“Paylaşılmış hakikatin uzantısı olmayan iki insan ilişkisi ya saçmadır yahut bozucu ve yıkıcıdır” der İsmet Özel.
Sert, radikal yahut dışlayıcı bulabilirsiniz bu cümleyi.
Ama ne yalan söyleyeyim, yaşadığımız gerçekliği çok iyi özetliyor.
Keşke özetlemese, keşke yazıldığı tarihe ait bir cümle olarak kalsaydı.
Söz konusu cümle, Özel'in Zor Zamanda Konuşmak kitabından.
Zor, sahiden de.
Hem zaman zor, hem de onun içinde konuşmaya çalışmak.
Bir sövgü, yergi ve telin kültürüne icbar ediliyoruz.
***
Yeni bir fanatizm kültürü çıkıyor karşımıza.
Ve evet, dinsel bir söylemle meşrulaştırılmaya çalışılan bir fanatizm bu.
Mikro düzeyde, gündelik yaşam alanlarında kendisini göstermeye başlayan bir fanatizm.
Karşımızda tam anlamıyla bir söylemsel şiddet ortamı var.
Bu ortamın en büyük ortağı ise, ne yazık ki kendisini uzun yıllar hoşgörü ve diyalog kavramlarıyla anlatan bir hareketin medya yüzleri.
Sistematik bir tarzda “Gülen medyası”nda ve “sosyal medya”da yürüyen sosyo-politik ötekileştirme faaliyetleri fanatizmi körüklüyor.
Fanatizm bir “bağlanma türü” ve bu bağlanma türünde “ahlaki adanmışlık” son derece merkezi bir yer işgal ediyor.
Peki, bir davaya, bir düşünceye, bir organizasyona bağlılıkla fanatizm arasında hiçbir fark yok mu?
Var elbette.
Sorun bağlanmadan çok bağımlılıktan, bir başka deyişle bağlılığın biçiminden kaynaklanıyor.
Fanatizm dediğimiz olgunun temeli tahammülsüzlük.
Tahammülsüzlük, günümüzün neredeyse egemen değeri halini alan bencillikle birleşince, fanatizmin dozu daha da şiddetleniyor.
***
İnsanlar, pazar şartlarında maksimum kâr elde etmenin yollarını arıyorlarken, daha da tahammülsüzleşiyorlar.
Hele ki bu, pazar şartlarında maksimum kâr elde etmeye çalışan bir toplumsal organizasyonsa.
Diyebilirsiniz ki, her toplumsal / siyasi hareketin, sosyolojik cemaatin fanatikleri vardır.
Fakat yeni fanatizmin ayırt edici hususiyeti şudur: Bertrand Russell'ın bir “entelektüel defo”olarak gördüğü fanatizmin kaynağında bizatihi hareketin elitleri ve aydınları yer almaktadır.
Bu yönüyle hareketin “adanmış aydınlar”ı için fanatizm bir “entelektüel defo” değil, bir ayakta kalma yöntemidir.
Eski dönemde endoktrinasyonun ana umdelerini üreten adanmış aydınlar artık doğrudan fanatizmin ilkelerini üretmeye başlamışlardır.
Bir başka deyişle pazar şartlarında maksimum kâr elde etmenin ve siyasal alana hükmetmenin derdine düşen toplumsal organizasyonların ilk önce elitleri fanatikleşmekte, fanatizmin kaynağına dönüşmektedir.
Bu yönüyle fanatizm doğrudan mesajın kendisi haline gelmektedir.
Sadece bir örnek.
Zaman gazetesinden tanıdığımız bir iktisat profesörü. Hakkında yüzlerce ciltlik literatür olan “siyasal İslam” konusunda bakın ne yazıyor: “Köylü, kıro, aç gözlü, dünya görmemiş, sonradan görmüş, kadınsız, cinsel tatminsiz siyasal İslamcılığın…”
Fanatizmin iki önemli dayanağı vardır.
Birincisi “mutlak bilgiye sahip olunduğu fikri”.
İkincisi ise “dış düşman”ın varlığı.
Mutlak bilgiye sahipler.
Dış düşman da belli.
O zaman yaşasın yeni fanatizm!
[3 Mart 2014, Akşam]