SETA PANEL
Oturum Başkanı: Dr. İbrahim Kalın SETA
KonuÅŸmacılar: Prof. Dr. Mümtaz'er Türköne Gazi Üniversitesi; BaÅŸlık: "Türkiye'de Üç Milliyetçilik: Ankara, Diyarbakır ve Ä°stanbul" Doç. Dr. Mesut YeÄŸen ODTÜ, BaÅŸlık: “Türk MilliyetçiliÄŸinin Kürt Meselesini Algılama Biçimleri” Dr. Abdülhamit Kırmızı SETA, BaÅŸlık: “Türkiye’de MilliyetçiliÄŸin Yeni Halleri”
Tarih: 19 Nisan 2006 ÇarÅŸamba Saat: 18.00 - 20.00
Yer: SETA, Ankara
19 Nisan ÇarÅŸamba günü SETA’da gerçekleÅŸtirilen “Türkiye’de Yükselen Milliyetçilikler” paneline konuÅŸmacı olarak katılan Gazi Üniversitesi ÖÄŸretim Üyesi Prof. Dr. Mümtaz’er Türköne, “Türkiye’de Üç Milliyetçilik: Ankara, Diyarbakır ve Ä°stanbul” baÅŸlıklı konuÅŸmasında milliyetçiliÄŸin mahiyetinden ve Türkiye’de üç tür milliyetçilik olduÄŸundan bahsetti. Türkiye’de bir ÅŸeyleri ifade aracı olarak kullandığımız kavramların ve sembollerin araç olmaktan çıkıp amaç haline geldiÄŸini ve insanların araç olarak kullanmakla yetinmeleri gereken ÅŸeyler için kavga ettiÄŸini söyleyen Türköne, milliyetçiliÄŸe düÅŸman olmanın da taraftar olmanın da milliyetçiliÄŸi deÄŸiÅŸtirmediÄŸini ve milliyetçiliÄŸin var olan bir ÅŸey olduÄŸunu belirtti.
Türköne milliyetçiliÄŸin bir toplumu bir arada tutmak için geliÅŸtirilmiÅŸ bir ideoloji olduÄŸunu söyledi ve milliyetçiliklere karşı çıkarken üretilen ÅŸeyin de aslında bir tür milliyetçilik olduÄŸuna deÄŸindi. Ä°bn Haldun’un Mukaddime’sinde kabilelerdeki grup dayanışmasını anlatmak için kullandığı “asabiyyet” kavramının tam anlamıyla bugünkü milliyetçiliÄŸin karşılığı olduÄŸunu, milliyetçiliÄŸin ruhsal bir durum olup bundan toplumu bir arada tutan bir duygunun da, ÅŸizofrenik bir dünyanın da çıkartılabileceÄŸini söyledi. Türköne, Türkiye’de üretilen milliyetçiliÄŸin üretilme biçimi, üretildiÄŸi ÅŸartlar ve zamanın milliyetçiliÄŸin içeriÄŸini; ÅŸizofrenik bir dünya mı, yoksa saÄŸlıklı bir bünye mi ortaya çıkacağını belirlediÄŸini söyledi.
