2019 Aralık-2020 Mart arasında Çin’in koronavirüsle (Covid-19) mücadelesi, alınan önlemler, ihmaller ve salgının uluslararası sisteme yansımaları oldukça çok tartışıldı. Yaklaşık üç ay süren ağır karantina uygulamaları ve tedbirlerle birlikte Çin 2020’nin Mart ortasından itibaren virüse karşı bir şekilde zaferini ilan etti.
Meselenin sağlık ve mücadele boyutu bir yana salgının küresel sisteme ve ekonomiye etkileri olduğu kadar Çin siyasetine yansımaları olacağı da aşikar. Virüsün küresel ekonomiye maliyeti 1929 Buhranı’yla karşılaştırılırken uluslararası sistemi de büyük ölçüde değiştireceği konuşuluyor. Koronavirüs bir anlamda bir süredir ABD-Çin arasında süregelen adı konmamış “soğuk savaş”ın yeni bir cephesi haline gelmiş duruma. Karşılıklı olarak söylem savaşının kızıştığı bu mücadelede –her ne kadar tartışmalı da olsa– Çin virüse karşı zafer ilan etmiş olmanın avantajıyla özellikle Avrupa’da siyasal nüfuzunu tahkim etmeye çalışıyor. Tabii ki bu mücadele aslında daha geniş planda bir ideolojik rekabetin bir parçası olarak da okunabilir. Virüsle mücadelede otokratik-aşırı kontrolcü Çin sistemi ile ABD öncülüğündeki Batı sistemlerinin karşılaştırıldığı tartışmalar da devam ediyor.
Salgın sonrası uluslararası sistemdeki değişim beklentisi ile birlikte Çin siyasetinin de ciddi meydan okumalarla karşı karşıya geleceğini tespit etmek gerekir. Bu süreçte Çin uluslararası sistemdeki girişimlerine Batı dünyası hilafına hız verirken iç siyasette özellikle virüsün olumsuz etkisi nedeniyle ortaya çıkabilecek sosyal huzursuzluklarla da mücadele etmek zorunda kalabilir. Doğal olarak bu bir süreç meselesi. Nasıl ki virüs dalga dalga üç-dört aylık bir periyotta tüm dünyaya yayıldıysa geri dönüş de benzer bir şekilde adım adım gerçekleşecektir. Özellikle virüsün neden olduğu ekonomik tahribatla yüzleşilmesi başta Çin olmak üzere tüm ülkelerin salgından sonraki ilk gündemi olacaktır.
Çin dış politikası
Çin 1980’lerden itibaren Deng Şiaoping dönemiyle birlikte bir dışa açılım süreci başlatmış, 2001’de Dünya Ticaret Örgütü üyeliği, 2008 Pekin Olimpiyatları ve 2008 küresel krizinin ardından Batı ile karşılıklı ekonomi politik bağımlılık ilişkisi yürütmektedir. Çin’in Batı kurumlarından istifade ederek siyasi-ekonomik gücünü tahkim ettiği tartışmalarıyla birlikte Pekin yönetimi kendine özgü sistemi ve kurumlarıyla dünyaya alternatif önerme arayışı da geliştirmektedir.
Çin geleneksel dış politika kodlarına uygun olarak uzunca bir süre “barışçıl yükseliş”, “insanlığın ortak kaderi”, “karşılıklı kazan-kazan”, “başka ülkelerin içişlerine karışmama” gibi argümanlarla çoğunlukla pasifist bir dış politika anlayışına sahipti. Ancak özellikle Şi Cinping döneminde farklılaşarak sadece söylem düzeyinde kalmayan ve Batı merkezli sisteme meydan okuyan adımlarıyla uluslararası sistem nezdinde bir “revizyonist güç” olarak tanımlanmaktadır. Hatta bu tanımlama ABD’de Trump döneminin ilk “Ulusal Strateji Belgesi”nde yer almıştı.[1]
Rusya ile geliştirilmeye çalışılan iş birliği düzlemi, Kuşak ve Yol Girişimi’yle ABD’nin hilafına Ortadoğu, Akdeniz ve Avrupa’daki faaliyetleri ve iş birliği mekanizmaları, Batı merkezli sistemin kurumlarına alternatif olarak geliştirilen yeni kurumlar ve askeri-teknolojik kapasitesini tahkim etmesi, 5G ve yeni internet altyapısı önerisi Çin’in dış politika arayışlarının araçları olarak değerlendirilebilir.
