İntihar eylemleri özellikle 11 Eylül’den sonra niteliksel ve niceliksel düzeyde trajik bir yükseliş gösterdi. Bu eylemler, küresel ölçekte motivasyonları ve hedefleri bakımından farklılıklar gösteriyor olsa da 2000’li yıllar kırılmaların yaşandığı dönem oldu. Özellikle 2010’un sonunda başlayan Ortadoğu ayaklanmalarıyla oluşan kaotik jeopolitik ortamın da etkisiyle DAEŞ’in yükselişe geçmesi, intihar saldırılarını da neredeyse küresel bir fenomen haline getirdi. Ancak intihar eylemlerinin tarihsel serüveni daha eskilere dayanır.
Tarih boyunca birçok örneğine rastlamak mümkün olsa da bu tür eylemler sistematik şekilde İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra niceliksel olarak yükselişe geçmiş, niteliksel olarak da askeri yöntemden hızla terör örgütlerinin kullandığı asimetrik savaşın sürekli bir yöntemine dönüştürülmüştür. Devlet-dışı silahlı aktörler bağlamında 1983’te Beyrut’ta Amerikan Büyükelçiliği’ne ve Deniz Kuvvetlerine ait kışlalara saldırarak dünyayı intihar bombaları ile tanıştıran Hizbullah Örgütü’dür. Yapılan araştırmalara göre, İkinci Dünya Savaşı’ndan 1980’lere ve 1980’lerden 2015’e kadar iki ana dönemde 40 farklı ülkede toplam 4 bin 814 intihar eylemi sonucunda 45 bin kişi hayatını kaybetmiştir. İntihar saldırıları, diğer terör eylemleri içinde bugünkü çeşitliliği de dikkate alındığında en ölümcül olanların başında gelmektedir. Nitekim toplam terör eylemleri içinde intihar saldırısı sonucu hayatını kaybeden kişilerin oranı yüzde 32’ye kadar ulaşmıştır.
Son yıllar dikkate alınarak yapılan bir incelemede intihar saldırılarının yaklaşık yüzde 90’ı Afganistan, lrak, Pakistan, Sri Lanka ve Suriye’de gerçekleşmiştir. ABD’nin 11 Eylül sonrası, önce Afganistan, ardından da lrak’ı işgali, intihar eylemlerinin motivasyonlarına yönelik çeşitliliğin giderek farklılaşmasındaki en önemli etkenlerden biri olarak ön plana çıkmaktadır. Bu eylemlerin kategorik olarak iki ana eksende (etnik- milliyetçi ve dini temelli) incelendiği çalışmalar ağırlıkta olsa da intihar saldırılarının motivasyonlarının giderek karmaşıklaştığını söylemek mümkündür. Psikolojik faktörlerden sosyolojik faktörlere intihar saldırılarının motivasyonlarını farklı biçimlerde kodlanabilir.
Türkiye’nin Bir Numaralı Ulusal Güvenlik Sorunu: Terörizm
Türkiye açısından bakıldığında ise intihar saldırılarının hem tarihi diğer ülkelere nazaran daha eskidir hem de Türkiye’yi hedef alan saldırıların motivasyonu son derece çeşitlidir. Bunun nedenleri arasında ilk sırada Türkiye’nin terör örgütlerinin çeşitliliği açısından dünya ölçeğinde istisnai bir özelliğe sahip olması gelmektedir. Nitekim Türkiye, hem etnik temelli ayrılıkçı hem silahlı radikal sol hem de dini temelli örgütlerin birçok terör saldırısı ile karşılaşmış, özellikle de intihar eylemlerinin hedefi olmuştur. Bu durum, terörizmi küresel ölçekli bir sorun olarak dünya gündeminden önce, Türkiye’nin bir numaralı ulusal güvenlik sorunu haline getirmiştir. 1970’lerden itibaren Ermeni kökenli ASALA terör örgütünün özellikle yurt dışındaki Türk diplomatlara yönelik terör eylemleri; 1980 öncesinde ideoloji ekseninde yaşanan siyasal yarılmayla birlikte belirginleşen sağ-sol çatışması ilk bakışta öne çıkar. 1980’li yıllardan sonra ayrılıkçı etnik terör (PKK), 1990’lı yıllardan itibaren ise dini motifli terörle birlikte yükselişe geçen ve 2000’lerle birlikte Türkiye’nin doğrudan hedef tahtasına yerleştirildiği El Kaide terörü ve son olarak da DAEŞ’le birlikte hızlanan yeni tür saldırılar, Türkiye’nin terörizm gündemini sürekli farklılaştırmıştır.
