SETA > Odak |
Gazze de Ateşkes Süreci Genel Bir Değerlendirme

Gazze’de Ateşkes Süreci: Genel Bir Değerlendirme

Tarihin en büyük soykırımlarından birinin yaşandığı Gazze’de Hamas ve Siyonist yönetim arasında varılan anlaşma sonucunda uzun süredir beklenen ateşkes ilan edildi. Sayıları kısa bir süre içinde tespit edilemeyecek kadar çok Filistinlinin hayatını kaybettiği ve Gazze’nin altyapı ve üstyapısının büyük oranda tahrip edildiği bu sürecin sonunda taraflar arasındaki mutabakat tüm dünyada büyük memnuniyetle karşılandı. Tel Aviv’in sınır tanımaz saldırganlığının yol açtığı yıkımın sona ermesine ve Gazze’nin yaralarının sarılabilmesine imkan tanıyacak bu gelişme, aylardır zulmün her türlüsüne maruz kalan Filistin halkının rahat bir nefes almasına olanak tanıdı. Mısır ve Katar ara buluculuğunda aylardır sürdürülen ve ABD’nin destek verdiği müzakerelerin neticesinde varılan anlaşma, Filistin-İsrail çatışmasının seyri kadar bölgesel ve küresel siyasette oluşturacağı etki bakımından da tarihi bir dönüm noktası olarak kayıtlara geçti.

Tarihin en büyük soykırımlarından birinin yaşandığı Gazze’de Hamas ve Siyonist yönetim arasında varılan anlaşma sonucunda uzun süredir beklenen ateşkes ilan edildi. Sayıları kısa bir süre içinde tespit edilemeyecek kadar çok Filistinlinin hayatını kaybettiği ve Gazze’nin altyapı ve üstyapısının büyük oranda tahrip edildiği bu sürecin sonunda taraflar arasındaki mutabakat tüm dünyada büyük memnuniyetle karşılandı. Tel Aviv’in sınır tanımaz saldırganlığının yol açtığı yıkımın sona ermesine ve Gazze’nin yaralarının sarılabilmesine imkan tanıyacak bu gelişme, aylardır zulmün her türlüsüne maruz kalan Filistin halkının rahat bir nefes almasına olanak tanıdı. Mısır ve Katar ara buluculuğunda aylardır sürdürülen ve ABD’nin destek verdiği müzakerelerin neticesinde varılan anlaşma, Filistin-İsrail çatışmasının seyri kadar bölgesel ve küresel siyasette oluşturacağı etki bakımından da tarihi bir dönüm noktası olarak kayıtlara geçti.

Aylardır yoğun bir şekilde dillendirilen ateşkes çağrılarına ve tüm diplomatik girişimlere rağmen Başbakan Binyamin Netanyahu ve ekibi Gazze’ye yönelik saldırıların sonlandırılması önerisini hiçbir surette kabul etmedi. Bu süre zarfında Netanyahu, benimsediği ikircikli stratejiyle Gazze’yi ilhak amacına ulaşmak için zaman kazanmaya çalıştı. Bir taraftan müzakerelerin bir parçası gibi görünerek uluslararası toplum nezdinde İsrail devletinin zayıflayan itibarını kurtarmaya çalışan Netanyahu diğer taraftan da süreci baltalayacak adımlar atmaktan geri durmadı. Nitekim geçtiğimiz Mayıs sonunda varılan ve detayları ABD Başkanı Joe Biden tarafından açıklanan mutabakatın hayata geçirilmemesi için yapılan hamleler aslında Tel Aviv’in ateşkesi kati surette istemediğinin en önemli göstergesiydi.

Agresif yayılmacı stratejinin bir uzantısı olarak Gazze’de din merkezli soykırım gerçekleştiren Siyonist yönetimin ateşkes konusunda bu kez sergilediği olumlu tavır elbette çeşitli saikler sonucunda ortaya çıkan bir durumun yansımasıdır. Geride kalan on altı aylık zaman diliminde her türlü uluslararası hukuk, insancıl hukuk ve insan hakları normunu ihlal eden işgal devletinin yöneticilerinin ateşkes konusunda tutum değişikliğine gitmesi sahada oluşan yeni gerçeklikle ilintilidir. Tam da bu noktada ateşkesi, Netanyahu ve ekibi için büyük oranda zorunlu kılan yeni duruma değinmek yerinde olacaktır.

