15 Temmuz’un üzerinden geçen bir yıllık süre boyunca darbe girişiminin faili FETÖ’ye karşı devlet ve toplum katında yoğun bir mücadele yürütüldü. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğinde ağırlıklı olarak siyaset ve bürokrasinin yürüttüğü bu mücadelede genel olarak milletin ve sivil toplumun devletin yanında olduğunu gördük. Ancak FETÖ’ye karşı yürütülecek mücadele ve 15 Temmuz darbe girişiminin faillerinin tam olarak açığa çıkarılıp cezalandırılması konusunda asıl görevin yargıya ait olduğunda şüphe yok. Yargının hem darbe girişimi öncesinde hem de sonrasında tüm sorunlarına rağmen bu görev için yoğun çaba harcadığını ve süreci başarılı bir şekilde yürüttüğünü söylemek gerek.
YARGI ÇOK HIZLI DAVRANDI
Yargı kurumu 15 Temmuz darbe girişimine en erken ve etkili cevap veren devlet organlarından biriydi. 15 Temmuz gecesi savcılıklar ve mahkemeler belki de bazı emniyet ve ordu birimlerinden dahi önce harekete geçmişti. İstanbul ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılıkları henüz darbenin ilk saatlerinde soruşturma başlatmış ve darbeciler hakkında gözaltı kararları almışlardı. Yüksek Mahkemeler ve HSYK darbeye karşı net açıklamalar yapmış ve başta FETÖ mensuplarının yargıdan arındırılması olmak üzere gerekli işlemlere başlamışlardı. Yargının bu hızlı ve etkili mücadelesinin sebebi, yargı mensuplarının FETÖ tehdidini kurum içerisinde devletin birçok organından ve toplum kesiminden çok daha önce fark etmesi ve siyasi farklılıkları bir kenara bırakarak “Yargıda Birlik Platformu/Derneği” adı altında FETÖ’ye karşı birleşmeleriydi. Nitekim bu öngörü ve birlik sayesinde 2014 yılında HSYK seçimlerini kıl payı bir farkla FETÖ mensupları kaybetmiş, farklı siyasi görüşlere mensup yargı mensuplarından oluşan çoğulcu bir HSYK oluşmuş ve sonuçta yargı, örgütün elinden kurtarılmıştı.
Yargı diğer tüm devlet kurumları gibi darbe sonrası FETÖ’ye karşı yoğun bir mücadeleye girmenin ötesinde, darbe öncesinde de FETÖ ile etkin mücadele eden az sayıda kurumdan biriydi. Ancak başta FETÖ’nün bir takım yapısal özellikleri olmak üzere birçok sebep bu mücadeleyi zorlaştırıyor. Bu örgütün gizlilik ve takiyyeyi temel çalışma prensibi haline getirmesi, devamlı başka kılıklara girerek karşımıza çıkması, başkalarının arkasına saklanarak hasımlarına ateş etmesi, uzun yıllar boyunca dini bir cemaat olarak eğitim ve din hizmetleri alanındaki faaliyetleriyle paralel devlet yapılanmasını gizlemesi yargının mücadelesine engeller çıkarıyor. FETÖ ve darbe ile mücadeledeki bir diğer sorun alanı da, darbe girişimi sonrası ihraç edilen FETÖ mensupları sebebiyle yargıda oluşan boşluklar ve iş yükü artışlarıdır. Bu süreçte mevcut hâkim ve savcıların üçte birinden fazlasını oluşturan 4238 hâkim ve savcı ihraç edildi. Adalet Bakanlığı bu açığı kapatmak amacıyla staj aşamasındaki hâkim adaylarının atamasını yaptı ve yeni alımlara başladı. Ancak bir kariyer mesleği olan yargıda tecrübeli hâkim ve savcı sayısı azalmış oldu. Bütün bu sorunlara rağmen yargı insanüstü bir çaba ve fedakârlıkla FETÖ ve darbe girişimi soruşturmalarını ve davalarını yürütüyor.
