AK Parti’den ayrılanlar iki yeni parti kurdu. Ayrılmalarının ardından şu ana kadar, “Erdoğan, ailesi ve çevresi”nden başka bir konuda eleştiri yaptıklarını görmedik.
Siyaseti sadece bu konular üzerinden yapacaklardıysa yeni parti kurmalarına hiç gerek yoktu. Aynı eleştirileri zaten CHP ve diğer muhalefet partileri, aksatmadan nöbetleşe ve bazen de vardiya sistemine dayanan saldırılarla yapıyorlardı. Mevcut muhalefet partilerinin birinin içine dâhil olarak, eleştiri korosunu biraz daha zenginleştirebilirlerdi.
Yeni kurulan partiler, bugüne kadar muhalefetin AK Parti ve Erdoğan için yaptığı her eleştiriyi sahiplendiler. Var olanın üzerine yeni bir eleştiri getirme ihtiyacı bile duymadılar. Peşine takılma siyaseti ile CHP destekli bir yol haritası üzerinden mevzi kazanmaya çalışıyorlar.
Muhalefet partileri ve çevreleri ile ayrıştıkları tek bir konu var. O da AK Parti’nin 2013 öncesi ve sonrasının nasıl ve hangi açıdan eleştirileceği ile ilgili. Millet İttifakı partileri eleştiride dönemleştirme yapmak istemiyor. Yeni kurulan partiler ise “bizim AK Parti’de bulunduğumuz dönemin üzerine fazla gitmeyin ve bu konuda bizden öz eleştiri istemeyin” diyorlar.
Yine kendilerinin içinde yer aldığı AK Parti döneminin başarılarını sahiplenirken, yanlışlarını Erdoğan’ın üzerine yıkmaya çalışıyorlar. Önceki siyasi hayatları ile ilgili eleştirel bir soru geldiğinde, “biz kapalı toplantılarda alınan kararlara iştirak etmedik, meselenin doğrusu ile ilgili tavsiye verdik” diyorlar.
Neyse, sözü yormadan esas konumuz olan cevaplanması gereken sorulara geçelim.
Önce soruların iyi anlaşılması bakımından yeni kurulan partilerin siyasetçilerinin de itiraz edemeyeceği bir tespitle başlayalım. İtiraz konusunda açık yer bırakmamak için 2002 ve 2013 arası parantezini de merkeze alalım.
2013 öncesinde AK Parti özgürlükleri genişletti. Vesayet kurumları ile mücadele ederek siyasi alanın sınırlarını demokratikleşme lehine büyüttü. Ekonomik ve toplumsal refahı artırdı. Türkiye’deki dezavantajlı toplumsal kesimlerin en genel anlamda haklarını sağlama bağlamında önemli adımlar attı. Ve hatta uluslararası çevrelerle de iyi geçindi.
Bu tespitin ardından, geçen yıl bu köşede bazılarını başka bir vesile ile dile getirdiğim, cevap verilmesi gereken sorular şunlar:
AK Parti iktidarı, 2002’den itibaren zorlu bir mücadele ile özgürlükleri genişletirken, ekonomik kalkınma ve refahı artırmak için var gücüyle çalışırken, uzun yıllardır birikmiş, ertelenmiş hatta kangren hâline dönmüş sorunları çözmek için; çözüm süreci, Alevi açılımı, gayrimüslim azınlıkların haklarının verilmesi vb. konularda, daha fazla demokrasi ve daha fazla insan hakları söylemi ile hareket ederek, siyasi risk alırken; ne oldu da demokrasi dışı yollarla, içeriden ve dışarıdan koordineli olarak hareket eden yapılar bir anda hükûmete operasyon çekmeye başladı?
Meselenin daha iyi anlaşılabilmesi için birkaç soru daha ekleyebiliriz.
Her şey yolunda giderken ne oldu da; Türkiye’ye diz çöktürebilmek için emniyet, yargı ve ordu gibi güvenlik kurumlarına operasyon çekilerek devletin kurumsal yapısı çökertilmeye çalışıldı?
Biraz daha somutlaştırırsak…
Türkiye’de hak ve özgürlükler konusunda önemli demokratikleşme adımları atılırken, niçin bir anda Gezi Parkı şiddet eylemleri başladı? Ardından; MİT tırları kumpası, 17-25 Aralık FETÖ’cü yargı ve emniyet darbe girişimi, 6-7 Ekim Olayları, çözüm sürecini bitiren hendek ve çukur terörü ve en nihayetinde 15 Temmuz FETÖ’cü darbe ve işgal girişimi yaşandı?
Yeni kurulan partilerin; 2013 öncesi ve sonrası parantezi üzerinden kendi durdukları yeri meşrulaştırmak için birtakım açıklamalar yaparken, önce bu sorulara sahici cevaplar vermeleri gerekiyor.
En azından devletin kurumsal kapasitesini çökertmeye ve ardından işgal etmeye dönük MİT tırları kumpası, 17-25 Aralık FETÖ’cü yargı ve emniyete darbe girişimi, 6-7 Ekim Olayları, çözüm sürecini bitiren hendek ve çukur terörü ve en nihayetinde 15 Temmuz FETÖ’cü darbe ve işgal girişimini etkisiz hâle getirmek ve devleti ayakta tutmak için kendilerinin nasıl bir mücadele stratejisi ve siyaset tarzı önerdiklerini gerçekten bilmek istiyoruz.
[Türkiye, 2 Haziran 2020].