Yunan yetkililerin basına yansıyan açıklamalarına göre Yunanistan, uluslararası antlaşmalarla belirlenen sınırları ihlal ederek Doğu Ege Adaları’nı silahlandırma sürecini yeni bir boyuta taşımaya hazırlanıyor. Türkiye ile ciddi bir gerilim yaratacağı kesin olan plana göre Yunanistan, silahsız ve askersiz olması gereken Doğu Ege Adaları’na füze sistemleri yerleştirmeye hazırlanmaktadır. Oysa son iki yıldır Türkiye ve Yunanistan arasında, ikili ilişkilerin geliştirilmesi ve her alanda güçlü iş birliklerinin oluşturulmasına yönelik bir süreç yürütülmektedir. Bu süreç, nihayetinde yıllardır çözülemeyen ikili sorunların çözülmesini amaçlamaktadır. Esasen “pozitif gündem” adı altında gerçekleştirilen ikili diyalog toplantıları, başta ticari ilişkiler olmak üzere her alanda ilişkilerin güçlendirilmesine yönelik çabalar içermektedir. Hatta güven artırıcı önlemler doğrultusunda yapılan düzenli toplantılarla askeri gerginliklerin azaltılmasına ilişkin de bir süreç yürütülmektedir.
Ancak bu iki yıl boyunca dikkat çeken hususlardan birisi, Yunan resmi makamlarının yaptıkları bazı açıklamaların ve bazı eylemlerin söz konusu pozitif süreci tehdit eder nitelikte olmasıdır. Bunun en yakın örneği, pozitif sürece rağmen Yunan yetkililerin açıkça Doğu Ege Adaları’na füze sistemleri yerleştirileceğine dair geçtiğimiz günlerdeki beyanları olmuştur.
1950’lerde bazı Doğu Ege Adaları’nı silahlandırmaya başlayan Yunanistan, bu eylemini 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’na kadar gizli tutmaya gayret göstermiş ve dolayısıyla en azından 1974’e kadar silahlandırma eyleminin hukuken yasak olduğunu kabul etmiştir. Yunanistan'ın 1969’da Limni adasını silahlandırdığına ilişkin olarak, 2 Nisan 1969’da Türkiye, Yunanistan'a verdiği bir notada; Yunanistan'ın Limni'de yapmış olduğu silahlandırma ve alt yapı çalışmalarının bu adaların silahsızlandırılmasına yönelik antlaşmalara aykırı olduğunu belirtmiş, Yunanistan ise, 10 Mayıs 1969 tarihli cevabi notasında antlaşmalara saygılı olduğunu belirterek, “havaalanında yapılmakta olan çalışmaların sivil havacılık ihtiyaçlarına cevap vermek üzere” gerçekleştirildiğini ifade etmiştir. Ancak 1974’ten sonra ise silahlandırma eylemlerini reddetme gereği dahi duymamıştır.
Geleneksel olarak Türkiye’yi “tehdit” olarak niteleyen Yunan hükümeti, Türkiye’de savunma sanayii alanında yaşanan gelişmeleri her defasında tehdit olarak niteleyerek, gelinen noktada “kapsamlı bir askeri reform çabası” olarak göstermeye çalışmaktadır. Yunan ordusunun yüksek rütbeli subaylardan ziyade, gerekli uzmanlığa sahip daha az sayıda subaya ve daha fazla teknoloji odaklı bir güce ihtiyaç olduğu vurgulanmakta. Savunma Bakanı Nikos Dendias'ın yakın zamanda başlattığı radikal reform kapsamında, bazı askeri birlikler birleştirilmiş ve aralarında Kara Kuvvetleri Komutanı, Kara Kuvvetleri Genel Müfettişi, Deniz Kuvvetleri Komutanı ve Hava Kuvvetleri Komutanı’nın da bulunduğu kırk yedi üst düzey askeri subay emekliye ayrılmıştır.
Bu çerçevede etkili bir hava savunma sisteminin de kurulmaya çalışıldığı ifade edilmektedir. Hava savunma sistemlerinin anti-drone teknolojisi ile entegre hale getirilmesi adına çalışmalar yürütüldüğü vurgusu ön plana çıkmaktadır. Bu doğrultuda Bakan, Yunanistan’ın hava savunmasının güçlendirilmesi için yeni bir strateji izleneceğini ve ülkenin füze savunma sistemleri ile yeni bir anti-drone şemsiyesi kurmayı planladığını vurgulamıştır. Bakanın, “Füze savunma kalkanı oluşturacağız, tüm ulusal topraklarımız üzerinde İHA karşıtı bir kalkan yaratacağız, sadece birliklerimizin üzerinde değil. Ayrıca Ege’de bir füze duvarı oluşturacağız, böylece geçilemez olacak” şeklinde bir açıklamada bulunduğu ifade edilmiştir. Dendias, füze savunma sistemi ile ilgili bir başka açıklamasında “duvarla birlikte adaların, uluslararası antlaşmalar ve yasalarda güvence altına alınan Ege'deki rejimi değiştirmeye yönelik her türlü girişimi önleyebilecek güç birimlerine dönüştüreceğiz” şeklinde ifadeler kullanmıştır.