DAVALARIN BİLANÇOSU
Devam eden soruşturmalar ve davalar iki ayrı koldan FETÖ/PDY davaları ve darbe davaları şeklinde yürütülüyor. FETÖ/PDY hakkındaki soruşturma ve davalar, darbe girişiminden çok önce başlamış ve 1 Kasım 2015 seçimlerinden sonra hızlanmıştı.
15 Temmuz’dan kısa süre önce Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan ve kamuoyunda “FETÖ Çatı İddianamesi” olarak anılan iddianame 6 Haziran 2016 tarihinde hazırlanmıştı. Bu iddianame hem kendisinden sonraki birçok iddianameye kaynaklık etmiş hem de Anayasa Mahkemesi dâhil birçok yüksek mahkemenin kararlarında yer bulmuştur. Hâlihazırda neredeyse bütün illerde ve ilçelerde FETÖ/PDY hakkında açılmış davalar ve soruşturmalar devam ediyor. Adalet Bakanlığı’nın 17 Temmuz 2017 tarihinde en son açıkladığı verilere göre, darbe teşebbüsü ve FETÖ örgüt üyeliğiyle ilgili yürüyen soruşturmalarda 168 bin 977 kişi hakkında adli işlem yapılmış. Bunlardan 50 bin 425 kişi halen tutuklu ve 48 bin 477 kişi adli kontrol kararıyla serbest bırakılmış. 8 bin 594 kişi ise önce tutuklanmış ve daha sonra adli kontrolle serbest bırakılmış. Geriye kalan kişiler için ise herhangi bir işlem yapılmamış. Tutuklu olarak yargılanan kişilerin önemli bir kısmı asker, polis ve hâkim/savcı gibi kamu görevlilerinden oluşuyor. Son olarak 8 binden fazla kişi hakkında yakalama kararı bulunduğunu yani bu kişilerin kaçak durumda olduğunu biliyoruz.
FETÖ aleyhine açılmış örgüt üyeliği ve yöneticiliği suçlamalarını içeren davaların, darbe girişimi öncesinden başlamış olmasının da etkisiyle sonuçlanmaya başladığını, içtihatlar oluştuğunu, Yargıtay aşamasını tamamlayarak kesinleştiğini görüyoruz. Adalet Bakanlığı verilerine göre, FETÖ üyeliği gerekçesiyle açılan davalardan 1052’si sonuçlanmış, 857’sinde mahkûmiyet ve 195’inde beraat kararı verilmiş. Bu dosyalardan 18’i İstinaf’ta (Bölge Adliye Mahkemeleri’nde) onanmış 7’si ise bozulmuştur. Bu veriler yargı sürecinin hızlı bir şekilde ilerlediğini ve sonuçlandığını gösteriyor.
Yargıtay’ın da FETÖ davalarına ilişkin çeşitli kararları ve içtihatları oluşmaya başladı. Yargıtay 16. Ceza Dairesinin, paralel yapı soruşturması kapsamındaki tutukluları tahliye eden eski hâkimler Metin Özçelik ve Mustafa Başer’i silahlı terör örgütü üyeliğinden ilk derece mahkemesi olarak yargıladığı dava 24 Nisan 2017 tarihinde sonuçlandı ve sanıklar örgüt üyeliği ve görevi kötüye kullanma suçlarından 10’ar yıl hapse mahkûm edildi. 16 Haziran tarihinde açıklanan gerekçede Yargıtay, ByLock’un delil niteliğini tartışmış, sadece örgüt üyelerinin bir kısmının kullanımına sunulan bu ağa örgüt talimatı ile üye olunduğunu ve bu sebeple gizli haberleşme amacıyla kullanıldığının tespiti halinde örgüt üyeliğine delil olacağına karar vermişti. Yargıtay’ın bu kararı diğer mahkemeler için yol gösterici olacak ve bir takım tereddütleri gidererek yargı süreçlerinin hızlanmasını sağlayacaktır. Nitekim bu karardan kısa süre sonra, Anayasa Mahkemesi 20 Haziran tarihinde bireysel başvuru üzerine verdiği kararda Yargıtay’ın ByLock tespitlerine yer vermiştir.
