Küresel iktisadi ilişkilerin daha iyi anlaşılması; uluslararası ekonomik ve finansal bağların zihinlerde daha iyi yer edinmesi için son 2-3 yüzyıldır devam eden sürdürülebilir küresel ekonomik ve finansal sistem arayışlarının da iyi anlaşılmasında faydalar bulunmaktadır. II. Dünya Savaşı sonrası, Anglo-Sakson dünya, rezerv para, krediler, borçlar ve bazen de politik sorunlar veya bağlantılar ile dünya ekonomilerini kendine bağlama ve mümkünse mecbur bırakma stratejisini başarı ile izledi.
ABD'nin tek kutuplu yeni düzenini temsil eden dolara dayalı küresel finansal sistem de ABD merkezli ödeme sistemleri ve Swift sistemi, İngilizcenin küresel siyaset, kültür ve bilim dili haline gelmesi, Hollywood üzerinden yürütülen kültürel etki ve oluşturulan yumuşak güç ile desteklenmektedir. Pentagon merkezli küresel askeri ve güvenlik politikaları ve WTO merkezli serbest ticarette ABD hegemonyası bu tek merkezden yönetilen küresel sistemin ve yeni dönemin sağlam altyapısını oluşturmaktadır.
Yeni dönemde ise bu defa Çin, ikili ilişkiler geliştirdiği ülkeleri potansiyel olarak kendine bağlama, borçlandırma ve etki alanına alma stratejisi gütmeye çalışmaktadır. Farklı ülkelerde yakın dönemdeki BRI ile bağlantılı tartışmalar ve Güney Asya'daki yeni borç ve rezerv krizi buna güzel birer örnektir.[1] Bu noktadaki rahatsızlığın en fazla kendisini hissettirdiği alan ise eski düzenin sürdürülmesini sağlayan temel araç olan finansal yapıdır.
Öte yandan, bugün hala küresel enerji ve emtia ticaretinin önemli bir kısmı dolar ile yapılmaktadır. Bu ticaretin, ileride milli paralar veya altın gibi genel kabul gören metalarla yapılma ihtimali de yüksektir. Bu da doğal olarak ABD dolarına ciddi darbe vuracaktır. ABD dolarının döneminin sona erebileceği tartışmaları da bu doğrultuda, uzun dönemdir sürmektedir. O yüzden de ABD'nin enerji piyasasındaki ve bu bölgelerdeki ağırlığı oldukça önemlidir.
ABD Dolarının Merkezi Rolü
Bu noktada ilk dikkat çekilecek önemli bir unsur da ABD dolarının küresel finansal sistemdeki merkezi rolü ve dolara dayalı II. Dünya Savaşı sonrası yeni finansal sistemdir. Yeni dönemde bu rezerv rolü ve finansal sistemin ana aracı olma rolünü riske atacak, olumsuz etkileyebilecek her gelişme de ciddi bir tehdit unsurudur. Nitekim, örneğin dolar, enerji ticaretinin temel değişim aracı olmayı sürdürdükçe, mevcut gücünü de koruyacaktır.
Doların ve ABD'nin küresel finansal sistem üzerindeki hegemonyası, aynı zamanda ekonomiyi ve finansal sistemi bir yaptırım gücü; yeni bir mücadele enstrümanı ve önemli bir modern koz olarak Batılı egemen güçlerin eline vermektedir. Bu anlamda da dolara dayalı küresel finansal sistem, bir devletin, kendi ulusal parasını küresel bir ödeme aracı olarak kabul ettirdiği modern bir sisteme dönüşmüş durumdadır.
Ancak bu mevcut sürecin, değişen güç dengeleri ile çok uzun sürmeyebileceği de bugün sıklıkla konuşulmaktadır. Nitekim, tecrübeler gösteriyor ki ulusal menfaatler ile küresel çıkarlar veya diğer ulusların menfaatleri her zaman çakışmaz. Bugün dahi çoğu konuda ABD kendi başına karar almayı tercih eder. Bu durum da doların, küresel ödeme aracı rolünü her geçen gün daha tartışmalı hale getirmektedir.
Diğer taraftan, ABD, II. Dünya Savaşı sonrası ile başlayan yeni dönem ve 1980 sonrası teyit edilen küresel öncü ekonomi rolünü serbest piyasa ekonomisine (ve uluslar üstü çalışan şirketlerine açılan dış pazarlara) olan bağlılığına borçludur. Ancak, son 10 yılda ise, özellikle de Trump yönetiminde, ABD bu trendin tam tersini zorlamaktadır. Korumacı politikalarla, kendi liberal çizgisinin dışına çıkmaktadır.
Bu doğrultuda da ABD ekonomisinin küresel hegemonyasını sallayan Çin'den; enerji hamlelerine çomak sokan Türkiye'ye, birçok farklı bölgesel ve küresel rakip bugün ABD ekonomisini zorlamaktadır. Pandemi, arz zinciri kırılmaları ve jeopolitik gerginlikler de bu süreci daha karmaşık hale getirmektedir. Küresel güç dengeleri de bu doğrultuda değişmektedir.
I. Dünya Savaşı sonrası oluşturulan ABD merkezli yeni ekonomik ve finansal sistemin, 1970 sonrası yeniden dönüşümünde, Almanya öncülüğünde Avrupa ve Japonya merkeze çekilmişti. 2008 sonrası da Çin merkeze doğru evrilmeye başladı. 2000 sonrası bu yeni dönemde Çin'in yükselişi, BRICS ülkelerinin silkelenmesi, Rusya ve İran gibi enerji zengini ülkelere yaptırımlar ve son Ukrayna Savaşı, bu tek kutuplu yapıyı daha önce hiç olmadığı kadar zorlamaktadır.
Küresel Rekabet Sürüyor
Elbette, ABD, küresel ödeme ve rezerv aracı, finansal operasyon aracı güçlü dolar enstrümanını kaybetmek istemez. ABD hala, karşılıksız para basarak, önemli bir senyoraj geliri de elde etmektedir. Nitekim ABD doları, (son) Fed'in ilk kurulduğu 1913'ten bu yana ciddi bir değer kaybı yaşasa da mevcut konumu itibariyle hala diğer ulusal paralara karşı ciddi bir güç ve prestij sahibidir. 1970 sonrasında ise, altının da yerini tamamen almış durumdadır.
Öte yandan, 2008 sonrası artan (2021'e dek 8 katına çıkan) dolar arzı da ABD dolarına olan güveni ciddi anlamda bozmuş durumdadır. 2008 krizinin ciddi anlamda zedelediği modern konvansiyonel finansal sisteme alternatif arayışları da bu doğrultuda son hız sürmektedir. Özellikle de Ukrayna Savaşı sonrası yaptırımlar Rusya gibi dev bir ekonominin ve ilk kez G20 üyesi bir ülkenin dolara dayalı küresel finansal sisteme alternatifler arayışlarını hızlandırmaktadır.
Bu nokta da Çin gibi (ABD hegemonyasına meydan okuyan) ülkelerin elini güçlendirmektedir. Çin'in kendine ait yeni bir küresel sistem oluşturma çabası, blokzincir tabanlı yeni ödeme sistemleri gibi doların ayrıcalıklı konumunu reddeden yaklaşımlar daha fazla ön plana çıkmaya başladı. Örneğin, zaman içinde, BRI'ın da katkısı ile küresel ticaretin %60'ına yön verebilecek Çin, oyunun kurallarını da kendisi belirlemiş olur.
[Sabah, 10 Eylül 2022].