Küresel siyaseti yorumlarken belki de en büyük zorluk, alışageldiğimiz denge mülahazalarının, güç analizlerinin ve dış politika yapım tarzlarının birçoğunun güncelliğini yitirmesi. Küresel sistem darmadağın. Soğuk Savaş sonrasında küresel siyaseti domine eden ABD, bu kaosun merkezinde duruyor. Beyaz Saray’da her adımı tartışma yaratan bir başkan, doğal afetleri bile Trump’a bağlayan siyasi bir konjonktür, paramparça olan iç ve dış politik teamüller, dış güçlerle bağlantı suçlamaları Washington siyasetinin gidişatını belirliyor. Bunun dünyaya yansıması, söylemi yüksek stratejik zekâsı düşük bir siyaset tarzı; ve felaketlere yol açabilecek ötesi düşünülmemiş uygulamalar.
Deprem sonrası enkazı andıran küresel siyaset tablosunda, ABD ve müttefikleri arasında yer alan Suudi Arabistan, İsrail, Mısır ve BAE gibi ülkeler, güç ve para merkezli okumalar yapmaya ve bu yönde uygulamalara başvurmaya devam ediyor. Fakat tüm güç ve paraya rağmen, kötü bir strateji bile stratejisizliğe galebe çalıyor. Bunun örneklerini son birkaç senede Suriye’de, Katar’da, Lübnan’da, Yemen’de gördük. Mezkûr ittifak tıpkı zamanında liberal enternasyonallerin yaptığı gibi kendine güvenen ‘tarihin sonu’ yorumları yapsa da oluşan yeni ittifaklar konjonktürel de olsa dünyada zemin kazanıyor.
Türkiye’nin son zamanlardaki dış politik yaklaşımları ve adımları da bu farkındalığın bir sonucu. Son birkaç senedir ABD’nin Türkiye’ye yönelik türlü operasyonlarına rağmen Türkiye ilişkideki ‘sorunlu ebeveyn’ rolünü oynuyor. ABD Türkiye’ye karşı terör örgütlerine verdiği destekle açıkça suç işlerken ve gücünün verdiği nobranlıkta hareket ederken, Türkiye hâlâ yapıcı olmaya çalışıyor.
Fakat aynı zamanda yukarıda anlatılan gerçekliklerden hareketle ilişkilerini çeşitlendiriyor. İttifaklarını genişletmeye, küresel işbirliğini artırmaya ve yapıcı gücünü küresel ölçekte projekte etmeye çalışıyor. Afrika atılımı bunun en bariz örneklerinden. Kısa süre içerisinde Afrika’da iki ana üssü olacak Türkiye’nin inşallah. Somali ve Sudan, değerleri ilerde daha iyi anlaşılabilecek stratejik yatırımlar. En önemlisi bu ülkelerdeki stratejik yatırımların, Türk tarzı yapılması, kardeşlik hukukumuzun ve karşılıklı faydanın öncelenmesi. Türkiye Afrika’ya bir kardeşlik ve karşılıklı fayda stratejisiyle geri dönüyor.
S-400’ler de tam bu stratejiye isabet ediyor. Bir taraftan Rusya’yla tüm farklılıklara rağmen derinleşen ilişkiler diğer taraftan Fransa ve İtalya ortak konsorsiyumu Eurosam ile yapılan hava savunma anlaşması bu çeşitlendirmenin en iyi örneği. Türkiye net bir şekilde senelerdir başında Demokles’in kılıcı gibi duran eksen tartışmalarını yerle yeksan ediyor, ekseninin başkalarının tanımlamalarıyla belirlenemeyeceğini dünyaya ilan ediyor.
Bu doğrultuda 2018 Avrupa ile yakınlaşma yılına döndürülebilirse, Türkiye küresel siyasetteki kaos ve enkaz halinden en az darbe ve maksimum faydayla çıkmış olur. Kritik Fransa ziyaretinden sonra, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun samimi Almanya ziyareti bu doğrultuda ilerleneceği mesajını veriyor. Vakit küresel siyasetteki ‘sorumlu ebeveynlerin’ birleşme vakti.
[Akşam, 8 Ocak 2018].