Yunanistan Başbakanı Miçotakis'in son haftalarda attığı adımlar iki ülke arasındaki gerilimi artırıyor ve "Yunanistan (yine) neyin peşinde?" sorusunu akla getiriyor. Miçotakis önce ABD'yi ziyaret etmiş, Biden'la görüşmüş ve Kongre'ye hitap etmişti. Görüşmelerde temel gündem maddesi hep Türkiye'ydi.
Ardından önce BM Genel Sekreteri'ne Türkiye'yi şikayet eden bir mektup gönderdi; sonra da Brüksel'deki AB zirvesi sırasında Fransa Devlet Başkanı Macron ve Almanya Şansölyesi Scholz ile görüştü ve Türkiye'yi şikayet etmeye devam etti. Bu arada Yunan büyükelçiliklerine çok sayıda haritayı da içeren bir dosya gönderildi ve büyükelçilerden görev yaptıkları ülkelerde Yunanistan'ın "mağduriyetini" anlatmaları için yeni bir kampanya başlatıldı.
Son olarak birkaç gün önce normal şartlar altında gayri-askeri statüde bulunması gereken ve Türkiye kıyılarına oldukça yakın olan Doğu Ege adalarına gitmesi, Miçotakis'in gerilimi tırmandıracağının ve provokasyonlarına devam edeceğinin bir göstergesi oldu.
Oysa daha üç ay önce aynı Miçotakis 14 Mart'ta Cumhurbaşkanı Erdoğan ile bir araya gelmiş ve yapıcı bir görüşme gerçekleştirilmişti. Bu görüşmede iki lider sorunların ikili düzeyde ele alınması ve üçüncü tarafların sorunlara müdahil edilmemesi konusunda mutabık kalmışlardı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Miçotakis benim için bitmiştir." sözleri, esasında Yunan Başbakanının bu mutabakata rağmen ABD'de sürekli Türkiye'yi şikayet etmesine bir tepki niteliğindeydi. Miçotakis'in yukarıda bahsedilen provokatif girişimlerinin devam etmesi üzerine de Türkiye, iki ülke arasındaki Yüksek Düzeyli Stratejik Konsey anlaşmasını feshettiğini duyurdu.
Yunanistan'ın Yeni Hamlelerinin Nedeni
Peki Yunanistan'ın yeniden bu tarz provokatif adımlar atmasının ve gerilimi tırmanmasının nedeni ne? Aslında bu hamlelerin arkasında biri taktik diğeri stratejik seviyede olmak üzere iki amaç bulunuyor.
Taktik seviyede ele alındığında Yunanistan, son iki yıldır Türkiye lehine olan gelişmelerden kaygı duymaya başladı. Önce Atina'nın Türkiye karşısında iş birliği yaptığı Ortadoğu ülkeleriyle normalleşme süreçleri başladı, ardından Türkiye-ABD ilişkilerindeki sorunları aşmak için stratejik diyalog mekanizması hayata geçirildi. Son olarak Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısıyla başlayan savaş, Türkiye'nin gerek müstakil olarak gerekse NATO içindeki jeostratejik öneminin yeniden hatırlanmasına neden oldu. Türkiye savaşın başından itibaren geliştirdiği kendine özgü politikalar ve attığı kritik adımlarla krizin en önemli aktörlerinden birisi haline geldi.
Atina yönetimi işte bu gerekçelerle, Türkiye karşısında aradığı desteği kaybetmeye başladığı düşüncesiyle ciddi bir kaygıya kapıldı. Gerilimi tırmandırma stratejisine geçerek bir yandan Türkiye'nin artan etkisini ve önemini azaltmaya çalışıyor diğer yandan kendisinin unutulmamasını sağlamaya çalışıyor.
Stratejik seviyede ise Yunanistan'ın özellikle 2020'deki gerilimden bazı sonuçlar çıkardığı görülüyor. Zira Doğu Akdeniz merkezli gerilimde geniş bir Türkiye karşıtı cephe oluşturmaya çalışan Yunanistan, Türkiye'nin artan caydırıcılığı ve kararlılığı sayesinde bunda başarılı olamamıştı. Bu nedenle 2021'de bir yandan Türkiye ile diyalog kapısını aralayıp istişari görüşme mekanizmasını yeniden hayata geçirmiş ve diplomatik görüşmelere başlamıştı. Diğer yandan da hem agresif bir silahlanma politikası içine girmiş hem de Fransa ve ABD ile stratejik ilişkilerini geliştirerek daha önce olmadığı kadar yakın askeri ilişkiler içine girmişti.
Yunanistan'ın bu hamleleri normalde Doğu Akdeniz'de atmaya cüret edemediği adımlara yönelikti. Diğer bir ifadeyle, Türkiye ile Doğu Akdeniz temelli yeni bir karşılaşmaya hazırlık yapmaya yönelikti. Ancak Atina'nın maksimalist adımlarına yönelik, özellikle Ege'deki hukuksuzluklarına yönelik Ankara'nın her geçen gün itirazını artırması Yunanistan için acil bir durum oluşturdu. Bu nedenle kendince sessiz bir şekilde hazırlıklar yaparken Ege'deki maksimalist hedeflerinin riske girmesi, Atina'nın taktik seviyede gündemi yeniden ısıtmasına ve Türkiye karşıtı adımları hızlandırmasına neden oldu.