Mevcut tartışmalar koronavirüsün çoğunlukla ABD-Çin arasındaki büyük güç rekabetine etkileri bağlamında ilerliyor. Koronavirüse kadar Washington ile Pekin yönetimleri arasında süregelen birçok sorun alanında rekabet devam ediyordu ve mevcut durumda salgın gündemi bu sorun alanlarını arka plana itmiş oldu.
Karşılıklı olarak devam eden söylemlerden örnek vermek gerekirse Çin, ABD’yi virüsü ilk başta yeterince ciddiye almamakla ve Avrupa’ya yardım etmemekle suçluyor. Bunun yanında virüsün Vuhan’a Kasım 2019’da askeri olimpiyatlar esnasında ABD ordusu tarafından getirildiği iddiası da var.[2] Buna mukabil ABD, Çin’i ve Dünya Sağlık Örgütü’nü (DSÖ) zamanında önlem almamakla ve verileri gizlemekle eleştiriyor.[3] Hatta ABD tarafından 8 Nisan’da DSÖ’ye verilen maddi desteğin kesildiği de açıklandı.[4] Her ne kadar karşılıklı olarak söylem savaşı zaman zaman sertleşse de 26 Mart’taki G20 toplantısının ardından söylemlerde bir yumuşama emaresi görüldü. Trump ve Şi yaptıkları telefon görüşmesinin ardından iş birliği mesajları paylaştılar.[5] Tabii ki durumun geçici olabileceği hesaba katılmalı. Özellikle ABD’nin seçim sürecinde olduğu düşünülürse 2020 boyunca karşılıklı söylemlerde inişli-çıkışlı bir seyir gözlenebilir. Burada Çin’in etkinliği de dikkatle izlenmeli. Washington yönetiminin küresel liderlik pozisyonunu devam ettiremeyeceğini gösteren her emarede Çin’in adım attığı ve ABD’den kaynaklanan boşluğu doldurmaya çalıştığı not edilmeli.
Avrupa’nın göreli olarak virüsle mücadelede başarısız olması ve Birlik dayanışmasından uzak kalması bu süreçte Çin’in bir mevzi daha kazanmasını sağladı. Çin özellikle Kuşak ve Yol Girişimi’yle Balkanlar’da, Doğu ve Güney Avrupa’da etkinlik kurma amacı güdüyor. Çin’in artan nüfuzu Avrupa Birliği’ndeki kuzey-güney ayrışmasını derinleştirebilir ve ABD-Çin rekabetinde yeni bir mücadele alanı ortaya çıkabilir. ABD’nin Avrupa’ya yeterince destek sağlayamaması ve Avrupa dayanışmasının çalışmaması neticesinde Çin yeni bir tür “sağlık ipek yolu” inşa ederek tıbbi yardımlarını iletiyor ve tecrübeli personelini Avrupa’ya gönderiyor.[6] Bu durum aynı zamanda Çin’in virüsün yayılmasındaki sorumluluğu nedeniyle bozulan küresel imajını tamir etme fırsatı olarak da değerlendiriliyor. Önümüzdeki süreçte Çin’in Avrupa’da daha da etkin olacağı ve virüsle mücadele sonrası finansman ihtiyacının karşılanması bakımından önemli bir alternatif olarak öne çıkabileceği düşünülebilir.