Ateşkesin Kabulünü Doğuran Etkenler ve Zamanlama

Gazze’deki yıkım ve katliamlara rağmen direniş unsurlarının sahada verdiği aktif mücadele işgal ordusu mensupları için üstesinden gelinmesi zor bir hale dönüştü. Bu noktada özellikle Gazze’nin kuzey kesiminde son haftalarda direniş tarafından verdirilen zayiatla işgal ordusunun insicamının büyük oranda bozulmaya başladığı söylenebilir. Asker kayıplarının artması ve psikolojik mağlubiyet travmasının İsrail toplumunda derinleşmesi, askerler arasında panik ve korkunun yaygınlaşmasına yol açtı. Gazze sahasında tezahür eden bu gelişmeler, Netanyahu ve ekibinin kendileri için radikal sayılabilecek ateşkes kararına onay vermesini beraberinde getirdi. Gazze’nin kuzeyini haftalarca yoğun şekilde bombalayan ve o bölgedeki Filistinlileri tehcire zorlamak için gıda ve insani yardım girişini engelleyen Siyonist yönetim, Kassam Tugayları başta olmak üzere direniş unsurlarının etkili saldırıları karşısında büyük oranda aciz kaldı. Bölgedeki sivil sayısının görece azalmasından ötürü mücahitlerin sahada daha rahat hareket etmesi ve son dönemlerde sıklıkla kullanılan el yapımı patlayıcılarla işgalcilere ağır kayıplar verdirmesi Siyonist yönetimin dengesini ciddi şekilde sarstı.

Direniş gruplarının Gazze’deki tüm yıkıma ve kısıtlı imkanlara rağmen işgal ordusu karşısında bu denli büyük bir direnç göstermesinin altında dinamik bir savaş stratejisini kararlı bir şekilde uygulaması yatmaktadır. Sürekli yeni taktikler benimseyerek saha ile uyumlu bir mücadele sürdüren direnişçiler ele geçirdikleri silah, araç ve diğer kalıntıları en etkin şekilde kullanarak işgal ordusuna mümkün mertebe en büyük tahribatı verdiler. Gazze’deki tünellerin kayda değer çoğunluğunun halen direniş tarafından aktif şekilde kullanılması da son dönemlerde işgalcilerin aldığı zayiatta önemli bir yer tutmaktadır. Ayrıca Gazze’nin kuzeyini tam anlamıyla kontrol altına almak için işgalci asker sayısının bölgede artırılması da direnişçilerin işini kolaylaştıran ve düşman unsurlarına daha fazla zarar vermelerine imkan tanıyan bir ortam oluşturmuştur.

Gazze’nin kuzeydoğusundaki Beyt Hanun bölgesinde Hamas’ın 7 Ekim öncesi gücüne ulaştığı yönünde yapılan açıklamalar ile bazı İsrailli askerlerin ateşkesin sağlanmaması durumunda silah bırakacakları yönündeki ifadeleri, Gazze’deki durumun Netanyahu yönetimin aleyhine döndüğünün işaretiydi. Hamas’ı yok etme gerekçesiyle toplumsal meşruiyet elde etmeye çalışan ve bu yolla din merkezli soykırıma zemin hazırlayan Netanyahu için Gazze’deki kayıplar büyük bir hezimetin habercisi anlamına gelmekteydi. Kassam Tugaylarının psikolojik harp bağlamında iletişim ve medya boyutunu aktif ve etkin şekilde kullanması da ateşkes için önemli bir baskı aracı haline geldi. Esir videolarını yayımlayarak İsrail toplumunu hareketlendiren Gazze direnişi böylece pazarlık için elini kuvvetlendirdiği gibi diğer taraftan da esirleri geri getirme sözünü tutamayan Netanyahu’yu halkı karşısında aciz göstermeyi başardı.