Yunanistan İçin Risk: Dimyata Pirince Giderken Evdeki Bulgurdan Olmak
Aslında, Yunanistan'ın gerilimi artırma stratejisinin rasyonalitesi temelsiz değil. Zira Türkiye Yunanistan'ın Ege Denizi'nde (ve diğer alanlarda) atmak istediği maksimalist adımlara fırsat vermeyeceğini yakın zamanda gösterdi ve caydırıcılığıyla göstermeye devam ediyor. Örneğin, Yunanistan ne Ege'deki karasularını 12 mil olarak uygulayabiliyor, ne Ege'de kıta sahanlığı ilan edebildi, ne de Doğu Akdeniz'de Türkiye ile arasında bir münhasır ekonomik bölgeye yönelik sınır ilanında bulunabildi.
Bu noktada ikili ilişkilerde yeni olan husus, Yunanistan tarafından geçmişte atılan hukuksuz ve maksimalist adımları Türkiye'nin artık göz ardı etmeyeceği ve gerekirse harekete geçeceğinin sinyalini vermeye başlaması. Ege'deki hukuksuz hava sahası iddiası ve bunun Türkiye tarafından tanınmadığını göstermek için Türk savaş uçaklarının uluslararası hava sahasındaki uçuşlarından bahsetmiyorum. Bu durum zaten mutat olan bir konu.
Yeni olan husus, Yunanistan'ın gayri-askeri statüde olması gerekirken, hukuksuz bir şekilde silahlandırdığı adaların Türkiye tarafından çok daha net adımlarla gündeme getirilmesi. Bu çerçevede önceleri siyasi söylemlerin yanı sıra NAVTEX'ler üzerinden bu hukuksuzluğa yapılmaya başlanan vurgu, son dönemde bu adaların statüsünün tartışmaya açılmasıyla devam ediyor.
Yunanistan Türkiye'nin bu statüyü tartışmaya başlamasıyla paniğe kapılmış görünüyor. Önceleri Doğu Akdeniz ve Güney Kıbrıs üzerinden hayaller kurarken şimdi Ege'deki maksimalist iddialarına yönelik ciddi bir meydan okuma var. Bu nedenle hayallerini bir süre erteleyip, hukuksuzca elde ettiği kazanımları korumaya çalışacak görünüyor. Dolayısıyla Atina'nın son dönemde gerginliği artırması bu durumla da yakından ilişkili.
Yunanistan Ciddiye Alınmalı mı?
Normal şartlar altında Yunanistan Türkiye ile aynı klasmanda yer almayan, birçok açıdan karşılaştırmanın bile anlamsız olduğu bir ülke. Türkiye'nin dış ve güvenlik politikası gündeminde Yunanistan nadiren kendisine ilk sıralarda yer bulabiliyor. Ancak tarihsel geri plandan yapılacak bazı çıkarımlar, Yunanistan'ın adımlarının ve ortaya çıkaracağı sonuçların ciddiye alınması gerektiğini gösteriyor.
Örneğin, Yunanistan bağımsızlığını kazandığında 47 bin km2'lik bir toprağa sahipken günümüzde 132 bin km2'lik bir toprağa sahip. Bu kazanımların çoğu savaşsız ve Türkiye aleyhine gerçekleşti. Lozan Antlaşması'nda Yunanistan'ın karasuları Ege'de 3 mil olarak belirlenmişken, karasularını 1936'da önce 6 mile çıkardı şimdi 12 mile çıkarmaya çalışıyor. Benzeri bir durum dünyada örneği bulunmayan Yunan hava sahası iddiaları için de geçerli. Gayri-askeri statüde bulunması gereken adaları zaman içinde silahlandırdı ve bu durum devam ediyor. Son dönemde ise Doğu Akdeniz'de yayılmacı ajandasını hayata geçirmeye çalışıyor.
Dolayısıyla bu örnekler Yunanistan'ın maksimalist hamlelerine ve iddialarına karşı duyarlı olunması zorunluluğunu ortaya çıkarıyor. Bu noktada Doğu Akdeniz'de sergilenen kararlılık ve caydırıcılığın artırılarak Ege'deki eski ve yeni Yunan girişimlerine karşı uygulanması önemli. Geçmişte Ege'de iki ülke arasında bir Lozan dengesi oluşturulmuştu ve Yunanistan bu dengeyi hep kendi lehine bozdu. Dolayısıyla artık ya Lozan dengesinin yeniden tesis edilmesinin ya da Ege'de yeni ve sürdürülebilir bir dengeyi oluşturmanın zamanı geldi görünüyor.
[Sabah, 4 Haziran 2022].