Etnik-Temelli İntihar Eylemleri ve PKK
Türkiye’de intihar eylemlerinin tarihi PKK ile başlatılabilir. Etnik-temelli ayrılıkçı terör örgütlerinde intihar saldırılarının temel motivasyonu, etnik kimliğin sözde devlet şiddetinden özgürleştirilerek devlet-örgüt çatışmasında toplum ve devleti mücadeleden caydırmaktır. Etnik ve ayrılıkçı intihar eylemlerinin dini motivasyonlu terörden ayrılan en önemli yanı seküler bir fikir etrafında işlenerek meşrulaştırılıyor olmasıdır. PKK, intihar eylemcilerine dinsel motifler kullanarak ölümden sonra yaşam vaatlerinde bulunmamaktadır. Bunun yerine, dinin kutsallığı örgütün, liderin ve sözde “yüce” amacın kutsallığı ile takas edilmiştir.
PKK’nın ayrılıkçı bir terör örgütü olarak intihar eylemlerine başvurmaya başlaması görece yenidir. Kurulduğu tarihten intihar eylemlerini asimetrik savaşın bir parçası olarak kullanmaya başlanmasına kadar geçen süre uzun sayılabilir. Elbette burada çevresel koşullar kadar örgütün kapasitesi ile geliştirdiği stratejilerin içeriği önemli rol oynamıştır. PKK’nın 1995’teki Beşinci Kongresi, örgütün yeniden yapılanma, yeni hedefler belirleme ve hedeflere ulaşmak açısından yeni eylem biçimlerine başvurmaya başlamasıyla bir dönüm noktasıdır. Strateji değişikliği ihtiyacında, aynı zamanda PKK’nın kendi içinde yaşadığı bir dizi değişimin ve güvenlik güçleri karşısında ağır kayıplar vermesinin neden olduğu kriz dönemi etkili olmuştur. Söz konusu Kongre’de örgütün stratejik savunma aşamasından kısmen de olsa stratejik saldırı aşamasına geçmesinin şartlarının oluştuğu belirtilirken, topyekun bir saldırı taktiği benimsediği ve bu hedeflere ulaşmak için de intihar saldırılarının bir yöntem olarak tercih edileceği anlaşılmaktadır.
Bu hedefe matuf ilk intihar saldırısı olarak kayıtlara geçen eylem, 30 Haziran 1996’da, hamile gibi davranan Zeynep Kınacı tarafından Tunceli’de gerçekleştirilmiştir. Eylemde 8 asker şehit olmuş, 29 asker yaralanmıştır. Bu tarihten 1999 yılına kadar toplam 22 intihar eylemi düzenlenmiş, bunlardan 15’i gerçekleştirilmiş, 7’si ise güvenlik güçleri tarafından önlenmiştir. 1995 ve 1999 yılları arasında PKK tarafından düzenlenen intihar eylemleri tahkik edildiğinde, tüm eylemlerin PKK’nın lider kadrosu tarafından yönetildiği görülmektedir. İntihar bombacısı olarak seçilen militanlar arasında Umut Gülay örneği hariç, hiçbirinin bu görevi gönüllülük esasıyla vazife edindiği görülmemiştir. Eylemlerin hedef tipleri incelendiğinde, eylemin yapıldığı ildeki devlet yetkilileri, polis veya askeri personel ve kurumlar hedef alınmış; eylemlerde maksimum etki gözetildiğinden genellikle sivil kayıplar yaşanmıştır. Özellikle 2007, 2012 ve 2016 yıllarında gerçekleştirilen intihar eylemlerinde ise doğrudan siviller hedef alınmıştır.
Çevrede yenilgi yaşadıkça şiddeti merkeze taşıyarak toplumun ve devletin direncini düşürmek bu tür eylemlerin ana hedefleri arasında yer almaktadır. Özellikle 2016 yılında Ankara’da bir ay arayla gerçekleştirilen intihar eylemlerini PKK yerine ona bağlı TAK örgütü üstlenmiştir. 2016’da biri Bursa’da, diğeri de Ankara’da gerçekleştirilen eylemlerin ikisinde de kadınların kullanıldığına dikkat edilirse PKK’nın intihar eylemlerinde kadınların ağırlığı göze çarpmaktadır.
