Muhalefet, türlü türlü. Bunlar arasından bizim payımıza düşe düşe "ahlakı noksan muhalefet" düşmüş. Bu muhalefet türünün önemli bir özelliği var: Olanı olduğu gibi konuşturmamak.
Vuku bulan herhangi bir gelişmenin, kendi gerçekliği içinde konuşulmasını engellemek bunlar için bir başarı kriteri. Ne var ki bu tutum iki şeye zarar veriyor: siyasete ve müzakere kültürüne.
Almanya başbakanı Angela Merkel Türkiye'ye geldi. Hoş geldi, sefalar getirdi. Hepimizin malumu, Almanya'nın da Türkiye'nin de esas meselelerinden biri Suriyeli mülteciler. Ve pek tabii ki Suriye meselesi.
Türkiye, Suriye meselesinde yıllardır dillendirdiği ve bütün dünyanın da bildiği tezlerinin arkasında. Suriyeli sığınmacılar konusunda attığı cesur adımlar nedeniyle de eli oldukça güçlü.
Almanya ise Suriyeli sığınmacılar konusunda ciddi şekilde kaygılı. Almanya'nın bu konudaki tutumu sadece kendisini değil, AB'yi de ilgilendiriyor.
Merkel başta olmak üzere Avrupa ülkelerinin yöneticileri, aşırı sağın yükselişinden, ırkçı toplumsal eğilimlerin yaygınlaşmasından muzdarip. Henüz kendi göçmenleriyle ne yapacağına karar veremeyen bir Avrupa, Suriyeli sığınmacıları büyük bir tehdit olarak görüyor.
Türkiye, Suriyeli mülteciler konusunda Almanya'nın da elini taşın altına sokmasını isteyecek. DAİŞ ve PYD konusundaki kaygılarını paylaşacak. Bunun yanında AB'ye tam üyelik talebinin altını bir kez daha çizecek, Schengen'e geçişin 2016'nın ilk yarısında tamamlanmasını talep edecek. Hiç kuşkusuz, Merkel'in bu ziyaretinde iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi konusu da ele alınacak.
Dikkat ederseniz buraya kadar "Türkiye" dedim.
Çünkü mevzunun merkezinde Türkiye var.
Bir süredir ahlakı noksan muhalefetin görmezden geldiği husus bu.
Kazandığında Türkiye kazanıyor, kaybettiğinde Türkiye kaybediyor.
Sokak kalkışmalarından Türkiye kaybediyor.
Vesayetçi yapıların güçlenmesinden Türkiye kaybediyor.
Terörden, terörün meşrulaştırılma çabalarından Türkiye kaybediyor.
Evet, ben Türkiye diyorum, ama ahlakı noksan muhalefet "Erdoğan" diyor.
Erdoğan düşmanlığı ile ülkeye zarar vermeye devam ediyor.
Fakat bununla da sınırlı değil halleri.
Geçen hafta Türkiye'nin Türkiye düşmanı muhalefeti "Merkel, Türkiye'ye gelme" diye kampanya başlattı.
Almanca yazılar yazıldı.
Almanya'daki paralel yapı mensupları bazı siyasetçilere ulaşıp onlara "Merkel'in Türkiye'ye yapacağı ziyaretin zararları"nı anlattı. Bunun üzerine Almanya Federal Meclisi'nde Claudia Roth, Cem Özdemir, Roderich Kiesewetter, Dietmar Nietan ve Michelle Müntefering gibi isimler Erdoğan aleyhinde konuşup, Merkel'e özetle "onun önünü açma" uyarısında bulundular.
Bu kampanyaya bir de Türkiye'den 100 akademisyenin Merkel'e yazdığı açık mektup eklendi. Mektubun yazarları Merkel'in "Erdoğan ve Davutoğlu'nu taltif etme ihtimalinden fevkalade rahatsız" olduklarını ifade etmişler. Ankara katliamının "devletin kolluk güçlerinin yaşam hakkını güvenceye almaması" nedeniyle gerçekleştiğini savunmuşlar.
Bir arkadaşım onlar için "sömürge aydınları" dedi. Bence o paye bile fazla onlara. HPD'li CHPli bir grup üniversite çalışanının, paralel yapının yönlendirmesiyle başlattıkları ucuz bir manipülasyon çabası bu. Ve başarısız bir çaba.
Türkiye, yolunda yürüyor. Yürüyecek de. "Siz" içeriden, "onlar" dışarıdan saldırsanız da beyhude...
[Sabah, 19 Ekim 2015]