OLAN oldu; kader hükmünü icra etti. Vakti saati geldi ve Ayasofya Camii cemaat ile buluştu. Nesilleri aşan bir ukde gerçekleşti.
Hepimizi mutlu eden bu gelişme üzerine çok söz söylemek mümkün. Meselenin hukuk, siyaset, dış politika ve toplumsal açıdan pek çok boyutu var. Daha şimdiden çok şey söylendi ve muhakkak daha da söylenecektir. Ayasofya Câmi-i Kebîri yıllar önce tartışmalı bir şekilde cemaate kapatıldı. Bir Bakanlar Kurulu kararı ile müze statüsü verildi.
Hukuki açıdan bakıldığında Bakanlar Kurulu'nun kararı idari bir işlemdir. O günden bugüne kadar bu ülkede görev yapmış, karar almış her Bakanlar Kurulu, yeni bir idari işlem tesis edip müze statüsünü iptal edebilirdi.
Keza daha önce defalarca mahkemeye başvuruldu. Mahkemeler çeşitli yönleri ile davayı inceledi. Pekâlâ Ayasofya'ya müze statüsü veren Bakanlar Kurulu kararını iptal edebilirlerdi. Ama yapmadılar, yapamadılar. Ta ki bugüne kadar.
Gün geldi.
Danıştay hukuki bir kararla müze statüsünü iptal etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan bir kararname ile Danıştay'ın iptal ettiği idari işlem yerine yeni bir idari işlem tesis etti. Türkçesi; Ayasofya'nın aslında hiçbir zaman yitirmediği ibadethane statüsünü tescil etti. Şimdi "Ayasofya özgürleşti" diyorlar. Ayasofya her zaman özgürdü. Düşman askerleri, işgalciler, koloniciler, sömürge valileri mabedi müzeye çevirmemişlerdi. İstanbul'un ulu camisine müze statüsü veren bizdik.
Ayasofya özgürleşmedi; biz özgürleştik. Ayasofya her zaman özgürdü, hürdü. Ayasofya'nın zincirleri kırılmadı. Çünkü Ayasofya hiçbir zaman zincire vurulmamıştı. Zincire vurulan bizlerdik.
Ruhumuz, tarihimiz, değerlerimiz, özgüvenimiz, şahsiyetimiz zincire vurulmuştu. Bugün kırılan zincirler, Ayasofya'nın değil, bizim zincirlerimizdir. Allah bu milleti, bir daha zincir vurulacak hale getirmesin...
[Takvim, 13 Temmuz 2020]