Suriye'de altıncı yılını dolduran iç savaş boyunca birçok şehir ve bölge yaşanan göç ve katliamlarla gündeme gelirken, şimdi kriz İdlib'te düğümlendi. Geçtiğimiz yıl Halep'ten gelen "göç" sebebiyle demografik yapısı değişen ve çok sayıda farklı grubun yerleştiği İdlib; ABD, Rusya, İran ve Türkiye'nin içinde bulunduğu çok sayıda operasyon senaryosu ile tartışılıyor.
1- Temmuz ayında gündemimize ‘çatışmasızlık bölgeleri' ile giren İdlib'de uzun süre ‘IŞİD' varlığı konuşulmasına rağmen hızlı bir söylem değişikliğine gidilerek “El Kaide bağlantılı Heyet'ut Tahrir'uş Şam'ın yönetimi ele geçirdiği” belirtildi. İdlib'de ne oldu ve kriz nasıl patlak verdi?
İdlib Suriye'deki diğer şehirlere göre uzun süredir oldukça istikrarlı bir yapıya sahipti. Bir çok grubun bir araya gelerek Mart 2015'te İdlib'i ele geçirmeleri bir çok açıdan önemliydi. Bu grupların muhtemelen en güçlüsü eski adıyla Nusra yeni adıyla Heyet Tahrir'uş Şam'dı. Tahrir'uş Şam ile Ahrar arasındaki son çatışma ile Tahrir'in İdlib'de daha fazla etkinlik kazanması, bu söyleme zemin hazırladı. Nusra'nın dönüşmesi, ismini değiştirmesi, El Kaide ile bağını kopardığına yönelik açıklamaları terör örgütü listesinden çıkarılması için yetmedi. ABD'li askeri yetkililerin İdlib'i hedef tahtasına oturtmasının temel amacı ise Washington'un Fırat'ın Batısında da etkinlik kazanmak istemesi. Afrin'deki YPG varlığı da, Rakka operasyonuna benzer bir senaryoyu hatırlatıyor.
2- İdlib içerisindeki gruplar ve kendi aralarında verdikleri mücadeleler de göz önünde bulundurulduğunda şehrin nüfus yapısı ve sosyolojisine dair neler söyleyebilirsiniz?
Her ne kadar Tahrir diğer gruplara nazaran güçlü bir konumda olsa da İdlib'in Mart 2015'te ‘Fetih Ordusu' tarafından ele geçirilmesi, burada kozmopolit bir yönetimin kurulmasına zemin hazırladı. Esed rejimi, İran ve Rusya'nın geçen yıl Halep'i ele geçirmek üzere gerçekleştirdiği büyük operasyondan sonra ise İdlib'in hem nüfusu arttı hem de Halep'teki çeşitli gruplar buraya akın etti. Bu çeşitliliğe rağmen son Ahrar ve Tahrir arasındaki son gerilime kadar şehirden önemli düzeyde bir çatışma haberleri gelmiyordu.
Muhalif gruplar arasındaki işbirliğinin önemli kazanımlara dönüştüğünü de, bu grupların birbiri ile çatışmasının nasıl sorunlara yol açtığını da İdlib'de görmüş olduk. Fırsat hala kaçmış değil. Suriye muhalefeti, İdlib'in herhangi bir grupla anılmadan sivil bir yönetim tarafından başarılı bir şekilde yönetebileceğini gösterebilir.Eğer bu başarılırsa, hem operasyon için sunulan gerekçeler hem de “Esed'in alternatifinin olmadığına” dair argüman geçersiz kılınmış olur.
"ABD'NİN OPERASYON YAPMASI MÜMKÜN DEĞİL"
3- ABD, Rusya, İran ve Türkiye'nin sıklıkla anıldığı operasyon senaryoları gündeme geliyor. İdlib'e kim, kiminle müdahale eder ve Esed rejiminin dahli söz konusu olur mu?
