Mart yerel seçimlerinin yaklaşmasıyla Suriyeli göçmenler konusu tekrar gündeme girmeye başladı. Muhalefet "Suriyeli göçmenler" konusunu siyasi malzemeye dönüştürerek mayınlı bir araziye girmektedir. Türk vatandaşlarının ihmal edildiği, imkanların Suriyelilere harcandığı ve "Suriyelilerin farklılıkları" kullanılan malzemelerdir. Muhalefet Suriyelileri etiketleyerek, dışlayarak ve ötekileştirerek acziyetini itiraf etmektedir.
Suriyeli göçmen karşıtlığı üzerinden yapılan muhalefetin Türk toplumunun kimyasını bozmak gibi büyük riskleri bulunmaktadır. Osmanlı bakiyesi olan Türk toplumunun büyük bir kısmı göçmenlerden oluşmaktadır. Türk toplumu, imparatorluk geçmişinin doğal sonucu olarak göçmenlerin çocuklarıdır. Türk toplumunda, Anadolu'da yaygın olan tavır "kapsayıcılıktır." Avrupa ve Amerika'da görülen "dışlayıcı" ve "ötekileştirici" tavır yaygınlaşmaya başladığında ortaya çok büyük sosyal ve ekonomik maliyetler çıkar. Çok farklı güvenlik sorunları ile yüz yüze kalırız. Bu kimya bozulduğunda Türkiyeistenmeyen çok farklı noktalara gidebilir. "Önce gelen göçmenlerin" sonra gelen göçmenleri hoş karşılamamaları da çok sık karşılaşılan bir tavırdır. Fakat bu tepki ve hoşnutsuzluğun siyasi muhalefet malzemesi olarak bir "tavır ve karaktere" dönüştürülmesi "genetik bir bozulmaya" yol açabilir.
Göç artık evrensel bir olgudur. Teknolojiye dayalı olarak değişimin hızının çok fazla arttığı bir ortamda kaos, öngörülemezlik ve istikrarsızlık artmaktadır. Bundan dolayı tarihtekinden farklı olan yeni dinamik unsurlarla göç meselesi evrensel bir konu olmuştur. Siyasal ve ekonomik istikrarın sağlanamadığı coğrafyalardan gelişmiş bölgelere göç olmaktadır. Diğer bir ifadeyle "adil bir dünya düzeninin" oluşturulamadığı veya acıların çok arttığı bir dünyada göç kaçınılmaz olmaktadır.
Göç öncelikle insani bir dramdır. Göç insanoğlunun çektiği yokluklar ve acılardan ortaya çıkmaktadır. Bundan dolayı insani bir tavırla karşılanmak durumundadır. Türkiye de bunu yapmıştır. Canlarını, evlatlarını, mallarını ve tüm kazanımlarını kaybeden insanlara kapılarını açmıştır.
Türkiye'ye Suriyeli göçü ise Suriye'de başlayan iç savaşın bir sonucudur. Türkiye insani bir tavır ve komşuluk gereği savaşın ilk yıllarında "açık kapı politikası" uygulamıştır. Osmanlı tarihi boyunca ortak tarihi yaşanmışlık da Türkiye'nin bu tavrını ayrıca desteklemiştir. Bugün ise 3,5 milyonu aşan Suriyeli göçmen Türkiye'de yaşamaktadır. Türkiye'nin bu kadar büyük bir nüfusu 8 senedir ciddi bir sorun çıkmadan kucaklayabilmesi büyük bir başarıdır.
Türkiye için Suriye ve Suriyeliler konusu öncelikli olarak bir güvenlik meselesidir. Türkiye on yıllar boyunca yaşadığı PKK-PYD ve türevlerinden kaynaklanan terör belasının Suriye'de istikrar ve güvenliğin oluşmasıyla çok yakından ilgili olduğunun farkındadır. Suriye'nin Kuzeyini terör unsurlarından arındıramadığı müddetçe, Türkiye terörle etkili bir şekilde mücadele edemez. Yaşanan tecrübe de bunu desteklemektedir. Dolayısıyla Türkiye'nin Suriye konusunda tarafsız olma lüksü yoktur. Küresel rekabetin arttığı, ekonomik savaşların açıktan yapıldığı bir bağlamda hiçbir devlet otoritesinin bulunmadığı Suriye sınırı, manipüle edilebilecek yumuşak bir karın olur. Yaşadığı tecrübelerden sonra Türkiye buna müsaade edemez.