Netanyahu ve ekibinin Hamas ile mutabakata varılması yönündeki karar almasını tetikleyen bir başka önemli husus da sürecin oluşturduğu ekonomik maliyettir. İşgal ordusunun 2024’teki saldırı ve kayıplarının maliyetinin 30 milyar doları aştığı dikkate alındığında Gazze’de stratejik amaçlarını gerçekleştiremeyen Netanyahu için bu durumun yeni bir baskı alanı oluşturduğu aşikardır. Her ne kadar İsrail devletine yönelik küresel ekonomik destek bağlamında bu meblağ tolere edilebilir olsa dahi artan psikolojik etkilerle ekonomik boyutun ateşkes konusunda bir adım atılmasını zorunlu kıldığı da net bir şekilde görülmektedir.

Ateşkes müzakerelerinde en baştan itibaren başat rol üstlenmesine rağmen anlaşmanın kabulü için Tel Aviv’i yeterli düzeyde zorlamayan Beyaz Saray yönetiminin bu son süreçte strateji değişikliğine gitmesi, taraflar arasında mutabakata varılmasına olumlu katkı sağlamıştır. Öncesinde Hamas’ı ötekileştirerek Gazze’deki soykırıma göz yuman Biden ve ekibi, yönetimi Donald Trump’a devretmeden önce uluslararası kamuoyu nezdinde vicdan rahatlatıcı bir hamle yapmaktadır. Sahadaki kırılganlık ve Siyonist yönetimin sınır tanımaz tavrından ötürü ateşkesin ihlali gibi durumlarda Demokratların kendilerini temize çıkarma ve sorumluluğu yeni yönetimin üzerine yıkma doğrultusunda bir planın devreye alındığı ABD’li yetkililerin son açıklamalarından anlaşılmaktadır.

Başkanlık seçiminin ardından İsrail yanlısı çok sayıda ismi kabineye öneren Trump’ın ateşkes konusundaki yaklaşımı da oldukça merak edilmekteydi. Trump seçim propaganda sürecinde göreve geldiğinde savaşı bitireceğinin sözünü verdiği gibi yakın zaman öncesinde esirlerin teslim edilmemesi halinde çok sert adımlar atacağı yönünde bir dil kullanmayı da ihmal etmemişti. Yeni başkanın meseleyi ele alış biçiminin Gazze’de ateşkes mutabakatının sağlanması ve sürdürülebilmesinde belirleyici rol oynayacağı bilinmekteydi. Bu nedenle Trump tarafından verilen olumlu mesajların müzakere sürecinin olumlu sonuçlanmasına kapı araladığını belirtmek yerinde olacaktır.

Netanyahu’nun biriken bagajlarının Trump’ın yeni dönemde uygulamaya koyacağı Ortadoğu stratejisi için açık tehdit oluşturduğu müşahede edilmektedir. Gazze’deki soykırım nedeniyle Arap sosyolojisinde ABD karşıtlığının yeniden yükselişe geçişi Trump’ın önceki dönemiyle paralel bir siyaset izlemesinin önünde engeller oluşturacağından Netanyahu’nun elimine edildiği bir sürecin Trump tarafından tercih edileceği öngörülmektedir. Buna binaen hem savaşı bitiren lider imajı oluşturmak hem de Arap dünyası ve Tel Aviv arasında yeni bir hat meydana getirmek için ateşkesi zorunlu koşul olarak gören Trump, Siyonist yönetimin mutabakat metnini kabul etmesi yönünde bir tutum sergilemiştir. Nihayetinde ABD’nin görevi bırakacak ve görevi devralacak başkanlarının kendi stratejileri kapsamında ateşkes yanlısı bir yöne evrilmesi Netanyahu’yu ilgili mutabakatın kabul edilmesine mecbur bırakmıştır.

Ateşkesin Çerçevesi ve Muhtemel Riskler

Altışar haftalık üç aşamalı ateşkes kapsamında öncelikle kademeli esir takası, Gazze’de serbest dolaşımın sağlanması ve işgal ordusu unsurlarının belirli bölgelere geri çekilmesi planlanmaktadır. Belirlenen sayılarda esir takasları gerçekleşirken bir taraftan da Gazze’ye insani yardımların girişine izin verilmesi ve Filistinlilerin barınacakları konteyner ve çadır kentlerin kurulmasına başlanması da ateşkesin ilk aşamasında yer alan temel başlıklardır. Elektrik, su, kanalizasyon ve telekomünikasyon altyapısının yeniden inşası ve yolların iyileştirilmesi gibi Gazze’de hayatın normale dönmesini sağlayacak öncelikli konular da ateşkesin ilk aşamasında yürütülecek süreçlerdir.