Türköne, Türkiye’de var olan üç tür milliyetçilikten bahsetti ve bunları ÅŸehirlerle isimlendirdi: Ankara milliyetçiliÄŸi, Diyarbakır milliyetçiliÄŸi ve Ä°stanbul milliyetçiliÄŸi. MilliyetçiliÄŸi ÅŸehirlerin kimlikleriyle, kiÅŸilikleriyle ve tarihleriyle somutlaÅŸtırarak anlatmaya çalıştığını belirten Türköne, Ankara milliyetçiliÄŸinin, ÅŸu anda egemen olan, başımıza da büyük ölçüde bela olan ÅŸeyin ta kendisi olduÄŸunu ifade etti. Ankara’yı güvenlik endiÅŸeleriyle baÅŸkent olarak seçilmiÅŸ bir yer olarak tasvir eden Türköne böyle bir yerde üretilen fikirlerin merkezinde de hep güvenlik endiÅŸelerinin yer alacağını, buradan üretilen milliyetçiliÄŸin savunmacı bir milliyetçilik olacağını ve bu kadar endiÅŸe içinde üretilen bir milliyetçiliÄŸin mutlaka abartılı olacağını ifade etti. Buradan üretilen milliyetçiliÄŸin ırk esasına dayanmasının imkansız ve kendi içinde çeliÅŸkili bir ÅŸey olduÄŸunu, çünkü bu kadar savunmacı bir milliyetçiliÄŸin mutlaka ortak paydayı en geniÅŸ ölçekte gerçekleÅŸtirmesi ve ulus yaratma idealini de bir güvenlik kalkanı olarak tasarlaması gerektiÄŸini ekledi. Türkiye Cumhuriyeti devletini kuranların Çerkezler, Makedonya’dan, Balkanlar’dan göç eden kiÅŸiler olduÄŸunu, Ä°ttihat Terakki’nin beÅŸ kurucusundan ikisinin Kürt olduÄŸunu ifade eden Türköne, ırk, etnik köken farkı gibi faktörleri ortadan kaldırıp bu insanları bir araya getiren tutkalın savunmacı bir anlayış olabileceÄŸini söyledi. Cumhuriyet döneminde bu savunmacı anlayışla Ankara’nın ürettiÄŸi milliyetçiliÄŸe karşı bir Kürt milliyetçiliÄŸi türetildiÄŸini belirtti. Dünyanın her yerinde etnik sorunu olan ülkelerde bir Ankara, bir Diyarbakır var olduÄŸunu, birbirinin tezi ve antitezi ÅŸeklinde sürekli birbirinden beslenen milliyetçiliklerin varolduÄŸunu söyleyen Türköne sözlerine ÅŸöyle devam etti: “Türkiye’de yaÅŸadığımız tarihin ve coÄŸrafyanın cilvesiyle bunların ötesinde bir Ä°stanbul var. Türkiye’de etnik sorun olarak karşımıza çıkan Kürt nüfusun yarısı Ankara’nın batısında yaşıyor. Ä°stanbul bu nüfusu kendine doÄŸru çekiyor ve bu nüfusu dağıtıyor, parçalıyor. Bu durum dünyada da birçok yer için tartışılan coÄŸrafi federasyon, bağımsız devlet, coÄŸrafi özerklik gibi çözümleri Türkiye için imkansız hale getiriyor. Dolayısıyla baÅŸka bir çözüm gerekiyor. Bu noktada Ä°stanbul’a bakmalı. Ä°stanbul bir imparatorluklar baÅŸkenti, yüzyıllar boyu farklı kültürleri, farklı kimlikleri, dinleri, dilleri bir arada yaÅŸatma kültürünü, geleneÄŸini geliÅŸtirmiÅŸ bir merkez.” Ankara’da üretilen dar, savunmacı, güvenlik endiÅŸelerine odaklı, her ÅŸeyi tehdit olarak algılayan ve tehditlere göre cevaplar üreten mantığın bir devamı olan milliyetçiliÄŸi, aynı ÅŸekilde karşı kutbu olarak Diyarbakır’da üretilen milliyetçiliÄŸi bir kenara bırakıp, bütün bunların üstünden Türkiye’ye ve Türkiye üzerinden dünyaya Ä°stanbul üzerinden bakmayı öneren Türköne, Ankara’nın ve Diyarbakır’ın ürettiklerine baÄŸlı kalırsak sorunu çözmemizin mümkün olmadığını, farklı bir yerde, farklı bir ÅŸekilde tanımlamamız ve çözümlerimizi bu farklı tanımlamanın üzerine inÅŸa etmemiz gerektiÄŸini söyledi ve sözlerini ÅŸöyle noktaladı: “Ä°stanbul bize bu çerçeveyi sunuyor. Bunun için tarihi hatırlamamız lazım. Bu topraklarda anakronizme düÅŸmeden, farklı tarihsel dönemlerde olan ÅŸeyleri bugüne taşıyıp onları tek gerçeklik gibi algılamak hatasına düÅŸmeden, bu geleneÄŸin zenginliÄŸinden, bu geleneÄŸin ilham verici gücünden istifade ederek, uzlaÅŸtırıcı, barıştırıcı, barışçı, çözüm odaklı ama en önemlisi de ne türde olursa olsun farklılıkları meÅŸru gören bir anlayışı temellendirebiliriz. Ä°stanbul milliyetçiliÄŸiyle kastettiÄŸim bu.”
