Muhalefetin, eskisi, yenisi, yeni kurulanı, yolda olanı, hepsi birden parlamenter sisteme geri dönmekten bahsediyorlar. Parlamenter sistemin faziletlerinden, cumhurbaşkanlığı sisteminin tehlikelerinden dem vuruyorlar.
Ama yine hepsi birden, sistemin ortaya çıkardığı yeni siyasi alanın kendilerince “nimetlerinden” yararlanmaya çalışıyorlar.
Siyaset tasavvurlarını, gelecek planlarını, parti programlarını, siyasette var olma mücadelelerini tamamen yeni sistem üzerine kurguluyorlar.
Yeni sistemle birlikte parlamentonun öneminin azaldığından şikâyet ediyorlar. Ancak, hiçbiri seçimlerde daha çok milletvekili sayısına ulaşarak parlamentoda güçlü olmaya dönük bir siyaset üretemiyorlar.
Hatta hazır mevcut milletvekillerini de yeni kurulan partilere “ödünç” vermeyi teklif ediyorlar.
İyi Parti kurulduğunda, Meral Akşener, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’ndan 15 milletvekili “ödünç” istemiş ve bu istediği de hemen karşılanmıştı.
Ödünç verilen milletvekilleri de “ağlayarak” transferi kabul etmek zorunda kaldıklarını açıklamışlardı.
Akşener, şimdi aynı yöntemi yeni kurulan partilere teklif ediyor. “Yeni partilerden birinin genel başkanı sizden 20 milletvekili isterse, verir misiniz?” sorusuna, “Biz böyle bir yoldan geçtiğimiz için elbette evet derim” diye cevap veriyor. “Ödünç milletvekilliği”ni siyasetin yeni “prensibi” olarak görüyor: “Bunu Sayın Kılıçdaroğlu’ndan nasıl gidip istediysem benden de Sayın Babacan veya Davutoğlu böyle bir talepte bulunduğu zaman elbette evet derim. Prensip olarak evet derim. Kamuoyu nasıl karşılar onu bilmiyorum. Siz bir şey talep edip karşılık aldıysanız benzer bir durumda olan başka bir yapıya da onu yapmak zorundasınız. Prensip bu.”
Bu yeni prensipte, milletvekillerinin iradesi hiç dikkate alınmadığı gibi, “kamuoyu nasıl karşılar onu bilmiyorum” denilerek de halkın iradesinin çok da önemli olmadığı görüntüsü veriliyor.
Ödünç milletvekilliği meselesi de gösteriyor ki, muhalefet için yasama seçimleri, parti ilkeleri, millî iradenin parlamentoya tam yansıması gibi hususlar öncelik oluşturmuyor.
Öncelik, ittifak siyaseti üzerinden siyasal alanda var olmak, yüzde birlik oy oranlarına bile ulaşsalar Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kilit rol oynamak…
Şimdiden 2023 seçimleri için ince hesaplar içindeler. En büyük korkuları, 24 Haziran seçimlerinde olduğu gibi, bir “çatı aday” üzerinde ittifak edemeyecekleri siyasal bir atmosferin oluşması.
Bundan dolayı da, bir taraftan yeni kurulan ya da kurulacak partileri şimdiden yörüngelerine almak için her türlü desteği veriyorlar. Diğer taraftan da, “çatı aday” konusunda oyunbozanlık yapabilecek siyasetçileri “değersizleştirmeye” çalışıyorlar.
Muharrem İnce’ye yönelik kurulan kumpasın esas amaçlarından biri, şimdiden cumhurbaşkanlığına adaylığını açıklamış olmasıydı. Çünkü şimdiden adaylığını açıklamış olması, dizayn siyaseti açısından sorun teşkil etmekteydi.
Hatırlanacağı gibi, Muharrem İnce, CHP’nin genel başkanı olan kişinin aynı zamanda Cumhurbaşkanlığına aday olması gerektiğini uzun süreden bu yana dile getiriyor. Dolayısıyla hem adaylığını açıklaması, hem de da bu söylemi “çatı aday” plancılarının hayallerini suya düşürmekteydi.
Bundan sonraki süreçte, 2023 seçimlerine kadar muhalefetin siyasette tek bir hedefi var: O da mevcut Millet İttifakı’nı bir arada tutarak, yeni kurulan ya da kurulacak partileri de bu ittifaka dâhil etmek… Ve bu ittifaklar üzerinden, Erdoğan’ın karşısına bir “çatı aday”la çıkmak…
Bu çerçeveden bakıldığında, gelecek planını, parti programını ve siyasette var olma mücadelesini yeni sisteme göre kurgulayıp, parlamenter sisteme dönmekten bahsetmenin bir gerçekliği de yok, sahiciliği de…
[Türkiye, 14 Aralık 2019].