DAVALARINDA SON DURUM
FETÖ/PDY üyeliği ve yöneticiliği gibi suçlar için açılmış bu davaların yanında doğrudan 15 Temmuz darbe girişimi hakkında yürütülen çok sayıda soruşturma ve kovuşturma (dava) söz konusu. Adalet Bakanlığı’nın son verilerine göre, “fiili darbe” ve “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme” suçlarına ilişkin olarak savcılıklar nezdinde halen devam eden 2143 soruşturmada 16377 şüpheli varken, iddianamesi kabul edilmiş 926 davada 16961 kişi sanık olarak yargılanıyor. Ankara ve İstanbul başta olmak üzere Malatya, Diyarbakır, Sakarya, Kars, Ardahan, Edirne, Kocaeli, Manisa, Isparta Siirt ve Şırnak gibi çok sayıda şehirde her bir olay için ayrı ayrı darbe soruşturmaları ve davaları açılmıştır.
Darbe girişimine ve 15 Temmuz günü işlenen suçlara özel davaların en önemlisi, Ankara’da Genelkurmay Karargâhı’ndaki eylemlere ilişkin, arasında sözde Yurtta Sulh Konseyi üyelerinin de yer aldığı 221 kişinin yargılandığı “Darbe Çatı Davası’dır. Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen dava 22 Mayıs 2017 tarihinde başlamış, sanıkların bir kısmının savunmaları alınmış ve duruşmalara ara verilmişti. Ağustos ayında devam edecek duruşmalarda savunmaların tamamlanması planlanıyor. Bunun yanında darbenin merkezi olan Akıncı Üssü’nde yaşananlara ilişkin dava, Cumhurbaşkanına suikast girişimiyle ilgili Muğla’da yürütülen dava, İstanbul’daki darbe çatı davası öne çıkan diğer davalardır. Akıncı Üssü davası 1 Ağustos’ta başlayacak diğerlerinin duruşmaları ise halen devam ediyor. Ayrıca Ankara ve İstanbul’da darbe günü işlenen suçların her birisi için onlarca dava açılmıştır.
BERAAT DE VAR MÜEBBET DE
Darbe davalarında sonuçlananlar ve hatta temyiz aşamasında Yargıtay tarafından onanmak suretiyle kesinleşenler de oldu. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Fahri Kasırga’nın darbe günü alıkonulması ile ilgili dava sonuçlandı ve ilk derece mahkemesinde sanıkların büyük kısmına müebbet ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezaları verildi. Erzurum’da darbe girişimine ilişkin yargılanan ve örgütün sözde “Erzurum Sıkıyönetim Komutanı” olan Albay Murat Koçak ile sıkıyönetim komutanları atama listesinde ismi bulunan Kurmay Binbaşı Murat Yılmaz’a verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezaları Yargıtay 16. Ceza Dairesi tarafından onandı. Yargıtay’ın bu kararı darbe davalarında verilen ve kesinleşen ilk karar oldu. Buna karşılık Adıyaman İl Jandarma Asayiş Müdürü Yarbay Gurbet Keskin hakkında 27 Mayıs’ta verilen beraat kararı, 15 Temmuz darbe davalarının ilk beraat kararı olarak kayda geçmiştir. Benzer şekilde İstanbul Valiliğindeki askerlere yardım için giden bir astsubay ve 23 erin yargılandığı davada, eski Astsubay Yusuf Yıldız cezalandırılırken erlerin tamamı beraat etmiştir. FETÖ ve darbe davalarında insanların soyut gerekçeler üzerinden topluca cezalandırıldığı gibi iddialar ileri sürülse de, yukarıda verilen istatistikler ve örnekler çok sayıda takipsizlik, tutuksuz yargılama ve beraat kararlarının verildiğini gösteriyor.