Mutabakat metnine göre ateşkesin ikinci aşaması taraflar arasında yeni bir müzakere faslının başlamasını öngörmektedir. Buna göre Hamas ve Siyonist yönetim arasındaki kalıcı ateşkesin koşullarının tartışılacağı bu süreçte kalan tutsakların takas edilmesi de gerçekleştirilecektir. İkinci aşamadaki en kritik ve ateşkesin sürdürülebilirliğini doğrudan etkileyecek husus ise işgal ordusunun Gazze’den geri çekilmesinin tamamlanmasıdır. Bu durumun gerçekleşmesi şüphesiz Gazze’nin yeniden inşa ve imar süreci açısından hayati önemi haiz bir konudur.

Ateşkes sürecinin üçüncü aşamasında ise taraflar arasında cenazelerin ve kalıntıların değişimi gerçekleştirilecek ve Gazze’nin yeniden imarı için kısa ve orta vadeli planların uygulanmasına başlanacaktır. Üçüncü aşamanın en kritik hususlarından biri de sınır kapılarının açılmasıdır. Böylelikle hem insan hareketliliğinin önü açılacak hem de ticari faaliyetlerin yürütülmesi için gerekli ortam oluşturulacaktır. Ayrıca ateşkesin bu üçüncü diliminde mağdurlara yönelik tazminat meselesinin gündeme alınması da beklenilmektedir.

Ara bulucu devletlerin girişimi ve özellikle de Washington yönetiminin baskısıyla Tel Aviv, Gazze’de ateşkes fikrini şu an benimsemiş gözükse de bu, sürecin sağlıklı bir şekilde ilerleyeceği ve hiçbir riskin bulunmadığı anlamına gelmemektedir. Öncelikle Netanyahu ve ekibinin Aksa Tufanı sonrası yaşadıkları stratejik mağlubiyet nedeniyle Gazze direnişini tahrik etmeye yönelik adımlar atması ihtimal dahilindedir. Uluslararası kamuoyu nezdinde kaybedilen itibarı yeniden kazanmak adına Siyonist yönetimin Hamas’a dair kullandığı ötekileştirici ve manipülatif dili artırması beklenilmektedir. ABD’nin yeni yönetiminin de Hamas karşıtı söylem ve eylemlere destek vereceği göz önüne alındığında işgal devleti karar alıcılarının ateşkesin sıhhatine gölge düşürmek ve Gazze’de yarım kalan misyonu tamamlamak adına yeni bir saldırganlığa başvurması mümkün gözükmektedir.

Ateşkes sürecinde en kritik ve dikkat edilmesi gereken dönem ikinci aşamadır. İşgal ordusunun Gazze’den tamamen çekilmesinin öngörüldüğü bu süreçte beklenen çekilmenin gerçekleşmemesi şüphesiz Tel Aviv’in sahada yeni bir yıkım dalgası başlatabileceğinin habercisi olacaktır. Yeniden imar ve inşa sürecine başlanabilmesi, altyapı ve üstyapının iyileştirilmesi, eğitimden ticaret hayatına kadar yaşamın normale dönüşü için adımların atılması tamamen işgal ordusunun Gazze’yi terk etmesine bağlıdır. Bunun gerçekleşmemesi halinde insan hareketliliğinin sağlanması da mümkün olmayacağından bu durum ateşkesin sürdürülebilirliğine izin vermeyecektir. Tel Aviv’in geçmiş tecrübelerden yola çıkarak her türlü hukuk ihlalini gerçekleştirdiği, verilen sözleri yerine getirmediği ve sınır tanımaz pervasızlığı göz önünde bulundurulduğunda ateşkes mutabakatına uygun davranmama olasılığı da pek muhtemeldir.

