Covid-19 virüsünün dünyanın gündemine gelmesinin üzerinden 5 ay geçti.
Hâlen salgın dünyayı ciddi şekilde etkiliyor. Aşı bulunamadı ve hastalığın tedavisine özgü bir ilaç da henüz ortaya çıkmadı. İlaç şirketleri ve sağlık laboratuvarları, kendilerine milyarlarca dolar kazandırma ihtimali bulunan Covid-19 ilacı ve aşısı için harıl harıl çalışmayı sürdürüyorlar.
Bu çalışmalar sürerken virüs can almaya devam ediyor. Dünyada virüs nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı 320 bini aştı. İtalya ve İspanya gibi bazı ülkeler virüsün hızla yayılması yüzünden sağlık sistemlerinin çökmesi sonucu yaşadıkları ilk şoku atlatma konusunda ilerleme sağlarken, ABD hâlen virüsle mücadele konusunda başarısız çizgisini sürdürüyor.
Bu arada Brezilya gibi ülkeler virüsün yeni merkezinin Latin Amerika olacağını gösteriyor. Yaz mevsimini yaşayan bu ülkedeki günlük 10-15 bin civarındaki yeni vaka sayıları ve 700-800’ler civarında seyreden ölüm oranları, sıcaklıkların artmasıyla birlikte virüsün etkisini yitireceği tezine de büyük darbe vuruyor...
Diğer taraftan hızla artan vaka sayılarıyla dünyada enfekte olmuş kişi sayısı açısından ABD’nin ardından ikinci sıraya yükselen Rusya’daki ölüm oranlarının düşük olması kafalarda soru işaretleri oluşturmaya devam etse de, bu ülke de virüsün yayılmak için kendine uygun şartlar bulduğu geniş bir coğrafya olarak öne çıkıyor.
Virüs kendisine yayılacak yeni bölgeler bulup nice canlara mal olmaya devam ederken, bir yandan da ilk saldırdığı ülkeler ekonomik krizin tahribatını sınırlandırmak için normalleşme adımları atmaya çalışıyorlar. Bu adımların hangi aşamaya varacağını ve başarısını kuşkusuz virüsün bundan sonraki yayılma seyri belirleyecek.
Şu an için yaygın kanaat, hayatın eski akışına dönmesinin uzun zaman alacağı ve insanların, ekonomilerin, devletlerin bu gerçeğe göre kendilerini ayarlayacağı yönünde. Ama bunun yanında, eski normalin hiç geri dönmeyeceğini düşünenler de var, her şeyin kısa süre içerisinde eski hâline döneceğine inananlar da.
Virüsün dünyaya etkisine dair de çok farklı görüşler ortaya atılıyor.
Bu görüşler çerçevesinde uluslararası siyasal sistemin geleceğine dair üç temel senaryodan bahsedilebilir.
1. Salgın nedeniyle yaşanan krize rağmen uluslararası siyasal sistem ve güç dengesi aynı kalır.
2. Uluslararası siyasal sistem dönüşmez ama güç dengesinde önemli kaymalar olur.
3. Post-korona döneminde Uluslararası siyasal sistem dönüşür.
Bu senaryolardan hangisinin gerçekleşeceğini, salgının ne kadar süreceği ve küresel aktörlerin krizi yönetme konusundaki başarılarının derecesi belirleyecek.
Mevcut uluslararası siyasal sistemi “tek süper gücün olduğu çok kutuplu sistem” olarak tanımladığımızı ifade edelim ve bazı sorular soralım.
Krizi yönetme konusunda, bugüne kadar Çin’e göre daha kötü bir performans gösterdiği algısı oluşan ABD’nin bundan sonraki süreci de, kendi “tek süper güç” olma pozisyonunu Çin’e kaptıracak kadar kötü yönetme ihtimali yüksek midir?
Washington süreci kötü yönetse bile, uzun sürmesi muhtemel bu dönüşüm sürecini Pekin yönetiminin hatasız yürütmesi ve ABD’nin küresel sistemdeki pozisyonunu alması ne kadar mümkündür?
Post-korona döneminde, yukarıdaki senaryolardan kısa vadede en muhtemel olanı birincisi gibi görünse de, salgının boyutu ve küresel aktörlerin reaksiyonları ikinci senaryonun da orta vadede gerçekleşmesinin yolunu açabilir.
Üçüncü senaryonun gerçekleşmesi ise, salgının uzun sürmesine, ekonomik tahribatının çok büyük olmasına ve ABD’nin krizi yönetme konusunda çok büyük hatalar yapmasına bağlıdır ve bütün bunların aynı anda gerçekleşmesi ihtimali çok zayıftır.
[Türkiye, 20 Mayıs 2020]