SETA > Yorum |
Yüce Divan ve 'Yolsuzluk' Siyaseti

Yüce Divan ve 'Yolsuzluk' Siyaseti

Yüce Divan süreci AK Parti iktidarının sonunu getirebilecek bir gelişme ve fırsat olarak görüldüğünden, yolsuzluk iddiaları araçsallaştırıldı.

Yüce Divan oylaması tartışmalarında önce Turgut Özal'ın, hakkındaki yolsuzluk iddiaları nedeniyle ANAP'lı bir bakanın Yüce Divan'a sevk edilmesinden yana tavır koyduÄŸu hatırlatılır. Ardından da 1990'larda, daha çok siyasi partiler arasındaki iliÅŸkilerde, bir 'denge siyaseti' olarak iÅŸletilen Yüce Divan oylamaları gündeme taşınır.

Bu hatırlatmalar konunun ele alınışına göre belirli bir pozisyonu fonksiyonel hale getirmek için yapılır genelde. Ancak göz ardı edilen husus ÅŸudur: Yüce Divan oylamaları Türkiye siyasetinde, yolsuzluk soruÅŸturmalarından öte anlamlar ifade eder.

20 Ocak'ta yapılan Yüce Divan oylaması da sadece dört eski bakana yöneltilen iddialarla iliÅŸkili deÄŸildi. EÄŸer Yüce Divan oylamaları salt hukuk mekanizmaları içerisinde yürütülen bir soruÅŸturma olsaydı, kamuoyu gerçekliÄŸin ne olduÄŸu yönünde daha net bir kanaate ulaÅŸabilirdi. Meclis Genel Kurulu'nun Yüce Divan oturumunda sadece dört bakana yönelik iddialar deÄŸil, aynı zamanda 17-25 Aralık 2013'ten itibaren siyasi ve toplumsal alanda yapılan tüm tartışmalarda bir anlamda oylamaya tabi tutulduÄŸunu özellikle görmemiz gerekir.

YOLSUZLUKLA MÜCADELE

Türkiye'deki muhalefet partileri ve yapıları, baÅŸta yargı ve güvenlik bürokrasisi olmak üzere devlet içerisinde var olduÄŸu belirtilen otonom yapılanmalara yönelik mücadeleyi ve dört bakanla ilgili iddiaları ayrıştırabilseydi, Yüce Divan meselesi kamuoyunda daha doÄŸru bir baÄŸlamda tartışılabilirdi. Ä°laveten, bu yapılarla mücadelede 'pozisyon siyaseti'nden öte siyasal alanı korumayı önceleyen bir siyaset izleyebilselerdi, bu durum muhalefeti de güçlendirirdi. Ancak, Yüce Divan süreci AK Parti iktidarının sonunu getirebilecek bir geliÅŸme ve fırsat olarak görüldüÄŸünden, yolsuzluk iddiaları araçsallaÅŸtırıldı. Böylece söz konusu iddialar, ErdoÄŸan ve AK Parti'ye karşı topyekûn bir mücadele alanına dönüÅŸtürüldü. Sonuçta da iktidar partisine karşı 'operasyonel mühendislik siyaseti' üzerinden yürütülen muhalefet etme biçimi, normal tartışma süreçlerini pozisyonel bir alana taşıdı.

Böyle bir durum karşısında, AK Partili yetkililer, Yüce Divan sürecini kendi partileri üzerinde yürütülen planlı bir stratejinin ürünü olarak gördüler. Bu stratejilerden biri, AK Parti içerisinde bir tartışma yaratarak 'çatlatılamaz AK Parti' algısını sonlandırma üzerineydi. Çünkü AK Parti'nin toplum nezdinde sürekli oylarını artırarak Türkiye siyasetinde 'hakim parti' konumunu saÄŸlayan önemli unsurlardan biri, iktidara gelmesinin hemen ardından baÅŸlattığı 'sistematik yolsuzluklarla mücadele' siyasetiydi.

Türkiye'nin imkânlarını tüketen, toplumu yoksullaÅŸtıran, uzun vadede Türkiye'nin sosyo-ekonomik yapısını iflas ettiren bu 'sistematik yolsuzluklar' ile mücadele, Türkiye ekonomisinde iyileÅŸmenin saÄŸlanmasında en önemli merhaleydi.

SÄ°YASÄ° KAMPANYA

Bu çerçevede baktığımızda, yolsuzluk iddiaları üzerinden dört eski bakanın Yüce Divan'a gönderilip gönderilmeyeceÄŸinin oylanması AK Parti kadroları açısından kritik bir duruma iÅŸaret etmekteydi. Bu sürecin belki de siyaseten en önemli çıktısı, genelde siyaset yapıcıların, özelde iktidar mensuplarının siyasal etik ve tutum konusunda daha dikkatli olması gerektiÄŸinin kamuoyunda bir kez daha vurgulanmasıydı. Bu anlamda, BaÅŸbakan DavutoÄŸlu'nun "Yolsuzluk yapan kardeÅŸim bile olsa kolunu koparırım" sözleri, partinin yolsuzluk konusundaki kuruluÅŸ felsefesinin ve geçmiÅŸ dönemdeki sistematik yolsuzluklarla mücadelesinin hatırlatılması baÄŸlamında önemliydi.

AK Partili milletvekillerinin kendilerine yönelik uygulandığını düÅŸündükleri diÄŸer önemli bir strateji, Yüce Divan sürecinin, 2015 seçimleri öncesinde AK Parti'ye yönelik bir kampanyaya dönüÅŸtürüleceÄŸi idi. Seçimden önce Yüce Divan'a gönderilen bakanların daha önceden medyanın kurduÄŸu kendi yüce divanında medya yargıçları tarafından yargılanma ihtimalinin, Türkiye siyasetinin kamuoyunda tartışılma biçimi de göz önüne alındığında, bir siyasi parti için yeterince endiÅŸe kaynağı olması anlaşılır.

[Sabah Perspektif, 24 Ocak 2015]