olmayacağını ifade etti.

Plan uluslararası kamuoyunda küresel aktörlerin aylardır devam eden zulmün nihayete ermesi için aksiyon alması açısından olumlu olarak değerlendirilse de içeriği ve geri dönüş hakkıyla alakalı yaklaşımı nedeniyle yeni soru işaretleri oluşturmuştur. Bu durum özellikle Filistin meselesiyle yıllar içerisinde yakın olarak ilgilenmiş ülkelerde endişeyle takip edilmektedir. Bilindiği üzere ABD’nin desteği altında 1979’da Mısır ve İsrail arasında imzalanan barış anlaşmasıyla iki ülke arasında ulusal egemenliğe karşılıklı saygı ve saldırmazlık üzerine kurulu bir süreç başlatıldı. Bu süreç Mısır’ın Arap dünyasındaki pozisyonuna dair bazı olumsuz sonuçlar ortaya koyarken Washington-Kahire (ve dolaylı olarak Tel Aviv) ilişkileri birçok alanda gelişerek devam etti. ABD’nin bu süreç sonrasında gönderdiği yardımlar sayesinde Mısır bir taraftan ulusal güvenliğini muhafaza etme fırsatı bulurken diğer yandan Washington-Kahire ilişkileri gittikçe derinleşti ve kopması zor bir hal aldı. Bu arka planla Amerikan yönetimi Gazze planı konusunda ilk olarak daha az meydan okumayla karşılaşacağına inandığı Mısır ve Ürdün gibi İsrail ile barış masasına oturmuş ülkeleri ikna etmeye çalıştı.

Ekim 2023’te Mısır hükümeti Gazze savaşının patlak vermesinden bu yana Gazzelilerin Mısır’a alınması konusunda katı bir politika takip etmektedir. Gazzelilerin yıllardır yaşadıkları tecrit ve tehcir durumunun bölge açısından sebep olduğu sonuçların farkında olan Kahire yönetimi böyle bir planın hayata geçirilmesinin Mısır’ın istikrarı ve geleceği açısından ortaya koyacağı sonuçların da farkındadır. Dolayısıyla sadece tıbbi tedavi ya da ailevi nedenlerle sınırlı sayıda Gazzelinin ülkeye seyahat etmesine izin verdi. Bu nedenle Mısır topraklarındaki Filistinli mültecilerin sayısında önemli bir artış görülmedi. Bu süreçte Filistinli mültecilerin Mısır topraklarında özellikle de Gazze’ye sınır olan Sina Yarımadası’nda her türlü kitlesel varlığını önlemenin Mısır ulusal güvenliğinin önemli bir parçasını teşkil ettiği ifade edildi. Fakat Trump tarafından yapılan açıklamalar ABD’nin Mısır ve Ürdün gibi ülkelerin bakış açılarını değiştirmeye zorladığı izlenimini verdi.

Bu süreçte Beyaz Saray’da Ürdün Kralı II. Abdullah’ın ABD Başkanı Trump ile görüşmesinde –başından beri Mısır’a benzer bir tavrı olmasına rağmen– pasif bir tutum izlemesi Mısır açısından önemli bir ders oldu. Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah Sisi’nin Beyaz Saray’a yapacağı ziyareti ertelemesinde bu baskıya maruz kalmaktan kaçınmasının etkili olduğu iddia edildi. Her ne kadar ziyaret ertelenmiş olsa da Kahire yönetiminin 1978’den günümüze dek Washington’dan milyarlarca dolar askeri ve ekonomik destek alması ülkedeki karar alma mekanizmasının ABD’nin Mısır’a bakış açısının göz ardı edilebileceği bir düzlemde gerçekleşmesini engellemektedir. Bu durum Mısır’ın Gazze ile alakalı başlayan sürecin önemli bir aktörü olacağına işaret etti. Bu baskıları dengelemek adına Kahire yönetiminin Trump’ın Gazze planının Mısır ile İsrail arasındaki barış anlaşmasını da riske attığı uyarısında bulunduğu aktarıldı. Zira Kahire yönetimi Washington ile ortaklığını her iki ülkenin de çıkarlarına hizmet eden dış politikasının temel bir bileşeni olarak her zaman önemsedi. 1978’de başlayan Camp David süreciyle beraber özellikle Refah Sınır Kapısı’nın kullanımı gibi konularda Kahire tarafından ortaya koyulan iş birliği Mısır’ı bölgedeki ABD-İsrail ittifakının önemli bir parçası haline getirdi.