ODTÜ Sosyoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Mesut YeÄŸen “Türkiye’de Yükselen Milliyetçilik” baÅŸlıklı SETA panelinde “Türk MilliyetçiliÄŸinin Kürt Meselesini Algılama Biçimleri”ne iliÅŸkin bir konuÅŸma yaptı. YeÄŸen, sunuÅŸunun başında Türk milliyetçiliÄŸinin Kürt meselesini algılamasındaki deÄŸiÅŸimi tarihsel dönemlere ayırarak aktaracağını, ancak bu ayrımın bir takım zorluklar da içerdiÄŸini belirtti. Öncelikle, bu dönemsel ayrımın kesin çizgileri olmadığını, bir dönem içinde pek çok farklı algılayış biçiminin söz konusu olduÄŸunu, ancak kendi anlatımında bir dönemdeki baÅŸat bakış açısının ele alınacağını vurguladı. Ayrıca Türk milliyetçiliÄŸinin ve Kürt milliyetçiliÄŸinin zaman içinde kendi içlerinde geçirdikleri deÄŸiÅŸimin baÅŸka bir zorluk olduÄŸuna ve ayrıca “Hangi Türk milliyetçiliÄŸi” gibi soruları karşımıza çıkardığına da deÄŸinen YeÄŸen, yaptığı ayrımın bu unsurlar gözönüne alınarak deÄŸerlendirilmesi gerektiÄŸini belirtti. YeÄŸen, ilk dönemi 1890-1918 arasındaki Türk milliyetçiliÄŸinin baÅŸlangıç evresi olarak tanımlarken, bu dönemin aslında birbiriyle çeliÅŸkili bakış açıları yaratacak üç farklı niteliÄŸi üzerinde durdu. Bunlardan ilkini merkezi devlet kurmaya dönük ıslahat programı, ikincisini liberal demokratik deÄŸerler, fikir özgürlükleri getirme çabasındaki reform hareketi, üçüncüsünü ise Türklerin millet-i hakime kılınma çabası olarak tanımladı. Islahat çabası içinde Kürt sorununun merkezileÅŸmesine engel olan aÅŸiret bağının, göçebelik geleneÄŸi çerçevesinde algılandığına ve bu nedenle çözüm olarak Kürtlerin askerlik yapmaları, vergi vermeleri ÅŸeklinde düzenlemelere gidildiÄŸine dikkat çeken YeÄŸen, bu dönemde Kürt milliyetçiliÄŸi merkezindeki ayaklanmaların da bu merkezileÅŸtirme çabalarına tepki olarak doÄŸduÄŸunu ifade etti. YeÄŸen, Ä°ttihat ve Terraki’nin 1908 öncesi kurduÄŸu ittifaklarda dayandığı temellerden biri olan fikir özgürlükleri söylemini, 1909’da çıkardığı etnik saikli dernekleri yasaklaması ile terkettiÄŸini belirtti. Bunun Ä°ttihat ve Terrakki’den Kürt elitinin kopuÅŸuna neden olduÄŸuna dikkat çeken YeÄŸen, bu dönemin çarpıcı uygulamasının bu yasaÄŸa raÄŸmen hızla Türk Ocakları gibi Türklük vurgusu yapan derneklerin kurulmaya, dergilerin çıkmaya devam etmesi olduÄŸunu söyledi. YeÄŸen, aynı zamanda bu dönemde Türklük algısının unsur-u aslî’den millet-i hâkime’ye evrilmeye baÅŸladığına iÅŸaret ederken, ulus yaratma çabalarının ilk adımlarının görüldüÄŸünü söyledi. Ä°kinci dönemi 1918 sonrası Cumhuriyet’in kurulmasıyla baÅŸlayan “inkılapçı milliyetçilik” olarak tanımlayan Mesut YeÄŸen, bu dönemde hala Islahatçı kadronun canlı olduÄŸuna