İntihar Eylemlerinde Kadınların Rolü
1999 yılına kadar gerçekleştirilen intihar eylemcilerinin demografik profilleri incelendiğinde, 11’inin kadın, 4’ünün erkek olduğu tespit edilmiştir. Özellikle kadın militanların intihar eylemcisi olarak seçilmelerindeki ana sebep, toplum içinde sıkışan, cinsiyet eşitsizliğine maruz kalan kadınların PKK’yı sadece etnik özgürlüğün aracı değil aynı zamanda kadının özgürleşmesinin yolu olarak görmeleridir. Diğer erkek militanlarla aynı siyasi ve askeri eğitimi alan kadın militanların bu eşitlik duygusu ile güçlü bir görev algısına kapıldığı yapılan çalışmalarda ön plana çıkan tespitlerin başında gelmektedir. Bu da kadınların kendi hayatlarını feda etmesinin önünü açmaktadır. Öyle ki örgüt içerisinde kadın militanların örgüte ve lidere duyduğu sadakatin erkek militanlardan daha fazla olduğu düşünülmektedir. Örgüt içerisinde etkinlik yönünden kadın militanların çatışma performanslarının erkek militanlara nazaran daha düşük oluşu, kadın militanın bunun üstesinden gelebilmek adına intihar eylemi görevini üstlendiğini düşündürmektedir.
DAEŞ Terörü
Türkiye’deki intihar eylemleri PKK ile sınırlı değildir. Radikal silahlı DHKP-C terör örgütü 2001, 2003 ve 2004 tarihlerinde 4 intihar eylemi gerçekleştirmiştir. Ancak hem Türkiye hem de dünya DAEŞ tarafından gerçekleştirilen intihar saldırılarına da maruz kalmaya başlamıştır. PKK’nın bugüne kadar gerçekleştirdiği intihar eylemleri ile karşılaştırıldığında DAEŞ’in intihar eylemleri hem sayı hem nitelik ve motivasyon hem de hedef seçimi açısından önemli farklılık göstermektedir. 2015-2016 (Mayıs) yılları arasındaki kısa sürede DAEŞ eksenli intihar eylemlerinin sayısı 6’ya ulaşmıştır. Dini motivasyonu yüksek olsa da seçtiği hedefler dikkate alındığında DAEŞ’in genel terör saldırıları içinde stratejik hedeflere yöneldiği, Türkiye’nin bu hedefler açısından örgütün yakın coğrafi halkası içinde yer aldığı söylenebilir. DAEŞ’in ilk aşamada hedeflerini seçerken 2014’te PYD-YPG-PKK ile yoğunlaşan çatışmasını Türkiye içine taşıdığı, daha sonraki hedefinde ise Türkiye’deki yabancılar ile güvenlik güçlerinin yer aldığı ve Türkiye’ye yönelik topyekun bir saldırı söylemi ve eylemi geliştirdiği görülmektedir. Bu tür intihar eylemlerinin en önemli özelliği ise eylemleri gerçekleştirenlerin hem Türk vatandaşlarından hem de Suriye’den eylem için gelen yabancılardan oluşmasıdır. Bir bütün olarak söz konusu intihar saldırıları diğer terör saldırıları ile karşılaştırıldığında insan kaybının en çok yaşandığı eylemler olmuştur.
Sonuç olarak, Türkiye terör örgütlerinin çeşitliliği açısından istisnai bir ülke konumunda olduğu gibi bu örgütlerin benimsediği yöntemler bakımından da çeşitliliğin yaşandığı ülkelerin başında gelmektedir. Bu çeşitlilik örgütlerin motivasyonlarını ve hedeflerini de çeşitlendirmektedir. Bu nedenle Türkiye’nin terörle mücadelesinde kendine has yöntemleri benimsemesi bir zorunluluktur. Bütün bunlar Türkiye’nin terörle mücadelesinin de kapsamını oldukça genişlettiği gibi mücadele etmeyi de oldukça zorlaştırmaktadır.
[Kriter, 1 Haziran 2016].