Darbe davalarına ilişkin iddianamelerin ve kararların FETÖ’nün genel yapısı ve TSK’daki örgütlenmesini açık bir şekilde ortaya koyduğunu, darbe hazırlıklarından başlamak üzere darbe girişiminin gelişim sürecini ve bu süreçte yer alan failler ile bu faillerin işledikleri suçları önemli oranda açığa çıkardığını söylemek gerek. Darbe girişimi doğrudan FETÖ mensubu siviller ve askerler tarafından Fetullah Gülen’in talimatları ile hazırlanmış ve icra edilmiştir. Şüphesiz sürece ilişkin hala açığa çıkmamış hususlar söz konusu olabilir. Bunun en önemli sebebi FETÖ’nün TSK’daki hücre tipi yapılanmasının son derece gizli oluşudur. Ayrıca, darbe girişiminde bir takım istihbari ve idari hatalar olmuştur, ancak iddianamelerde ve yargı kararlarında CHP’nin kontrollü darbe iddiasını destekleyecek bir veri yoktur.
15 Temmuz darbe girişimi üzerinden uzun zaman geçmemesi ve darbecilerin işledikleri suçların toplum hafızasında hala çok taze olması yargı süreçlerini etkileyebiliyor. Mahkemeler darbe davalarında şehit ve gazi yakınları başta olmak üzere bütün toplumun psikolojini gözetmek durumunda kalıyor. Sanıkların ve dışarıdaki FETÖ mensuplarının da, yargı süreçlerindeki açıklamaları ve davranışları ile toplumun sinir uçlarına dokundukları görülüyor. Sanıkların duruşmaları izleyen şehit ve gazi yakınlarına sataşmaları, duruşmalara getirilişleri sırasındaki davranışları, en açık delillerle tespit edilmiş gerçekleri insan aklıyla alay edercesine inkâr etmeleri ve yalan söylemeleri az rastlanan durumlar değil. Ancak bütün bunlara rağmen, mahkemeler soğukkanlı bir şekilde hem iç hukuk hem de tarafı olduğumuz uluslararası hukukun gerektirdiği adil yargılanma hakkı ve savunma hakkını ihlal etmeden etkili ve hızlı bir şekilde yargılamaya devam ediyor. Sanıkların bilinçli bir şekilde, hâkim ve savcıları ileride bu yargılamaların üzerine gölge düşürecek hatalara sevk etmeye çalıştığını ve AİHM’de ileri sürebilecekleri deliller toplama amacı taşıdıklarını görüyoruz. Bu sebeple toplum olarak yargılama sürecinde sabırlı olmak, yargıya güvenmek ve davaların hukuka uygun bir şekilde sonuçlanmasını beklemek durumundayız.
OHAL İŞLEMLERİ KOMİSYONU
OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu 17 Temmuz pazartesi günü başvuruları almaya başladı. Komisyonunun kurulması 23 Ocak 2017 tarihinde kabul edilen 685 sayılı KHK ile kararlaştırılmıştı. Üst düzey bürokratlar ve hâkimler arasından seçilen komisyon üyeleri 16 Mayıs tarihinde belli oldu. Komisyon başkanlığına Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı hâkim Selahaddin Menteş seçildi. KHK’ya ve daha sonra yayınlanan çalışma esaslarına ilişkin tebliğe göre, komisyon iki yıl boyunca çalışacak ve gerekli görülmesi durumunda bu süre uzatılacak. Komisyona başvuru süresi, komisyonun başvuruları almaya başladığı 17 Temmuz 2017 tarihinden itibaren veya kişi hakkında bu tarihten sonra işlem yapılmışsa o işlemin yapıldığı tarihten itibaren altmış gündür. Komisyon ihtiyaç duyduğu her türlü bilgi ve belgeyi ilgili kurumlardan isteyebilir ve kararlarını dosya üzerinden verir. Komisyonun kararları gecikmeksizin ilgili devlet kurumları tarafından yerine getirilir. Komisyon kararlarına karşı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenecek Ankara idare mahkemelerinde iptal davası açılabilir.