Halep üzerinde sağlanan anlaşma İdlib'i kısmen rahatlatmıştı. Muhtemelen Esed-İran-Rusya bloğu İdlib konusunu en sona bırakmıştı. Ancak ABD'den gelen açıklamalar İdlib'e yönelik operasyonu gündeme taşıdı. En azından bu konunun kamuoyu tarafından fazlasıyla tartışılmasına neden oldu. Kamuoyundaki tartışmalara bakıldığında “ABD operasyona başlamadan biz yapalım” şeklindeki argümanın ağır bastığı görülüyor. Hâlbuki mevcut haritaya baktığımızda ABD'nin YPG ile İdlib'e kapsamlı bir operasyon yapması mümkün değil. Böylesine bir operasyonu ya Rusya ya da Türkiye ile yapmak zorunda. Türkiye'nin böyle bir seçeneğe sıcak bakacağını düşünmüyorum. Ya da çok büyük bir kazanım karşılığında ABD ile masaya oturur. El Kaide'ye karşı ortak söylem tavrına rağmen Rusya'nın da ABD'ye bu kapıyı açacağını düşünmüyorum. Çünkü bu operasyon ABD'nin Fırat'ın batısına geçmesi ve YPG'nin Lazkiye kapısına dayanması anlamına geliyor. Bir başka sorun ise muhalefetin İdlib'den temizlenmesi durumunda İdlib'in kimin kontrolünde olacağı sorunu. Rusya kendi eliyle burayı YPG'ye mi teslim edecek. Yoksa ABD savaş suçlusu olarak ilan ettiği Esed'e mi bırakacak? Kısacası bu senaryo gerçekçi değil, Rusya'nın da kolaylıkla kabullenebileceği bir senaryo değil. ABD'nin bu tartışmayı başlatması ise her türlü işine geliyor. Olur da Rusya ya da Türkiye ile anlaşırsa Suriye'de çok önemli bir etkinlik alanı kazanmış olacak. Hiç bir şey olmazsa rakiplerini endişeye sevk etmiş durumda.
4- Olası operasyon ihtimalleri sonrasında göç dalgası, PKK'nın nüfuz alanını genişletmesi ve El Kaide'nin Türkiye'de patlak vermesi yönündeki yorumları nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye için riskler nedir?
Bunların hepsi Türkiye için önemli riskler. Ancak Türkiye aynı zamanda şöyle bir ikilemle karşı karşıya: Operasyon gerçekleşirse bu risklerin hepsi ile karşı karşıya kalacak, operasyona karşı çıkması durumunda ise ‘El Kaide'yi korumakla' suçlanacak. Dolayısıyla operasyonun gerçekleşmemesi için ön plana çıkmadan çeşitli formüller üretmesi gerekiyor. Ayrıca Tahrir'e de bu anlamda önemli sorumluluklar düşüyor.
5- İdlib'de yaşanan gerilim sıklıkla Afrin'in de gündeme gelmesine sebep oluyor. ‘Afrin' konusu bu krizin neresinde duruyor?
Tam ortasında duruyor. Operasyon gündeme gelmezden önce de, geldikten sonra da YPG'nin Afrin'deki varlığı önemli bir tehdit. Zayıf bir ihtimal ama ABD'nin ağırlığında gerçekleşecek bir operasyon, YPG tehdidinin büyümesi demek. Operasyon olmasa dahi ABD'nin bu söylemi tedavüle sokmasının Türkiye'yi ilgilendiren önemli bir tarafı var, o da şu: böylesi bir söylem Türkiye'nin Rakka operasyonu sonrasında YPG'ye karşı gerçekleştirmesi muhtemel operasyonların önüne set çekmiş oluyor. Kısacası ABD, şöyle bir işaret fişeği yakmış durumda: Terör tehdidi devam ediyor. Nasıl ki DEAŞ'a karşı savaştığı dönemde YPG'ye operasyon yapılmadıysa, El Kaide dururken de yapılmamasını deklare etmiş oldu. ABD bu tavrında ısrar ederse yakın dönemde Türkiye ile daha fazla gerilecek. Bu durumda Türkiye ile Rusya'nın Suriye'de daha fazla işbirliği yapması daha olası bir duruma gelecek.
[Time Türk, 28 Ağustos 2017].