Ateşkesin ilk aşamasında tüm dünya esirlerin değişimine odaklanacağından mütevellit, Siyonist yönetimin ateşkesi ihlal edecek eylemlerden kaçınacağı düşünülmektedir. Bununla birlikte ikinci aşamada Gazze’den tamamen çekilme zorunluluğuna direnç göstererek sahada defakto bir durum oluşturup bunu tüm taraflara dayatması karşılaşılabilecek senaryolar arasında yer almaktadır. Bundan ötürü ara bulucu devletler (Tel Aviv üzerindeki baskı kurma kapasitesi nedeniyle özellikle ABD) ve uluslararası aktörlerin ateşkesin ikinci aşamasında işgal devletine mutabakatı uygulamaktan başka seçeneğinin kalmayacağı ve hareket alanını kısıtlayacağı bir vasat oluşturması elzemdir.

Gerek üç aşamalı süreç boyunca gerekse kalıcı mutabakatın sağlanmasının ardından Trump’ın stratejisi ve işgal devletinin öncelikleri kapsamında Hamas ve diğer direniş gruplarının elimine edilmesine yönelik hamlelerin gelmesi muhtemeldir. Özellikle Hamas, Aksa Tufanı ile Filistin toplumundaki konumunu daha da güçlendirdiği için gerek Beyaz Saray gerekse Tel Aviv’in hedefinde olacaktır. Filistin halkının gerçek iradesinin tecelli etmemesi adına Hamas’a yönelik olumsuz propaganda dalgasının başlayabileceği bu yeni dönemde işgal devletinin ateşkesi bozma girişimleriyle karşılaşılabilecektir. Hamas’ı ve diğer direniş gruplarını tahrik etmek ve böylece manevra alanı elde ederek ateşkesi sonlandırmak için Trump eliyle Batı Şeria’ya yönelik bazı tehlikeli adımların atılması da olasılık dahilindedir. Hamas’ı yok etmek ve bölgenin istikrarını sarsmak için Siyonist yönetimin her stratejiyi hayata geçirebileceği dikkate alındığında uluslararası toplumun muhtemel riskler ışığında ateşkesin tavizsiz şekilde uygulanabilmesi ve yeri geldiğinde hızlı müdahale edebilmek adına gerekli mekanizmaları şimdiden hazırlaması Gazze’nin ve bölgenin geleceği için bir zorunluluktur.

Ateşkes Sonrası Yeni Duruma Dair Öngörüler

Gazze’deki katliamları sona erdirecek ve yeni bir süreci başlatacak ateşkesin, Filistin ve İsrail siyasal hayatında gözle görülür etkileri olacağı gibi aynı zamanda bunun bölgesel ve küresel yansımaları da hissedilecektir. Varılan mutabakatın istisnasız uygulanması ve işgal devletinin mütecaviz girişimlerde bulunmasına izin verilmediği bir vasatta şüphesiz Filistin siyasetinde dönüşüme kapı aralayacak gelişmeler vuku bulacaktır. Gazze’de güçlü bir direniş sergilenmesi ve Siyonist yönetimin iç ve dış saikler nedeniyle ateşkese evet demesi, Hamas’ın Filistin siyasetinde daha belirleyici olabileceği bir iklime zemin hazırlayacaktır. Bu minvalde Hamas’ın oluşturacağı bu yeni hava nedeniyle Beyaz Saray ve Tel Aviv tarafından ateşkesin ruhuna uygun düşmeyecek adımlar –önceki alt başlıkta işaret edildiği gibi– söz konusu olabilecektir.

Filistin halkının direnişe inancını katbekat artıran ve işgal devleti karşısında tüm yıkım ve kayıplara rağmen psikolojik bir üstünlük hissiyatına alan açan bu ateşkes, Mahmud Abbas yönetiminin meşruiyetinin daha çok sorgulanmasını beraberinde getirecektir. Özellikle Batı Şeria’da direniş unsurlarının harekete geçmesini engellemek adına Ramallah’a bağlı kolluk kuvvetlerinin güç kullanımı yoluyla Filistinlileri baskılaması toplumu ciddi şekilde rahatsız etmiştir. Gazze’deki soykırım ve işgal ordusunun Batı Şeria’yı hedef alan saldırıları nedeniyle yönetime karşı ciddi bir hareketlenme olmasa da ateşkesin sağlıklı bir şekilde uygulanmasıyla Abbas yönetiminin yerelde yeni meydan okumalara muhatap olacağı düşünülmektedir. Ayrıca Abbas’ın yaşı ve karizma yoksunluğu dikkate alındığında bu sene içinde Filistin’de başkanlık seçiminin yapılmasına yönelik güçlü çağrıların dillendirileceği tahmin edilmektedir. Özellikle de işgal devletinin hapishanelerinde yatan Filistin direnişinin güçlü isimlerinin esir takası çerçevesinde salınmasıyla Filistin siyasallığına dair daha güçlü bir kolektif bilinç gelişecektir. Bu çerçevede ateşkesin ihlal edilmemesi halinde Filistin siyasetinin ana gündeminin seçimler ve halkın iradesini direnişin ilkelerine bağlı kalarak yansıtacak yeni yönetim tartışmaları ekseninde şekilleneceğini söylemek yanlış olmayacaktır.

