Türkiye’de anayasa değişikliğine dair referandum yapıldı ve halk kararını verdi. Ülkemiz vatandaşlarının “evet” deme hakkı olduğu gibi “hayır” tercihinde bulunma hakkı da vardı ve halk her iki yöndeki tercihini de serbest bir şekilde sandığa yansıttı. Demokrasinin temel kuralı gereği, çoğunluk “evet” yönünde oy kullandığı için önerilen anayasa değişikliği kabul edilmiş oldu. Yine demokrasinin bir gereği olarak herkesin halkın tercihine saygı duyması gerekiyor.
Avrupalıların da Türkiye halkının tercihlerine saygı duyması ve referandum sonucunu kabul etmesi gerekiyor. Ancak gelen ilk işaretler, referandum süreci ve öncesindeki müdahaleci tavırlarını sürdürme kararlılığında olduklarını gösteriyor.
Anayasa değişikliği kabul edilirse Türkiye’nin otokratik bir ülkeye dönüşeceğini iddia eden Avrupa medyası daha referandum sonucunu beklemeden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı diktatör ilan etmişti. Çok yoğun bir şekilde “hayır” kampanyasına destek veren bu çevrelerin, referandum sonucu ne olursa olsun Erdoğan karşıtı propagandaya son vermeleri zaten beklenmiyordu.
Öyle de oldu…
Referandum sonuçları belli olunca, bu sonuçlardan duydukları memnuniyetsizliği gazete manşetlerine yansıtmaya başladılar. Bir taraftan çıkan sonucun Türkiye’nin bölünmüşlüğünü ortaya koyduğu konusunda yazılar yayınlarken, diğer taraftan referandumun yapıldığı şartları sorgulayarak çıkan “evet” sonucunun meşruiyetine gölge düşürmeye çalışıyorlar.
Tam bir muhalefet partisi gibi hareket ediyorlar.
Ayrıca AGİT ve Avrupa Konseyi gibi kurumlardaki ağırlıklarını kullanarak referandum sonucu hakkında şaibe oluşturma yönündeki çabaları da gözden kaçmıyor.
AGİT sözcülerinin “uluslararası standartlara aykırı” olarak nitelendirip eleştirdikleri referanduma yönelik temel tespitlerine bakalım.
Yapılan açıklamada “evet” ve “hayır” taraflarının eşit olmayan şartlarda yarıştığı eleştirisi öne çıkıyor. Bu çok doğru bir eleştiri aslında! Herkes biliyor ki, Almanya, Hollanda ve daha birçok Avrupa ülkesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Partili siyasetçilerin bu ülkelerdeki vatandaşlarına yönelik propaganda çalışması yapmalarını engellerken, “hayır” cephesi için çalışma yapılmasına her türlü kolaylığı sağladılar. Bu durumda eşit şartlardan bahsetmek doğru olmazdı zaten!
Bir başka eleştirdikleri nokta, Yüksek Seçim Kurulu’nun mühürsüz pusulalarla kullanılan oyların geçerli olacağına dair kararıdır. Aslında çok iyi biliyorlar ki, sandık kurullarının ihmali nedeniyle bu türden teknik arızalar daha önceki seçimlerde de yaşanmıştı ve YSK bu durumlarda da aynı kararı vermişti. Bu kararın seçim sonucuyla hiçbir ilgisi olmadığını ve sadece bütün partilerden temsilcilerin bulunduğu sandık kurullarının hatası nedeniyle seçmenlerin oylarının boşa gitmemesi için YSK’nın bir içtihadı olduğunu çok iyi biliyorlar. Ancak belki buradan referandumdan çıkan “evet” sonucunun meşruiyetine gölge düşürebiliriz arayışı içerisindeler.
Eleştirilerinden bir diğeri, medyada tarafların eşit şekilde yer almasına izin verilmediği suçlamasıydı. Bu konuda da haklılar aslında! Der Spiegel, Frankfurter Allgemeine Zeitung (FAZ), The Economist başta olmak üzere tirajı milyonlara ulaşan bütün medya organları hep Erdoğan’dan bahsediyordu. Kılıçdaroğlu ve “hayır” cephesinin diğer isimleri bu yayın organlarına hiç manşet ya da kapak olmadı. Bütün Batı medyası hep “Erdoğan propagandası” yaptı.
Sadece FAZ’ın günlük tirajının Türkiye’deki bütün gazetelerin tirajı kadar olduğu düşünüldüğünde bu çok haksız bir rekabet oldu. Batı medyasının aşırı “Erdoğan propagandası” muhalefet partilerinin “hayır” kampanyasına hiçbir şans bırakmadı!
Bu durumda AGİT’in eleştirisi Batı medyasını ve bu medyanın yayın yaptığı ülkeleri hedef alıyor! Artık bu eleştiriden sonra “Erdoğan propagandası” yapmayı bırakırlar herhâlde!
Belki Türkiye ile uğraşmayı bırakırlar da, kendi ülkeleriyle ilgilenirler!
Şimdi ironiyi bir yana bırakıp şu tespiti yapalım:
Türkiye’de siyasetin doğal akışına müdahaleler hep ters etki yapıyor. İçerideki muhalefet bunu yıllarca deneyip başarısızlığını gördü. Halkın tercihine karşı ordu ve yargı gibi vesayet odaklarını devreye sokmanın fayda getirmediğini anladığı için son zamanlarda halkı ikna etmeye çalışıyor. Ama Batı'daki Erdoğan karşıtları hâlâ bu gerçeği görmemekte ısrar ediyor.
Erdoğan karşıtı karalama kampanyalarına yeni araçlar ekleyip devam edeceklerinin işaretlerini veriyorlar.
Ancak şimdi Türkiye’deki muhalefetin karar vermesi gerekiyor.
Türkiye’de iktidar olmak için halka yaslanmakla, Batı’daki gözünü karartmış iflah olmaz Erdoğan karşıtlarına yaslanmak arasında bir tercih olacak bu.
[Türkiye 19 Nisan 2017].