dikkat çekerek, Müslüman-Türk ağırlıklı bir Anadolu’nun ortaya çıkmasının bu ekibin amaçlarına ulaÅŸmasını kolaylaÅŸtırdığına dikkat çekti. KurtuluÅŸ Savaşını kazanmanın bu kadroya haklı ve çok güçlü bir meÅŸruluk dayanağı saÄŸladığını söyleyen YeÄŸen, bu sayede ıslahatçılığın inkılapçılığa dönüÅŸtüÄŸünü ve çok daha radikal bir deÄŸiÅŸimi rahatlıkla gerçekleÅŸtirebildiÄŸini belirtti. Kürtlerin bu radikal inkılapçılığa 1925 ve 1930 isyanlarıyla tepki gösterdiklerini, 1924 anayasasıyla birlikte millet-hâkime’den ulus-devlet modeline geçiÅŸ sürecinin de büyük oranda tamamlandığını aktardı. YeÄŸen’e göre bu dönemde KurtuluÅŸ Savaşı sürecinde Kürtlere iliÅŸkin kullanılan kapsayıcı söylem terk edilmiÅŸ, Kürtler yeni cumhuriyet projesine engel teÅŸkil eden bir fenalıklar cümbüÅŸü ve eÅŸkıya topluluÄŸu olarak görülmeye baÅŸlamıştır.
Türk milliyetçiliÄŸinin Kürt meselesini algılama biçimlerinden üçüncüsünü soruna “dış mihrakların kışkırtması” olarak bakma olarak tanımlayan YeÄŸen, bu noktada kışkırtıcı mihrak tanımındaki deÄŸiÅŸikliklere; kışkırtıcı mihrak tanımlarının ulus-kurucu egemenlerin düÅŸman algısına baÄŸlı olarak deÄŸiÅŸiklik gösterdiÄŸine dikkat çekti. YeÄŸen’in tespitine göre bu, 1940’lara kadar batı emperyalizmi, daha sonra Sovyet komünizmi, 1990’larla birlikte yeniden Batı emperyalizmi, özellikle ABD, Ä°srail olarak algılanmıştır. Bu algının uluslararası iliÅŸkilerin doÄŸasından kaynaklandığını söyleyen YeÄŸen, ancak burada dış güçlerce yaratılan bir sorun deÄŸil, mevcut bir sorunun kullanılmasının sözkonusu olabileceÄŸini vurguladı. Buna ek olarak dış mihrak kışkırtması algısının Kürt sorununun içsel nedenlerini göz ardı etmeye yol açtığını da belirtti. Dördüncü algılama biçimini “kalkınma prizmasından bakış” ile formüle eden YeÄŸen, özellikle 1940’lardan sonra Kürt meselesinin bir kalkınma sorunsalı olarak algılandığına iÅŸaret etti. Mesut YeÄŸen, bu dönemde geliÅŸmiÅŸ batı-geri kalmış doÄŸu ikileminde Kürt meselesinin kalkınma projeleri ve ekonomik entegrasyonla çözülebileceÄŸine iliÅŸkin bir algının geliÅŸtiÄŸini vurguladı. Mesut YeÄŸen; sunuÅŸunun son bölümünde tartıştığı beÅŸinci dönemi, bugünü de içine alan küreselleÅŸmenin sonucu ortaya çıkan ve önceki dört kategoriden belli noktalarda ayrılan bir dilim olarak tanımladı. Bugünlerde Kürt sorununun algılanması ve mahiyeti noktasında temel bir kopuÅŸun yaÅŸandığını vurgulayan YeÄŸen’e göre bu kopuÅŸun ilk ve en önemli unsuru, daha önceki dört kategoride Türk milliyetçiliÄŸi nezdinde “TürkleÅŸmesi imkân dâhilinde olan geleceÄŸin müstakbel Türkleri” olarak algılanan Kürtlerin, bu TürkleÅŸtirme projesinin 80 yıllık baÅŸarısızlığı