Komisyonun kurulması olağanüstü hal işlemleri için hem idari hem de yargısal başvuru yollarını açmıştır. OHAL kanun hükmünde kararnamesi ile yapılan işlemlerle ilgili temel sorun, bunlara karşı herhangi bir itiraz imkânının olmaması ve yargı denetimi dışında olmalarıydı. Komisyonun kurulması ile bu işlemlere karşı itiraz ve idari denetim yolu açılmış oldu. OHAL sürecinde FETÖ ile mücadele sırasında zaman zaman mağduriyet iddiaları dile getirilmiş, sürecin kişisel ya da siyasi hesapların görülmesi amacıyla kullanıldığı iddia edilmişti. Komisyon sayesinde bu tür iddialar ve talepler incelenmiş olacaktır. Merkezi bir komisyon yerine her kurumun kendi içerisinde alınan kararları denetlemesi önerilse de, bu komisyon ile uygulama birliği sağlanacaktır. Böylece tüm ülke çapında aynı konuya ilişkin işlemler tek bir elden incelenecek ve Komisyonun kararları ile oluşturduğu prensipler FETÖ ile mücadele eden diğer bütün kurumlar için yol gösterici olacaktır. Yani bütün ülkede yeknesak bir uygulama sağlanacak ve kurumdan kuruma kişiden kişiye değişen kararlar ortaya çıkmayacaktır.
İTİRAZ YOLU AÇIK
Komisyonun kurulması, idari denetimin yanında yargısal denetimin de önünü açmaktadır. Komisyon kararından sonra kişi isterse idari yargıya dava açabilecektir. İdari yargıdan sonra Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru ve en son Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuru yapılabilecektir. Böylece tam bir yargısal denetim gerçekleşecektir. Yargısal denetim konusunda, Ankara’da tek bir idare mahkemesinin görevlendirilmesi tabi hâkim (doğal yargıç) ilkesi açısından eleştiri konusu edilmektedir. Bu eleştiride haklılık payı olmakla birlikte, tek bir mahkemenin komisyon kararlarına karşı yetkilendirilmesi içtihat birliğini sağlayacaktır. Aynı mahkeme benzer durumlarda önceki kararlarını gözeterek karar verecek, bir standart oluşturabilecek ve farklı uygulamaları önleyecektir. Komisyon göreve başlamadan önce hem Anayasa Mahkemesine hem de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine binlerce başvuru yapılmıştı.
AİHM, 12 Haziran 2017 tarihinde verdiği kararda kendisine yapılan başvuruları reddederek, bir iç hukuk yolu olan ve tüketilmesi gereken OHAL Komisyonunu adres gösterdi. Benzer şekilde Anayasa Mahkemesi de kendi önündeki dosyalar için Komisyon’a başvurulmasını ve sonrasındaki yargı süreçlerinin tüketilmesini isteyecektir. Böylece OHAL kanun hükmünde kararnameleri ile yapılan işlemlere karşı hem idari hem de yargısal denetim gerçekleşecektir. Bu sürecin hızlı ve adil bir şekilde işletilmesi olağan döneme geçişimizi de kolaylaştıracaktır.
Sonuç olarak geçen bir yıllık süre boyunca tüm zorluklarına rağmen FETÖ ve darbe girişimine karşı yargının yoğun ve etkili bir mücadele yürüttüğünü söyleyebiliriz. Türkiye tarihinde devletin temel kurumlarının bu kadar sarsıldığı bir darbe girişiminden sonra, kısa süre içerisinde bütün ülke çapına yayılmış on binlerce kişiyi ilgilendiren soruşturmaların ve davaların yürütülmesi başlı başına bir sorun. Ancak yargı bu süreci elinden geldiği oranda başarılı bir şekilde yürütüyor. Bundan sonra toplum olarak sabırlı olmak ve sürecin adil bir şekilde ilerlemesi için yargıya destek olmak zorundayız.
[Star Açık Görüş, 23 Temmuz 2017].