Pasifik bölgesi mücadelenin bir başka alanı olma özelliğini sürdürüyor. Virüsün ABD ordusunu etkilemesi halinde Çin’in özellikle Güney Çin Denizi’ni hareketlendirebileceği tartışılıyor. Tabii ki bu durum rasyonel bir zeminde değerlendirilmeli. Çin’in kendisini dünyaya anlatma fırsatı bulduğu ve Avrupa ile iş birliği zemini geliştirdiği böylesi bir dönemde dengeyi bozucu bir askeri adım atması pek muhtemel görünmüyor.[7]
Çin’in önümüzdeki dönemde iki düzlemde dış politikasını şekillendirecek. İlki küresel imajını tamir etme arayışıyken ikincisi ise Batı dünyasının eksiklerini vurgulayarak kendi sistemini dünyaya anlatma çabasıdır.Genel olarak değerlendirmek gerekirse koronavirüsle mücadele esnasında ve sonraki dönemde Çin’in iki ana düzlemde dış politikasını şekillendirebileceği söylenebilir. İlki küresel imajını tamir etme arayışı. Salgının önlenmesi ve dünyanın bilgilendirilmesindeki eksikleri ve ihmalleri nedeniyle Çin yeni iş birliği arayışı ve yardım faaliyetleri ile “dünyaya yardım eden Çin” söylemini artırarak devam ettirecektir. İkinci olarak daha sistemik bir bakış açısıyla ABD ve Batı ile olan küresel rekabetinin bir parçası olarak Çin kendi sistemini dünyaya anlatmaya çalışan, Batı kurumlarının eksikliklerini ve işlevsizliğini vurgulayan söylemini daha da güçlendirebilir.
Çin ekonomisi ve büyüme hedefleri
Mart’ın ortasından itibaren Çin’de hayat normale dönmeye başladı. 8 Nisan’da Vuhan şehrinde de karantinanın sona ermesiyle üretim kapasitesinin eski oranlarına ulaşması bekleniyor. Tabii ki Çin alışılmış kapasitesine ulaşsa da dünyanın geri kalanında virüsle mücadelenin devam etmesi nedeniyle beklenen talebin oluşmaması muhtemeldir. Bu nedenle Çin 2020’nin geri kalanında hedeflediği büyüme oranına ulaşamayabilir.
Virüsle mücadele edilen dönem boyunca 5 milyon kişinin işini kaybettiği Çin kırk yıldır yaşamadığı ekonomik küçülme tehdidiyle karşı karşıya.[8] Bu durum Çin’in kendi halkının taleplerini karşılayıp karşılayamayacağı ile ilgili soru işaretleri barındırıyor.
Çin Devlet Başkanı Şi’nin 2020 için ülkesinde yoksulluğu tamamen bitirmek ve 2010’dan 2020’ye Çin ekonomisini iki katına çıkarmak gibi iki önemli hedefi vardı.[9] Çin’de hayat yavaş yavaş normale dönmeye başlasa da ekonomideki bu “ani duruş”un ardından yeniden başlangıcın ne kadar hızlı olacağı ve yeterli olup olmayacağı tartışılıyor. Tabii ki bu belirsizlik Çin ekonomisiyle birlikte dünya ekonomisinin geleceğinde de etkili olacak.
Şi Cinping döneminin en büyük sınaması
Batı’daki telaş ve düzensizliğin aksine Çin’de halihazırda bir kontrol görüntüsü var. Bu süreç Çin siyaseti ve Devlet Başkanı Şi’nin geleceğine yönelik muhtemel etkileri itibarıyla bir test olarak okunmalı. Salgına karşı tıbbi anlamda başarı kazanan Çin’de Devlet Başkanı Şi önümüzdeki dönemde karşısına çıkabilecek muhtemel ekonomik ve sosyal zorluklarla belki de döneminin en büyük meydan okumalarıyla karşı karşıya bulunacak.[10]
Çin’de virüse verilen ilk tepkilere bakıldığında Aralık içinde virüsle ilgili bilgiler paylaşmaya çalışan bazı doktor ve gazetecilerin soruşturmaya tabi tutulduğu biliniyor.[11] Çin ihmaller nedeniyle kendisine yöneltilen eleştirileri virüsün yeni bir tür olması nedeniyle zamanında tanımlanamamasına ve yerel yöneticilerin ihmallerine bağlıyor. Salgının en başındaki ihmaller nedeniyle bazı Vuhanlı yerel yöneticiler görevden alınmıştı.[12]
Salgınla mücadele sırasındaki insan hakları ihlallerine varan uygulamalar, bazı yetersiz sağlık önlemleri ve halkın refahının düşmesi sebebiyle Çin’de ortaya çıkabilecek bir sosyal huzursuzluk beklentisi var. Böyle bir tartışma virüs öncesinde Batı’da da devam ediyordu. Geçtiğimiz yıl boyunca Hong Kong’da devam eden sokak gösterileri ve Tayvan seçimleri sürecinde yaşananlar da Çin iç siyasetine etki etme kapasitesi bakımından örnek teşkil ediyor.