İsrail’de uzun süredir Netanyahu’ya karşı güçlü bir muhalefetin oluştuğu malumdur. Hakkındaki yolsuzluk dosyalarını dokunulmazlık zırhıyla kapatmaya çalışan ve bunun için de din referanslı yayılma ve katliam stratejisini etkin şekilde kullanan Netanyahu ateşkese onay vermekle iç siyasette ciddi sorunlarla baş başa kalacaktır. Kabinenin Itamar Ben-Gvir ve Bezalel Smotrich gibi aşırıcı üyelerinin ateşkesin kabulü halinde hükümetten çekilme tehditleri ya da sınırlı bir ateşkese rıza göstermeleri hem ateşkesin sürdürülebilirliğine dair risk oluştururken hem de Netanyahu’nun iktidarda kalma ihtimalini zora sokmaktadır. Hamas’ın zafer kazandığı algısının İsrail toplumunda yaygın bir kanaate dönüştüğü göz önünde bulundurulduğunda toplumda hükümet değişimi ya da erken seçime gidilmesi yönünde beklentilerin ortaya çıkması öngörülmektedir. Bu nedenle Netanyahu’nun iktidarı korumak adına Güney Lübnan ve Suriye sahalarında istikrarı bozucu radikal yeni hamleler yapması da ihtimal dahilindedir.

Yahudi toplumunun ateşkes sürecindeki eğilimleri ya da olası seçimlerdeki yönelimi ateşkesin geleceğine dair daha sağlıklı bir projeksiyon sunacaktır. Yahudi kutsal metinlerden mülhem bir stratejiyle işgal ve katliam siyasetini sürdüren Siyonist yönetimden toplumun kısa ve orta vade eksenli beklentileri bu şekilde anlaşılacaktır. Ayrıca ultra-Ortodoks Yahudilerin askere alınmasına imkan tanıyan düzenlemenin yol açtığı gerilim hattı da önümüzdeki dönemde işgal devletinin siyasal sistemi ve hayatına önemli tesirler bırakacak gelişmeler arasında yer almaktadır. Aksa Tufanı, İsrail toplumundaki ihtilafların ortaya çıkması ve muhalifler ile Siyonist hükümet arasındaki mesafenin açılmasına büyük zemin hazırlamıştır. Bundan dolayı ateşkes süreciyle bu ihtilaflı alanların daha görünür hale gelmesi ve iç hesaplaşma sürecine girilmesi de beklenilmektedir.

ABD’nin yeni dönem Ortadoğu politikasında Gazze’deki gelişmeler merkezi bir konumda yer alacaktır. Trump bir önceki döneminde İbrahim Anlaşmaları yoluyla bölgede inşa ettiği Arap ülkeleri ile İsrail arasındaki normalleşme trendini devam ettirmek için Gazze’de ateşkese muhtaç durumdadır. Soykırım kesintisiz bir şekilde devam ederken Arap ülkeleriyle yakın çalışmanın zorluklarını bilen yeni başkan, Netanyahu ve kabinesinin ateşkes karşıtı söylem ve yaklaşımlarına karşı sert cevap vermektedir. Beyaz Saray yönetimi, Arap liderlerinin toplumsal meşruiyet kriziyle yüzleşmesi halinde bölgede farklı dosyalarla uğraşmak zorunda kalacağından mümkün mertebe Filistin sahasında görece sükunet istemektedir. Trump’ın İran’a yönelik maksimum baskı politikasını hayata geçirmesi için bölgedeki riski minimize etmesi hayati öneme sahiptir. Bu nedenle Beyaz Saray’ın Tel Aviv üzerinde yeni dönemde görece baskı oluşturması söz konusudur.