Türkiye geldiği noktada ise Fırat'ın doğusunu da terör örgütlerinden temizleyip dost Suriyelilerden oluşan yerel yönetimler inşa etmek hedefindedir. Türkiye'ye gelen Suriyeliler de bu bölgelere zaman içerisinde yerleştirilecektir. Türkiye'nin orta ve uzun vadeli hedefleri bakımından Suriye'nin kuzeyi güvenli bir bölgeye dönüşmek durumundadır.
Bu süreçte sorunlar ortaya çıkmaktadır. Bu son derece doğaldır. Bu sorunlar aynı zamanda evrenseldir. Göç olgusunu yaşayan tüm ülkelerde gözlemlenmektedir. Dünya örneklerinde olduğu gibi Suriyelilerin bir kısmı ülkemizde kalacaktır.
İlk sorun hukuki alt yapının oluşturulmasıdır. Türkiye bu konuda belli adımları atmıştır. Fakat ileri adımlara halen ihtiyaç vardır.
İkinci büyük sorun dil bariyeridir. Suriyelilere Türkçeyi öğretecek mekanizmaların inşası önemlidir. Okul çağındaki çocuklar Geçici Eğitim Merkezlerinden devlet okullarına aktarılmaktadır. Devlet okullarında çocuklar Türkçe öğrenmektedirler. Bu noktada "kapsayıcı tavrın" geliştirilmesi açısından öğretmen ve okul yöneticilerine destek verilmesi önemlidir. Yaşları ilerlemiş Suriyeli gençlerin Türkçe öğrenmesi için özel politikalara da ihtiyaç bulunmaktadır.
Eğitim kapsamına girmeyen Suriyelilere Türkçenin öğretilmesi için de mekanizmaların kurulması önemlidir. Suriyelilerin eğitimine yapılan yatırım Türkiye'nin yumuşak gücüne yapılan yatırımdır. Ticari, siyasi, sosyal ve kültürel ilişkilerin geliştirilmesinde bu insan kaynağı hayati rol oynar. Dünya örnekleri bunu göstermektedir. Almanya'ya göç eden Türkler bunun en güzel örneğidir.
Türkiye'nin iskan politikaları üzerine odaklaşması faydalı olur. Ülke içinde insan kaynağı ihtiyacı olan illere ve sektörlere dağılımının etkili yapılabilmesi sorunların çözümüne katkı sağlar. Suriye'ye geri dönüşe yönelik iskan politikasına da ayrıca hazırlık yapılması gerekmektedir. Ekonomik çatışma alanlarının düzenlenmesinde iskan politikaları bir imkan sunmaktadır.
Türk ile Suriye toplumu arasında kültürel ve yaşam alışkanlıkları farkları bulunmaktadır. Aynı dine mensup olunmasına rağmen bu gayet doğaldır. Bu noktada Osmanlı imparatorluk tecrübesinin getirdiği zenginlikleri de hatırda tutarak kapsayıcı ve hoşgörülü tavrın güçlendirilmesi faydalıdır. Bu sorunun çözümü ise yerel aktörlerdedir. Belediyeler, okullar, üniversiteler, yerel STK'lar ve muhtarlar tanışmayı ve sosyalleşmeyi mümkün kılacak yeni uygulamalar üretmek ve bunları yaygınlaştırmak durumundadır. Türkiye'de bazı okullarda uygulanan kardeş aile, ev sahibi aile, mahallelerdeki sosyal etkinlikler bunların güzel örnekleridir.
Ayrıca Türkiye'nin Suriyeliler konusundaki başarıları ve gayretleri başta Avrupa ülkeleri olmak üzere tüm dünyaya iyi anlatılmalıdır. Bu noktada oluşabilecek olumsuz sonuçlardan doğrudan etkilenecek olanlar Avrupa ülkeleridir.
[Fikriyat, 10 Ocak 2019].