Çin’de çok uzun yıllardır devlet ile toplum arasında adı konmamış bir “sosyal uyum sözleşmesi”nin var olduğunu söylemek mümkündür. Çin iç siyasetinin bugünlerdeki en büyük endişesi bu sosyal uyumun zarar görmesidir. Henüz Çin genelinde yaşanmasa da üç aydır neredeyse tamamen tecrit halinde bulunan Vuhan’dan bazı protesto görüntüleri sosyal medya mecralarında paylaşıldı. Geçmişinde otuz yıl önceki Tiananmen ve geçtiğimiz yıl yaşanan Hong Kong olayları bulunan Çin yeni ve daha ciddi bir sosyal huzursuzluk tehlikesiyle karşı karşıya gelebilir.[13]
Kişisel verilerin korunması ve gizlilik temelinde eğer Batı dünyası kendi sistemlerini revize edemez veya yeni sistemler geliştiremezse Çin’in domine edeceği yeni bir mücadele alanı ortaya çıkabilir.Çin siyasetinin virüsle mücadele kapasitesi bakımından “dijital gözetleme” uygulamalarına da vurgu yapılmalı. Bu kitlesel gözetleme sistemlerinin Çin’de virüsün kontrol altına alınmasında etkili olduğu çok açık. Batı dünyasında da benzer uygulamaların yapılıp yapılamayacağı tartışılıyor. Kişisel verilerin korunması ve gizlilik temelinde eğer Batı dünyası kendi sistemlerini revize edemez veya yeni sistemler geliştiremezse Çin’in domine edeceği yeni bir mücadele alanı ortaya çıkabilir. Zaten halihazırda Çin 5G teknolojisinin geliştirilmesi ve yeni internet altyapısı önerisiyle bu alanlarda adımlar atıyor.
Öyle ya da böyle koronavirüs sonrası dönemin eskisinden çok farklı olacağı açık. Bununla birlikte Çin’in ABD ve Batı dünyasına yönelik girişimlerini hızlandıracağı da aşikar. Burada Çin’in etki kapasitesi ve ekonomi politik nüfuz alanlarının kontrolü aynı zamanda Batı dünyası kurumlarının ve bölgesel birliklerin işlevselliğine de bağlı. Önümüzdeki süreçte koronavirüs aşısı ve tedavisinden ülkelerin sağlık yardımlarına, virüsün ekonomik maliyetleriyle yüzleşilmesinden uluslararası kurumların yeniden yapılandırılmasına kadar birçok alanda Çin’in Batı dünyası ile mücadelesinin daha da sertleşeceği beklenmeli.
Kaynakça
[1] “Trump’s National Security Strategy and China”, China File, 19 Aralık 2017.
[2] “Çin’den ABD’ye Korona Suçlaması”, Hürriyet, 13 Mart 2020.
[3] “Trump Kovid-19 Nedeniyle Çin’i Suçluyor”, Anadolu Ajansı, 19 Mart 2020.
[4] “Trump, ABD’nin DSÖ’ye Sağladığı Fonları Askıya Alacaklarını Duyurdu”, Anadolu Ajansı, 8 Nisan 2020.
[5] “Trump ile Şi Telefon Görüşmesi Yaptı”, TRT Haber, 27 Mart 2020.
[6] Yusuf Emre Koç, “Çin’in Koronavirüs Sınavı”, SETA 5 Soru, 24 Mart 2020.
[7] Yusuf Emre Koç, “ABD-Çin Rekabetinde Üç Cephe ve Koronavirüs”, Sabah Perspektif, 28 Mart 2020.
[8] “Çin’de 5 Milyon Kişi İşini Kaybetti”, Dünya, 17 Mart 2020.
[9] “China: Did Everything Go According to Five-Year Plan?”, Financial Times, 10 Ocak 2020.
[10] “China’s Coming Upheaval”, Foreign Affairs, 3 Nisan 2020.
[11] “Çin Hatasını Kabul Etti”, Hürriyet, 20 Mart 2020.
[12] “Çin’de İki Yerel Yönetici Görevden Alındı”, Bloomberg HT, 13 Şubat 2020.
[13] Yusuf Emre Koç, “Çin’in Yumuşak Karnı Hong Kong”, Kriter, Sayı: 42, (Ocak 2020).