SETA > Yorum |
Yerel Seçimlere Doğru HDP Yeni Türkiye de Yeni Bir Etnik

Yerel Seçimlere Doğru HDP | Yeni Türkiye’de Yeni Bir Etnik Siyaset Mümkün mü?

Önümüzdeki yerel seçim sürecinde HDP’nin PKK’yla organik bütünlüğünden sıyrılıp bir siyasi parti gibi seçim yarışında olması gerekir ancak hepimiz biliyoruz ki parti yine PKK’nın sözcülüğünü yapacak. Ancak bir farkla, partinin artık PKK için hendek kazdırabileceği iş makineleri yok.

HDP Türkiye’de artık kökleşmiş bir siyasi geleneği temsil ediyor, 1990 yılında kurulan Halkın Emek Partisi’nden (HEP) bugünün HDP’sine 28 yıllık bir gelenek. 1991 yılında meclise girebilen ve o gün bugündür kendisini siyasi krizlerin ortasında bulan bir hareket bu. Özellikle 1990’lı yıllarda siyasal alanın olabildiğine daraltıldığı günlerde birbiri ardına kurduğu partileri sık sık kapatılan bir hareket. Hareketin son temsilcisi ise bugünün HDP’si. Yalnız HDP’yi ayrı kılan bir unsur var. HDP yeni bir Türkiye’de, çok daha müsamahakâr bir atmosferde siyaset yapma imkanı buldu. HDP kapatılan bir partinin yerine kurulmadı. Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) yasal bir parti olarak yoluna devam ederken HDP bu partinin yerini almak üzere yine aynı hareket tarafından kuruldu.

Ana unsuru BDP olmakla beraber Devrimci Sosyalist Parti, Ezilenlerin Sosyalist Partisi, Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi, Yeşiller ve Sol Gelecek gibi partiler de HDP çatısı altında buluştu ve parti 27 Ekim 2013 tarihindeki ilk olağanüstü kongresiyle Ertuğrul Kürkçü ve Sebahat Tuncel Eş Başkanlığında mecliste de görünür kılındı. Bir süre BDP ile beraber faal olan HDP 2014 yerel seçimlerinde Türkiye’nin Batı illerinde seçime girerken BDP ise Doğu illerinde yarıştı. BDP milletvekillerinin partiye katılmasıyla HDP 28 yıllık hareketin tekrar buluştuğu son partisi oldu.

Partinin Türk solu olarak adlandırılan küçük çaplı sol partileri içine katması zaman zaman etnik bir parti olmaktan vazgeçip Türk soluyla barışık sosyalist bir parti olabileceği yorumlarına yol açtı. Dahası parti içerisinde giderek görünür olan LGBT hakları ve ekoloji söylemleri partinin işçi sınıfı merkezli klasik bir devrimci sol hareketten daha yeni ve yumuşak bir sol harekete dönüşebileceği umutlarını artırdı. Bunun üzerine Selahattin Demirtaş’ın parti eş genel başkanlığına gelmesi partinin söyleminde de bir yumuşama algısı oluşturdu. Hatırlarsak 2015 öncesi yıllarda Demirtaş toplumun geniş kesimlerinin sempatisini kazanabilmişti. Hatta CHP’den başka adres bulamayan ancak CHP’nin katı devletçi ve topluma yabancı tutumundan rahatsız olan özellikle genç seçmenler HDP’yi Türkiye’de solun yeni adresi olarak görme eğilimine girmişti bile.

2013’ten 2015 yazına kadarki süreçte PKK’nın terör eylemlerine ara vermesi HDP hakkındaki tüm bu olumlu algıların yayılmasına uygun bir zemin oluşturmuştu. Ancak 2015 yazında tekrar patlak veren PKK terörü topluma bir süredir görmediği, daha doğrusu görmek istemediği HDP-PKK ilişkisini tekrar anımsattı.