Bu arka planla Arap Baharı sürecinin başlamasından sonra 2013’te Mısır’da yaşanan darbe öncesine kadar eski Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi yönetimi –İsrail ile imzalanan barış anlaşmasına dair Mısır toplumunda tartışmalar yaşanmasına rağmen– anlaşmanın sona erdirilmesinin bölgesel istikrara yönelik oluşturabileceği olumsuz sonuçları göz önünde bulundurarak anlaşmayı muhafaza etmek için çaba gösterdi. 1979 İsrail-Mısır Barış Anlaşması sonrası ABD-İsrail-Mısır ilişkileri tüm iniş çıkışlara rağmen bir istikrar yakalamışken Mısır’da halkın yönetime paralel şekilde Trump’ın Gazze planına karşı olması hükümeti kamuoyu önünde de zor durumda bıraktı. Özellikle Cemal Abdünnasır dönemine benzer bir şekilde Mısır’ın ABD’nin Ortadoğu’daki politikalarına muhalefet ettiği geçmiş dönemleri hatırlatan popüler tepkilerin hükümeti, Trump’ın baskılarına boyun eğmemeye çağıran milliyetçi bir söyleme yönlendirdiği söylenebilir.

Bu noktada gerek ülkedeki Müslüman Kardeşler damarının yeniden aktifleştirilmemesi gerekse Washington’dan gelen baskılara alternatif oluşturma çabası içerisinde olan Mısır, Gazze halkının topraklarında kalmasını sağlayacak kapsamlı bir yeniden inşa planı sunmayı hedeflemektedir. Ürdün yönetiminin Beyaz Saray’da gösterdiği ılımlı tavrın benzerini Kahire yönetiminden beklemek daha zordur. Zira Mısır’ın planı uygulamaması durumunda ABD’nin yaptırımlarına maruz kalabileceğine dair yapılan açıklamalar nedeniyle Kahire yönetiminin ABD’li yetkililerle bir araya gelerek süreci beraberce şekillendirmek istediği görülmektedir. Mısır tarafından ortaya koyulan plan Gazzelilerin yıllardır yaşadıkları tecrit ve tehcire rağmen topraklarını bırakmamaları nedeniyle Gazze’nin boşaltılması yerine yeniden inşasına odaklanıyor. Kahire yönetimi Gazze’de Washington ile iş birliği içerisinde güvenli bölgeler inşa edilmesi ve çok uluslu inşaat firmalarının yerle bir olan altyapıyı yeniden inşa etmesini önermektedir.

Mısır’ın bu planı Gazze’nin coğrafi ve demografik yapısının korunmasını amaçlasa da Hamas ve Filistin İslami Cihad Hareketi gibi Gazze’den oldukça destek alan Filistinli grupların dışarıda bırakılması ise akla birtakım soru işaretlerini getirmektedir. Hamas’ın Gazze’de gücünü daha da fazla konsolide ettiği bu süreçte bölgenin geleceğinde dışarıda kalmak istemeyeceği muhakkaktır. Diğer taraftan Hamas’ın Mısır’ın bu teklifinden haberdar olmaması ve Gazze’nin geleceğine sadece Filistinlilerin karar vermesi gerektiğine dair kuvvetlenen yaklaşım planın uygulanabilirliğini zayıflatmaktadır. Bu sürecin Gazze’nin geleceğinin yanında Mısır’ın toprak bütünlüğünü, siyasi ve ekonomik istikrarını da tehdit etme potansiyeli taşıması nedeniyle Mısır yaşanacak gelişmelerde aktif bir rol oynayarak bu süreci şekillendirmeye çalışacaktır.