Vesayetçi yapılar ve siyaset karşıtı organize örgütler, siyasetin güçsüzlüğünden beslenir. Türkiye siyasal hayatında "vesayetçi aktörler" çıkar alanlarını korumak ve bu bağlamda toplumsal ve siyasal alanı kurmak için çeşitli "yönetim teknikleri" geliştirmişlerdir.
Bu yönetim tekniklerinin kullanılması, siyasal alanın kırılgan hale getirilerek güçsüz siyasal iktidarlarla, bu yapıların kendi çıkar alanlarını korumak istemesiyle doğrudan ilgilidir. Geçmişte farklı tezahürleri görülen bu yönetim tekniği bu gün için siyaset üzerinden "yolsuzluk" söyleminin devreye sokulmasıyla işlevsel hale getirilmeye çalışılmaktadır. Promosyonu yapılan "yolsuzluk" söyleminin gerçek olup olmaması önemli değildir. Önemli olan bunu gündeme getirmek ve gündemde kalmasını sağlayarak belirli işlevler için kullanabilmektir. Hukuk mekanizmalarının karar vermesini beklemeden söylem düzeyinde bir gerçeklik algısının yaratılmaya çalışılması bu durumu açık etmektedir.
Dolayısıyla bu söylemi tedavüle sokan ve sürekli gündemde kalmasını sağlayan aktörlerin izi sürüldüğünde bu söylemin hizmet ettiği amaç kolayca belirgin hale gelmektedir. Birbiri ile daha önceden çıkar alanları ve dünya görüşleri çatışan yapı ve aktörlerin demokratik siyaset karşısında "çıkar temelli" ittifak yapmaları ve söylem/ eylem birliğinde ortaklaşmaları bu izi sürmeyi kolaylaşmaktadır.
Bu tip "yönetim tekniği", kitle iletişim araçları üzerinden çeşitli aktör, araç ve yöntemlerle sağlanmaya çalışılmaktadır. Türkiye'de geleneksel medya düzeni ve anlayışı tartışma konularını belirlemekle kalmaz aynı zamanda konunun nasıl tartışılacağına da karar verir. Bu bağlamda, bugün için eski medya düzeninin alışkanlıkları devreye sokularak, "yolsuzluk" söylemi üzerinden "seçim anketleri" odak haline getirilmekte ve tartışılmaktadır.
ANKETLER ÜZERİNDEN ALGI YÖNETME
Burada amaçlanan, seçim anketleri üzerinden çıkan sonuçları doğrudan "yolsuzluklarla" ilişkilendirerek toplumsal algıların yönetilmeye çalışılmasıdır.
Dolayısıyla da, sonuçlar çift yönlü kullanılarak, bir taraftan inşa edilen söylemin gerçekliğine meşruiyet üretilirken; diğer taraftan kendi çıkar alanına tehdit olarak gördüğü "güçlü siyasal partilerin" iktidar olması engellenmek istenmektedir.
Burada gözden kaçmaması gereken husus, siyasal alandaki mücadelenin demokratik siyasetin geliştirilmesine yönelik olmaktan daha çok "otonom yapıların" ve "vesayetçi ittifakların" çıkar alanlarını korumaya matuf olmasıdır. Ve ayrıca, demokratik yol ve yöntemlerle yapılmamasıdır.
Türkiye'de seçim anketlerinin tarihsel olarak geleneksel medya düzeninde nasıl tartışıldığına bakıldığında burada çerçevesi çizilen hususlar daha net anlaşılır. Örneğin, 1994 yerel seçimlerinde Refah Partisi, başta "görmezden" gelinmiş, ancak kamuoyu anketlerinde seçimi kazanma yarışına girdiği görülünce, önce anketlerde çıkan gerçek sonuçlar düşük gösterilmeye çalışılmış, ardından da medyada "negatif bir kampanya" ile söz konusu partinin oyları eritilmeye çalışılmıştı. Bu bağlamda, medyada RP aleyhine ötekileştirici bir "tehdit" söylemiyle birlikte, İslami bir kuruluştan "büyük miktarda para almak", "kaçak gecekondu", "PKK ile işbirliği" gibi haberler odak noktası yapılarak toplumsal değer yargıları yönlendirilmeye çalışılmıştı. Ardından da, hala oyların düşmediği görülünce, şişirilmiş anketlerle "tutum oluşturma" bağlamında, "İstanbul'da Zülfü rüzgârı", "Zülfü arayı açıyor" gibi manşetlerle oyları bir partide toplamaya dönük kampanya yürütülmüştü.
Daha sonraki seçim dönemlerinde de anket sonuçları, benzer haber sunumları ile güçlü siyasal iktidarların oluşmasının engellenmesine dönük olarak kullanılmıştı. Bu bağlamda, AK Parti'nin 2002'de iktidara gelmesi sürecinde ve sonrasında eski düzen taraftarı bazı gazeteler "bilinçli bir sessizlikle" anketleri "ilke kararı" söylemiyle yayınlamamayı tercih ederken, bazıları daha düşük gösteren anketleri öne çıkarmıştı. Ama her dönemde seçim anketlerinin birçoğu, seçim sonuçlarının çok uzağında kalmıştır.
Siyasal alanın kırılganlığından beslenen vesayetçi yapılar, istikrarlı siyasal yapıları parçalama yönünde çeşitli taktikler deneyecektir.
30 Mart yerel seçimleriyle ilgili yayınlanan ya da yayınlanacak olan seçim anketlerini değerlendirirken bu zaviyeden bakılmasında fayda var. Değilse kaybeden siyaset olacaktır.
[Sabah Perspektif, 15 Şubat 2014]