sonucu “paralel bir ulus” olarak geliÅŸmesidir. YeÄŸen bu geliÅŸmenin Abdullah Öcalan’ın yakalanması ve askeri sorunların asgariye indiÄŸi bir dönemde hız kazandığına dikkat çekerek; kopuÅŸtaki ikinci bir unsur olarak Kuzey Irak’ta artık kemikleÅŸmeye baÅŸlayan Kürt Federal yapısının Kürtler için oluÅŸturduÄŸu psikolojik ve ekonomik çekim merkezine iÅŸaret etti. Üçüncü bir unsur olarak Avrupa BirliÄŸi sürecindeki yükümlülükler dolayısıyla Kürt sorununun artık militer-baskıcı yöntemlerle çözülemeyeceÄŸini söyleyen YeÄŸen, son unsur olarak bazı çevrelerde dillendirilmeye baÅŸlayan sözde vatandaÅŸlık, mübadele, Yahudi-Loiziducu Kürtler gibi tanımlamaların kopuÅŸ sürecini hızlandırdığını belirtti. Mesut YeÄŸen, sunuÅŸunu Kürt meselesinin algılanma ve çözümü noktasında muteber/eÅŸit yurttaÅŸlık anlayışının toplumun tümü tarafından kabullenilmesinin bir çözüm olabileceÄŸini ve bu anlayışı yerleÅŸtirip yerleÅŸtirememenin toplumun tüm unsurları için ciddi bir sınav olarak önümüzde durduÄŸunu vurgulayarak tamamladı.
“Türkiye’de Yükselen Milliyetçilikler” panelinde “Türkiye’de MilliyetçiliÄŸin Yeni Halleri” baÅŸlıklı sunuÅŸunu gerçekleÅŸtiren SETA Siyaset AraÅŸtırmaları Koordinatörü Dr. Abdulhamit Kırmızı, genelde yüzyıl dönümlerinde çok büyük radikal deÄŸiÅŸiklikler beklendiÄŸini, 1990’larda da milliyetçiliklerle ilgili, ulus devletle ilgili, bunların zamanının dolduÄŸuyla ilgili teoriler üretildiÄŸini söyledi. Fakat bugün küreselleÅŸme ve pop kültür gibi sosyolojik süreçlere raÄŸmen milliyetçiliÄŸin hala saÄŸlığının yerinde olduÄŸunu, 90lı yıllarda öngörüldüÄŸü üzere ölüm döÅŸeÄŸinde olmadığını gördüÄŸümüzü ifade eden Kırmızı, “Ulus devlet 21. yy’da da dimdik ayakta, küreselleÅŸmeye raÄŸmen ulusal kimlikler aşınmıyor. Hatta milliyetçilik ayakta kalmanın yeni stratejilerini üretebiliyor. Bu güce de sahip.” dedi. Bu gücün bir versiyonu olarak, Türkiye’de milliyetçiliÄŸin yeni bir hali olarak internet milliyetçiliÄŸinden örnek veren Kırmızı, www.turksolu.org, www.ulusalihanet.org, millethaber.com, vkgb.com, hunturk.net gibi sitelerin varlığından bahsetti ve milliyetçiliÄŸin güçlü bir mobilizasyon yeteneÄŸi olduÄŸunu söyledi. Kırmızı, ulusalcılık kavramı hakkında ÅŸunları söyledi: “Türkiye’de bir de milliyetçiliÄŸe karşı üretilen bir ulusalcılık kavramı var. Ulusalcılık daha Kemalist, daha laisist, daha misak-ı millici, daha saÄŸ sol ayrımı gütmeyen, içe dönük, küreselleÅŸme karşıtı bir ÅŸey. Milliyetçilik daha kapsayıcı, daha dışa dönük, daha nizam-ı alemci bir tanıma sahip. Aslında milliyetçilik kelimesinden utananlar ulusalcıyız diyor. Çünkü milliyetçiliÄŸin geçmiÅŸinden rahatsızdılar. Kendilerini