Bütün bunlar Yunanistan’ın, Türkiye’nin mevcut ve gelişen askeri teknolojisi karşısında hamle yapmaya çalışma ve bölgede kurduğu ittifakları daha da sıkılaştırma gayreti içerisinde olduğu şeklinde yorumlanmaktadır. Bu çerçevede Yunanistan’ın İsrail’den füze edinme anlaşması hazırlıkları yaptığı, bunun “büyüyen Türk askeri tehdidine karşı bir önlem olarak” planlandığı ve yaz aylarına kadar sonuçlandırılacağı da ifade edilmektedir. Kaldı ki geçtiğimiz kasım ayında basına yansıyan bir haberde de İsrail ile hava savunma sistemine ilişkin bir anlaşma arayışında olunduğu belirtilmiştir. Bu doğrultuda bir uçaksavar ve füze savunma kubbesi geliştirmek için İsrail ile görüşmelerde bulunulduğunu açıklanmıştı.
Reuters’in Yunan yetkililere dayandırdığı bir haberinde hava savunması alanındaki girişimlerinin, Atina'nın ABD'den 40'a kadar yeni F-35 savaş uçağı ve insansız hava aracının yanı sıra Fransa'dan dört Belharra firkateyni ve Rafale jetinin satın alınmasını da içeren 10 yıllık askeri satın alma planının bir parçası olarak nitelendirilmiştir.
Bu noktada asıl sorun füzelerin, uluslararası antlaşmalarla silahsızlandırılmış-askersizleştirilmiş Doğu Ege Adaları’na da yerleştirileceğinin ifade edilmesidir. Bu yeni savunma stratejisi kapsamında Yunanistan, 32 kilometreye kadar menzile sahip İsrail NLOS füze bataryalarını Ege Denizi'ndeki birkaç Yunan adasına konuşlandırmayı planladığını açıklamış durumdadır. Bu adalardan bazıları Türk kıyılarından sadece birkaç kilometre uzakta bulunmaktadır. Ayrıca konuşlandırmaların, 300 kilometreye kadar uzaklıktaki hedeflere ulaşabilen İsrail Puls füze fırlatıcılarını da içereceği belirtilmektedir.
Oysa Lozan Antlaşması’nın 13. maddesi, Yunan Adaları Midilli (Lesvos), Sakız (Chios), Sisiam (Samos) ve Ahikerya (Ikaria) adalarında “hiçbir deniz üssü kurulmayacağını, hiç bir istihkam yapılmayacağını ve hatta bu adalarda Yunan askerî kuvvetleri, askerlik hizmetine çağrılmış ve bulundukları yerde eğitilebilecek normal asker sayısından çok olmayacağı gibi, jandarma ve polis kuvvetlerinin de bütün Yunan ülkesindeki jandarma ve polis kuvvetlerine orantılı bir sayıda kalacağını” öngörmektedir.
Doğu Ege adalarından On İki Adalar’ın askersizleştirilmesine dair hüküm ise, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Yunanistan dahil, galip sayılan yirmi devletin İtalya ile yaptıkları 10 Şubat 1947 tarihli Paris Barış Antlaşması ile getirilmiştir. Bu Antlaşma’nın 14 maddesinin bir paragrafı, “On İki Adalar” başlığı altında, Meis Adası dahil on dört adayı ismen sayarak İtalya’dan Yunanistan’a devredildiğine hükmederken, iki paragrafı, “Bu adalar askerden arındırılacak ve öyle kalacaktır” hükmünü içermektedir.
Milli hasılasının yüzde 160’ı kadar dış borcu bulunan Yunanistan’ın silahlanmaya harcadığı para de milli hasılasının yüzde 3’ünün üzerinde bulunmaktadır. NATO raporlarına göre, Yunanistan’da muhafazakar Nea Dimokratia (ND) hükümetinin solcu SYRIZA-PS'den devraldığı 2019’da yüzde 2,45 olan savunma harcamalarının milli gelir içindeki payı, 2022 itibarıyla yüzde 3’ün üzerine çıkmıştır. Bu oran ile Yunanistan, 2023 itibarı ile NATO ülkeleri içerisinde Polonya ve ABD’den sonra üçüncü sırada yer almaktadır.
Ulusal ekonomik dengeler için yarattığı sıkıntılar bir yana Yunanistan askeri harcamalarını uluslararası hukuku açıkça ihlal eder şekilde gerçekleştirmektedir. Son günlerde Doğu Ege Adaları’na füze sistemleri yerleştirme niyetine dair açıklamalar bu durumu şüphesiz yeniden daha gergin noktalara götürecektir. Yunanistan’ın Doğu Ege Adaları’nı silahlandırmayı devam etmesi mevcut pozitif ortamı bozmakla kalmayıp Türkiye’nin anlaşılabilir daha sert tepkilerine yol açacaktır. Kaldı ki 2022’de Türkiye BM’ye gönderdiği iki ayrı mektupta, Yunanistan’ın silahlandırma eylemini devam ettirmesi durumunda, Lozan Antlaşması’nın bazı Doğu Ege Adaları üzerindeki Yunan egemenliğini kuran hükümlerini askıya alabileceğini belirtmişti.
Yunan Hükümeti’nin kendi ordusunun gücümü artırmaya dönük faaliyetleri kendi ulusal yetkisi içerisindeyken, bunu uluslararası hukuka ve Türkiye’nin haklarına saygı göstererek yapması gerekir. Böylelikle, iki ülke arasında büyük emeklerle kurulmaya çalışılan iş birliği ortamı daha da güçlendirilebilmiş olur.