SETA > Yorum |
Yanlış Hesap Erbil den Dönsün

Yanlış Hesap Erbil’den Dönsün

Mevcut şartlar altında Barzani’nin mutlak bir self-determinasyon hakkı yoktur, Irak’taki Türkmenlerin de Yemen’deki Husilerin de Lübnan’daki Hıristiyanların da böyle bir hakkı yoktur.

Barzani’nin yanlış hesapla giriştiği referandum sonrası gerçeklerle yüzleşme dönemi başladı. Bölgesel ve küresel aktörlerin girişimine bir süre sonra destek vereceği düşüncesiyle yola çıkmıştı. Türkiye’nin referanduma karşı çıkmasının ciddiyetini anlayamamış, bu konuda hem kendi adamları hem de Türkiye’deki “angaje” kesimler tarafından yanlış yönlendirilmişti. Şu an Türkiye’nin pozisyonunu hapsetmeye çalıştıkları milliyetçi popülizmden aslında kendileri duçardı ve bu Türkiye’ye dair yanılmalarının ve Türkiye’yi okuyamamalarının en önemli sebebiydi. Yani milliyetçi popülizmleri ve romantizmleri, tüm rasyonel düşünme kabiliyetlerini yok etmişti.

Türkiye şu an en yüksek ağızdan şunu söylüyor: Barzani birilerinin gazıyla düştüğü hatasından dönmeli, Irak’ın toprak bütünlüğü içerisinde gerçek dost Türkiye’nin beklentilerini karşılamalı. Bakın sırf bu yaklaşım bile Türkiye’yi hapsetmeye çalıştıkları pozisyona sokamayacaklarını göstermeye yeter. Türkiye Kürtlere ilişkin konularda eski kodlarına dönmez, dönemez; bu konuda eski kodlarını koruyan sadece önceki yazılarımda listelediğim Kürtçüler kaldı. Bu kesimin yapması gereken ilk şey, “ahlaki üstünlük” imalı tiratlarını bir kenara bırakıp, hem kendilerini hem de Barzani’yi içerisine düşürdükleri romantizm hesapsızlığından bir an önce kurtarmalarıdır. “Devlet kurdur, hamisi ol” romantizmi, “eski düşmanla dost oldunuz” sığlığı ne Barzani’ye devlet kurdurur ne de bölge halklarına bir fayda sağlar. Bir an önce ayakları yere basan ve geç kalmış milliyetçilikten arındırılmış bir analiz seviyesine dönmeleri kendileri için faydalı olacaktır.

Son yazımda da belirttiğim gibi duygusal bir self determinasyonculukla, bölgesel ve küresel şartları düşünmeden, sağlıklı bir düşman-dost hesaplaması yapmadan atılan bu adım bölgeye sadece çatışma getirir. Self-determinasyon büyük devlet siyasetinin bir aparatıdır ve ölçülebilir bir şekilde bu tür ayrılıkçı hareketler çatışma üretir. Katalonya gibi müreffeh bir bölgenin bile ayrılma gayreti AB’nin kalbinde büyük çatışmalara gebeyken, yol verme kavgasında adam öldüren bizim gibi Ortadoğulu toplumlarda bu ayrılmanın çatışma değil huzur getireceğini söylemek en basit tabirle saflıktır.

Mevcut şartlar altında Barzani’nin mutlak bir self-determinasyon hakkı yoktur, Irak’taki Türkmenlerin de Yemen’deki Husilerin de Lübnan’daki Hıristiyanların da böyle bir hakkı yoktur. Tartışma zeminimiz self-determinasyon değil; birlikte yaşamaktır, ortak kaderi yaşamaktır. Etnik-mezhepsel homojen devletçikler değil, müreffeh heterojen devletler hedeflenmeli. Bağımsızlık vaadiyle uyduya dönüşülmemeli. Kaldı ki self-determinasyon zeminini en başta biz de kurmadık, bize dayatıldı. En fazla biz zarar gördük bu dayatmadan.

Irak anayasası Kürtlere çok büyük haklar veriyor, sorun anayasanın özellikle finansal kısmının uygulanmaması. Barzani inadından dönüp yeni müzakere masası kurulursa Irak’ta Kürtlerin anayasal olarak sahip olduğu hakların garantörlüğü de gerekirse Türkiye yapsın ama Kürtlerle Türkmenleri ve Arapları birbirine düşürecek, PKK gibi terör örgütlerine alan açacak, İsrail’in strateji hanesine artı olarak yazılacak ve İran’ın Irak’taki nüfuzunu daha da kökleştirecek bu hesapsız girişim sonlansın.

[Akşam, 06 Ekim 2017].