o dilin dışında ifade etmek istemeleri ulusalcılık denilen kavramın doÄŸmasına neden oldu.” Türkiye’deki bütün siyasi partilerde milliyetçiliÄŸin bir tabanı olduÄŸunu söyleyen Kırmızı, Türkiye’de siyasal alanın ağırlık merkezinin eskiden MHP’yi gördüÄŸümüz yere doÄŸru kaydığını belirtti. Kırmızı sözlerine “SöylenegeldiÄŸi üzere MHP’nin Türkiye’de milliyetçiliÄŸin yükselmesi üzerinde çok katkısı olduÄŸunu düÅŸünmüyorum. Hatta tam tersine MHP lideri Bahçeli sığ milliyetçi çıkışları önlemeye çalışan daha saÄŸduyulu bir pozisyon edindi Türkiye’de. Milliyetçi eÄŸilimlerin çılgınlık düzeyini yatıştırma eÄŸiliminde ÅŸu an MHP.” diye devam etti. Türkiye’de MHP dışı milliyetçiliÄŸi sahiplenegelmiÅŸ sivil toplum örgütlenmelerinin var olduÄŸunu söyleyen Kırmızı, Türkiye’de bunları besleyen olayların başında küreselleÅŸme, AB süreci ve Kuzey Irak etkisinin sayılabileceÄŸine dikkat çekti. KüreselleÅŸmenin zannedildiÄŸi gibi kozmopolitleÅŸmeyi getirmediÄŸini, demokratikleÅŸme, Kıbrıs, Ermeni sorunu, azınlıklar, patrikhane gibi konularla ilgili Avrupa müktesebatı uyum sürecinde gelen baskıların Türkiye’de tepkilere yol açtığını; komÅŸu devlet oluÅŸumları, komÅŸu toprak sorunlarının ise bütün dünyada aslında milliyetçilikleri hareketlendiren bir ÅŸey olduÄŸunu ifade etti.
Kırmızı, Kürt hareketlerinin, Kürt ulusalcılıklarının sivil boyutlarının güçlenmesinin 1995’te PKK kongresinde alınan bir karar sonucu olduÄŸunu ve bunun Öcalan’ın yakalanmasından sonraki süreçte gerçekleÅŸtiÄŸini vurguladı ve “Artık basitçe askeri güçle üstesinden gelinemeyecek ulusal bir bilinç yerleÅŸmeye baÅŸladı” dedi. Kırmızı, ÅŸöyle devam etti: “Buna mukabil Türk milliyetçiliÄŸi de sivil toplumcu bir çizgiye kayıyor. Belki de ilk kez MHP ve ülkü ocakları dışında örgütlenmeler yayılıyor. Bu örgütler maalesef söylemleriyle PKK ile Kürt halkı arasındaki sınırı kaldırarak sorunun Türk halkı arasındaki algılanışına da zarar vermiÅŸlerdir. Eskiden net olan PKK ve Kürt halkı ayrımı Türkler arasında giderek bulanıklaşıyor. Artık sokakta sıradan insanlardan milliyetçiliÄŸi aÅŸan ırkçılığa varacak yorumlar duymak mümkün hale geldi.” En saÄŸdakiyle en soldakinin birbirine omuz verebilmesi ve ortak bir kümede toplanabilmesinin, Türkiye’de ideolojik ayrımların yeniden gözden geçirilmesini gerektiren bir saflaÅŸmaya iÅŸaret ettiÄŸine dikkat çeken Kırmızı, “klasik sol saÄŸ ayrımının giderek flulaÅŸtığını, iki cenahın görüÅŸlerinin birbirine karıştığını görüyoruz.” dedi. Kırmızı, iki tarafın da ayrılıkçılığını zayıflatmaya yönelik vatanseverlik temelli yeni iletiÅŸim str atejileri oluÅŸturulması gerektiÄŸini söyleyerek konuÅŸmasını tamamladı.