HDP’nin PKK zinciri 

Evet, HDP tüm o dönüşüm beklentilerine, sivilleşme umutlarına rağmen boynundaki PKK zincirini kıramadı, dahası bu yönde bir iradesi olamayacağını defalarca gösterdi. Türkiyelileşecek bir HDP Türkiye’deki sol eğilimli düşünceleri bünyesinde toplayabilir, etnik kimlikten cinsel kimliğe, sınıf aidiyetinden ekolojik hassasiyetlere, birçok önceliğe yer vererek, eklektik ama siyasi yelpazenin solunda yer alan bir hareket olabilirdi, olamadı, olması da mümkün değildi. Bunun en bariz sebebi ise HDP’nin siyasette bir özne olamayışı, PKK ajandasını legal zeminlerde dile getirmekten başka bir misyonunun olmamasıydı.

HDP ve ait olduğu siyasi geleneğin PKK tarafından araçsallaştırılması değişmeyen bir gerçeklik iken yine de HDP ile öncülleri arasında bir farklılıktan bahsedilebilir. HDP, öncülü partilerden çok daha müsamahakâr bir atmosfer yakaladı. Partinin tüm radikal söylemlerine uzun bir süre tahammül edildi. Dünyanın herhangi bir demokratik ülkesinde bir parti (eş)başkanının canlı bomba cenaze törenine katılarak terörü kutsaması düşünülemez. Ancak Sabahat Tuncel bunu yaptı. Bir canlı bomba için “Zilan yoldaş sadece sisteme karşı kendi bedeninde bomba patlatmamış, aynı zamanda erkek egemen sisteme karşı kadın mücadelesine önemli bir çıkış yapmıştır. … O zaman biz şehitlerimizi anarken sadece onların önünde saygı ile eğilmek değil, onların yaşam idollerini kendimize yaşam idolü olarak görmeliyiz” ifadelerini kullanabilmişti. Partinin daha sonra eşbaşkanlığına getirilen ve ılımlı olarak görülen Selahattin Demirtaş ise meydanlarda “Öcalan’ın heykelini dikeceğiz” diyebilmişti. Partinin eş başkanlarından il başkanlarına milletvekillerinden belediye başkanlarına tüm yönetim kadrosu PKK bayrakları, Öcalan posterleri altında PKK’yı kutsayan konuşmalar yapmaktan asla imtina etmediler.

Belediyeler ve hendekler

Ancak 2010’lar Türkiyesi HDP’nin tüm radikal söylemlerine rağmen siyaset alanında faaliyetini sürdürmesi noktasında bir kanaate sahip oldu. Öyle ya, partinin kapatılması demek PKK’nın terör kampanyasını sürdürürken kullanacağı yeni bir bahane olacaktı. Ayrılıkçı Kürt milliyetçisi fertlerin yüzünü daha kolay Kandil’e dönmelerine sebep olacaktı. Ancak HDP’nin 2015 yazı sonrasında geldiği yer artık radikal bir söylem benimsemenin çok ötesine geçti. HDP belediyeleri doğrudan PKK’nın terör faaliyetleri için kullanıldı. Belediye personeli, belediye araçları PKK’nın özerklik emrine uydu, bu emir doğrultusunda seferber edildi. 2015 yazında HDP’li belediye araçları hendekler kazdı, bombalar gömdü, gün geldi bomba döşeli belediye araçları askerin polisin üzerine sürüldü. İşte bu nokta HDP’yi bambaşka bir yöne taşımış oldu. Artık HDP sadece PKK adına propaganda yapan bir oluşum değil, doğrudan örgütün silahlı kanadıyla bütünleşik bir resim çizmekte. Nitekim 1 Eylül 2016’da Resmi Gazete’de yayımlanan 674 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile yasa dışı faaliyetlerde bulunan belediyelere kayyum atanması süreci başladı. Bu süreçte HDP’nin yerel yönetimlerde kullandığı isimle Demokratik Bölgeler Partili (DBP) belediyelere tek tek kayyum atandı.