Yeni başkan tarafından ateşkes bağlamında olumlu mesajlar verilse de bu durum Trump’ın Siyonist gündemden vazgeçtiğine işaret etmemektedir. Aksine Netanyahu’nun oluşturduğu yüklerden kurtularak yeni bir yönetimle temel stratejisine sadık kalarak bölgede planladığı dizaynı gerçekleştirmeyi ummaktadır. Hamas’ı marjinalleştirerek Filistin üzerindeki baskısını büyük ihtimalle artıracak olan Trump böylece hem Tel Aviv hem de Ramallah’ı çizdiği sınırlar dahilinde hareket etmeye mecbur bırakacaktır.

Ateşkes sürecinin sağlıklı şekilde ilerlemesi bölgede Çin’e yeni bir alan açılması potansiyelini de bünyesinde barındırmaktadır. Geçtiğimiz Temmuz ayında Filistinli siyasi grupları Pekin’de toplayarak ortak mutabakat hükümetinin kurulmasına imkan tanıyan bir deklarasyonun ilanını sağlayan Çin yönetiminin yeni süreçte Filistin’de söz sahibi olmak için yeni stratejiler ortaya koyması beklenmektedir. Trump döneminde ABD- Çin rekabetinin hızlanacağına yönelik emarelerden hareketle Filistin sahasının bu mücadelenin yaşanacağı alt sistem alanlarından biri olması da mümkün gözükmektedir.

Sonuç

Katar’ın başkenti Doha’da ara bulucuların yönlendiriciliğinde taraflar arasında varılan anlaşma sonrası ilan edilen ateşkes Gazze’de soykırımın sona ermesi ve yeni bir toparlanma sürecinin önünü açması bakımından önemli bir gelişmedir. Bununla birlikte Netanyahu kabinesinin anlaşmayı onaylama hususunda gönülsüzlüğü bu tarihi gelişmenin sürdürülebilirliğine dair endişeleri artırmaktadır. Özellikle de Trump’ın desteklediği ve onaylanması için baskı yaptığı bu anlaşmanın akim kalması yeni ABD başkanı ile Netanyahu arasında gerilime yol açabilecek bir durumdur. Ateşkesin rafa kaldırılması halinde Trump gibi öngörülemezliği yüksek bir liderin Netanyahu’yu tedip etmek için herhangi bir adım atıp atmayacağını kestirmek şu an zor olsa da şüphesiz böyle bir durumun gerçekleşmesi halinde elbette çeşitli sonuçları olacağı tahmin edilmektedir. Trump’ın yeni döneme başlarken Gazze gündemini mümkün mertebe azaltma isteğinin Tel Aviv’de nasıl yankı bulacağı ilerleyen zaman diliminde daha net anlaşılacaktır. Ayrıca ateşkes ilanının ardından İsrail toplumunda esirlerin serbest bırakılacağından ötürü olumlu bir hava mevcutken Netanyahu ya da ekibinin mutabakata gölge düşürecek adımlarının İsrail’de nasıl karşılanacağı da merak konusudur.

Tüm dünyanın gözü önünde işlenen bir vahşetin sona erdirilmesi için uzun çabalar neticesinde varılan ateşkes anlaşmasının onaylanması kadar sürdürülebilirliğinin zorluğu da ortadadır. Aksa Tufanı, işgal devletinin bugüne kadarki hukuk ve sınır tanımaz konumunu sarstığı ve uluslararası sistemdeki istisnacılığına son verdiği için Siyonist yönetimin Gazze’ye yönelik saldırgan tutumunu devam ettirme olasılığı yüksektir. Tel Aviv’in sözünü tutma ihtimalinin zayıflığı gerçeğinden hareketle başta ABD olmak üzere tüm aktörlerin Netanyahu hükümeti üzerindeki baskıyı ivedilikle artırması ve kabinenin ateşkes metnine bağlı kalmasını sağlaması gerekmektedir.