Yargı reformu Türkiye’nin uzun yıllardır gündeminde olan bir husus. Şüphesiz reform ihtiyacı bir yapısal sorunu ima ediyor. Gerçekten on yıllardır Türkiye’de yargı; uzun yargılama süreleri, yetersiz inanç kaynağı, ideolojik bir anlayışla siyasete yön verme çabası ve fiziki imkansızlıklarla anıldı. Bunun popüler kültürdeki yansıması yargının pek de haksız sayılmayacak bir biçimde köhne adliye binaları, caydırıcı olmayan mahkumiyetler ve bitmek bilmeyen davalar üzerinden karikatürize edilmesiyle görüldü. Şüphesiz böylesi sorunlu bir yargı organı toplumsal barışı zayıflatır, çeşitli kırılganlıklar üreterek kamu düzeni ve milli güvenliği tehlikeye atabilir.
Bugün hemen herkesin üzerinde uzlaştığı gibi tercih edilen hükümet sistemi ne olursa olsun etkili ve bağımsız bir yargı organının ya da diğer bir ifadeyle adalet üretebilen bir yargı organının varlığı o ülkenin siyasal, ekonomik ve sosyal istikrarı için bir sigorta niteliği taşımaktadır. Türkiye’de yargının serencamını incelediğimizde kendisinden beklenen hak ve özgürlükler ile hukuk düzeninin koruyucusu olma rolünün istenildiği gibi yerine getirmediği görülür. Fonksiyonları itibarıyla siyasal konularla daha çok muhatap olan anayasa yargısı, idari yargı ve kısmen de ceza yargısına hakim olan kimi seçkinler hukuk düzenini korumak bir yana hukuku zorlayarak bugün vesayet diye tarif ettiğimiz uygulamalarla seçilmiş hükümetleri baskılamış ve yargıyı siyasi istikrarsızlıkların bizatihi faili haline getirmiştir.