Tüm bu süreç HDP adına hala daha bir ders olabilirdi. Türkiyelileşme söylemiyle oylarını yüzde 13’lere çıkaran parti PKK’yı oyun dışına iterek ister Türkiyeli bir sol parti ister etnik milliyetçi bölgesel bir parti olarak varlığını sürdürebilirdi. Yapmadı, yapamadı. Terör eylemlerine doğrudan karışması sonucu yüzleştiği yaptırımlar sonrasında bundan bir ders de çıkarılmadı. Partili milletvekilleri halen daha etkisiz hale getirilen PKK’lı militanlardan “şehitler” olarak bahsederken terör eylemlerinde şehit edilen güvenlik güçlerini ise halen daha işgal güçleri olarak adlandırmakta. HDP, PKK propaganda söylemi içinde Türkiye gerçeklerinden kopuk bir alana hapsolmuş durumda. Partinin tutuklu eski eşgenel başkanı Selahattin Demirtaş 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimleri için TRT ekranlarından gerçekleştirdiği konuşmasında Şeyh Said’den Seyit Rıza, Deniz Gezmiş’ten Mahir Çayan’a, ülkede isyan çıkarmış, terör eylemlerine girişmiş, cinayet işlemiş neredeyse herkesi isimleriyle zikrederek onore ederken bu konuşmasıyla ne kadar barışçı ve ne kadar mağdur olduğunu ispat etmeye çalışıyordu. Evet, acı olan şu ki HDP yönetimi kendi dünyasında Türkiye gerçeklerinden ve evrensel gerçeklerden kopuk, halen daha insan öldürmeyi bir siyasi mücadele yöntemi olarak gören bir hareket.

Devlet dönüştü 

HDP’yi hareketin önceki partilerinden ayıran temel bir özellik şu. Hareketin şiddete, teröre bakışı değişmedi ancak içinde yaşadığı toplum, devlet dönüştü. Hareket ilk defa müsamahakar bir toplum, bir devlet buldu karşısında. Ancak bu müsamaha ortamını sabote etmekten çekinmedi. Bu bakımdan bugün partinin tutuklu eski belediye başkanları, milletvekilleri ve eşbaşkanlarının durumu 1990’lı yılların tutuklu Demokrasi Partisi (DEP) mensubu milletvekillerinden oldukça farklı. Leyla Zana, Ahmet Türk ve arkadaşları o yıllarda demokratik, müsamahakâr bir devletle değil, askeri vesayetin egemen olduğu, PKK’nın değil, Kürtlüğün dahi ifadesinin cezalandırıldığı bir ülkede siyaset yaparken mahkûm oldular. Bugünün Türkiye’si farklı bir ülke. Meclis kürsüsünde Kürtçe konuştuğu için 10 yıl hüküm giyen bir Türkiye değil artık burası. Seçim kampanyalarının Kürtçe yapılabildiği, 1990’ların derin devletinin suçlarının meclis kürsüsünden farklı partilerce dile getirilebildiği bir Türkiye’de HDP’nin düşünce suçundan dolayı yaptırımlarla yüzleştiğini iddia etmek doğru olmaz.

Önümüzdeki yerel seçim sürecinde HDP’nin PKK’yla organik bütünlüğünden sıyrılıp bir siyasi parti gibi seçim yarışında olması gerekir ancak hepimiz biliyoruz ki parti yine PKK’nın sözcülüğünü yapacak. Ancak bir farkla, partinin artık PKK için hendek kazdırabileceği iş makineleri yok. Partinin artık bomba döşeyerek güvenlik güçlerine süreceği kamyonları yok. Kısaca partinin artık belediye imkânlarını PKK’nın hizmetine sunması mümkün değil çünkü bu belediyeler partinin elinden kayyum atamaları suretiyle alındı. Ancak biliyoruz ki partinin bölgede 7 Haziran 2015 seçimlerinde zirve yapan, o günden bugüne kısmen eriyen, ancak halen daha büyük bir seçmen kitlesi de var. Dolayısıyla parti Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde geçen yerel seçimlerde kazandığı kimi belediyeleri kaybetse de bir kısmını tekrar kazanacaktır. İşte o günden sonra ortaya konacak politikalar çok önemli olacak. Çünkü HDP, şu an halihazırda sinyallerini verdiği üzere, 2015 yazındaki politikalarını belediyelerde uygulamaya koymaya kalkarsa bu belediyelerin akıbeti farklı olmayacak. Hatta belki daha da ciddi, komple parti teşkilatını yaptırımlarla yüz yüze bıraktıracak bir yola girilecek. Her ne kadar HDP’nin değişeceğine dair bir işaret göremesek de farklı bir senaryo için tek umut yine bu değişim senaryosu. Türkiye 1990’ların Türkiye’si değil, HDP de bu yeni Türkiye’ye uyum sağlamalı.

[Star, 9 Aralık 2018].