Günü kurtarma telaşından, geleceği düşünmeye ve dizayn etmeye ne kadar vakit ayırabiliyoruz? Bu soru, risklerin yatışmadığı günümüzde, hiç olmadığı kadar önem kazanıyor. Nitekim sürdürülebilir bir başarı ile fark yaratmak için, ekonominin hem makro hem de mikro ögelerinin, ileriye bakmayı ihmal etmemesi gerekiyor. Hemen her alanı ilgilendiren bu durum, ekonomi ve toplumun en temel unsurlarından olan sağlıkta da böyle…
Hiç şüphe yok ki Türkiye, dünden bugüne sağlık konusunda takdire şayan bir yol kat etti. Sağlık ve yaşam kalitesine dair çeşitli gelişim göstergelerinin yanı sıra, bireylere yönelik memnuniyet anketlerinde Türkiye’nin küresel kıyaslamalarda ön sıralarda yer alması da, bu tekâmülü onaylıyor. Bununla birlikte bundan sonraki dönemde kritik olan, söz konusu ilerlemenin ve memnuniyetin sürdürülebilir bir şekilde yürütülmesi olarak karşımıza çıkıyor.
Bununla bağlantılı olarak, ekonomi biliminin tanımında da yer aldığı üzere, sahip olduğumuz sınırlı kaynakları en etkin biçimde kullanma zorunluluğuyla yüzleşmemiz kaçınılmaz. Dolayısıyla ülkemizde hem kamu hem de özel sektörde, "sağlığın ekonomisini bilen" ve böylelikle bilinçli analizler yapıp rasyonel kararlar verebilen uzmanlara, politika yapıcılara ciddi bir ihtiyaç var.
İşte bu ihtiyacın bilincinde olarak İstanbul Medipol Üniversitesi bünyesinde açtığımız Sağlık Ekonomisi Yüksek Lisans programı çerçevesinde, geçtiğimiz günlerde bir kamu-özel-akademi buluşması gerçekleştirerek, sektör için arzu edilen ideal vizyonu tartıştık. Çalıştayımıza iştirak eden Sağlık Eski Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ’ın da tecrübeleri ışığında özellikle vurguladığı "sağlık ekonomisinde donanım" ihtiyacımız, sağlık alanının birbirinden ayrılamayacak konularla bir bütün olarak değerlendirilmesi gerekliliğinden kaynaklanıyor. Bu nedenle de sektörün, ekonomi başta olmak üzere, çok yönlü yetişmiş "ustalara" müthiş derecede gereksinimi var.
Hiç şüphesiz insan kaynağı yönünde atılacak bu tür adımlar, sıklaştığı takdirde, sağlığın geleceğine önemli ölçüde ışık tutabilecek. Bununla birlikte, çalıştayda da hemfikir olunduğu üzere; sağlık sektöründe mesele, sadece donanımı sağlamakla bitmiyor. Nitekim rasyonel değerlendirmeler eşliğinde uzun vadeli politikalar çizilmesi gereken söz konusu sektörde, ilgili aktörlerin beklentilerinin ve / veya hedeflerinin uyum göstermeyebilişi, denklemin çözümünü zorlaştırıyor. Bir hasta en düşük maliyetle en iyi hizmeti almak isterken, hizmet sağlayıcılar farklı bakış açılarıyla birbirleriyle çatışabilen karlılık unsurlarına odaklanıyor. İşte tam bu noktada, sağlıkta en kritik noktalardan birinin, paydaşların üst bir menfaati benimseyip ortak dili konuşarak hareket edebilmesi olduğunun altını çizmek gerekiyor.
Dolayısıyla geldiğimiz aşamada sağlık sektörünün etkin bir halde ilerleyebilmesi için, hastayı ve vatandaşı tüm paydaşlarca odağa alan bir yaklaşım çerçevesinde oluşacak makro bir perspektife ve sıkı bir güven ile işbirliğine gereksinim var. Medipol Üniversitesi’ndeki çalıştayda da fikir birliğine varıldığı üzere, bu yönde samimi adımlar atıldığı ve kafa kafaya verip formülasyonlar yapıldığı takdirde, sağlık sektörümüz bugün erişmiş olduğu "başarısıyla örnek" sistemini daha etkin kılıp küresel rekabet anlamında da ciddi bir fark yaratabilir. Yeter ki bu yönde bir stratejik vizyon ve ortak çatı oluşabilsin...
Sağlık sektörünün müstakbel sağlığı için, bütüncül ve işbirlikçi yaklaşım eksikliği tanısına ciddiyetle kulak vermek gerek.
[Dünya, 4 Nisan 2016].