Türkiye’de kritik meseleler söz konusu olduğunda en suskun kesimlerden birinin akademisyenler olduğunu görüyoruz. Bu suskunluk üniversite fikri ile taban tabana zıt zira üniversiteler toplumun, siyasetin ve medyanın ilerisinde fikirler üretmesi gereken kurumlar. Ama nedense aydın sorumluluğunu yerine getirdiklerini görmek zor.
Acaba bunun gerisinde yatan ne? Örneğin bölgemizde cereyan eden olaylara ilişkin derin analizler çıkmıyor. Adalet ve özgürlük gibi değerlerin savunulması konusunda da başarılı sınav veremiyorlar. Örneğin Mısır yargısı 183 kişiyi siyasal olduğu apaçık gerekçelerle idama mahkum etti. Ama nedense üniversitelerimizden bu konuda bir ses çıkmadı. Suriye’de dört yıldır devam eden bir katliam var ve üniversitelerimiz bu konuda da suskun. Bu suskunluk aydın sorumluluğu ile örtüşmüyor. Bırakın zikredilen bu konuları üniversiteler ve akademisyenlerimiz kendileri hakkında yani üniversite reformu hakkında da görüş ve model ortaya koymakta başarılı değiller.
Tarihsel gelişimleri itibariyle bakıldığında üniversitelerin üç temel işlevi olduğu, yani başlıca üç amaca hizmet ede geldiği görülür. Bunlar, araştırma yoluyla yeni bilgiler üretmek, eğitim/öğretim kanalıyla yeni kuşaklara bilgi aktararak donanımlı insan gücü yetiştirmek ve toplumun ihtiyaçlarına cevap verecek hizmetler sunmak biçiminde sıralanabilir.
Ne var ki küreselleşme, uluslararasılaşma, bilgi ekonomisine geçiş ve rekabet, üniversitelerin bu geleneksel hizmetlerine bir yenisini daha eklemiştir. Bu da Prof. Roger L. Geiger ve Creso M. Sa’nın Harvard Üniversitesi yayınlarından yeni çıkan Tapping the Riches of Science, Universities and the Promise of Economic Growth (2009) adlı çalışmalarında belirttikleri gibi, üniversitelerin ekonomik kalkınmaya katkıda bulunacak şekilde yeniliklere açık olmasıdır. Yani modern üniversiteler artık dört temel amaca hizmet etmektedir. Tekrar etmek gerekirse bunlar, araştırma, eğitim/öğretim, topluma hizmet ve bilgiye dayalı ekonomik kalkınmaya katkı.
ÜNİVERSİTE, DEVLET VE İDEPLOJİ: DEMOKRATİKLEŞME
Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren yükseköğretim kurumları Türkiye’de önemli işlevler görmüş, devlet ideolojisinin, yukarıdan aşağıya empoze edilen modernleşme ve sekülerleşme projesinin etkin bir taşıyıcısı ve savunucusu olmuştur. Üniversite sayıları uzun yıllar yükseköğretim talebini karşılayamadığı için bu kurumlardan sınırlı sayıda vatandaş yararlanabilmiş, yukarıda da işaret edildiği gibi üniversiteler kritik konularda suskun kalmış ve kronik sorunların çözümünde öneriler getirmekten çekinmiştir. Bir başka ifade ile üniversiteler, yükseköğretim geleneğinin köklü biçimde geliştiği ülkelerdeki gibi bilim, eleştirel düşünce, araştırma ve sorgulama kültürünü geliştirmek suretiyle topluma yol gösterme konusunda kendilerinden beklenen performansı sergileyemedi.
Statüko ve vesayete karşı koyması ve direnmesi gereken kurumlar olması beklenen üniversiteler, ideolojik kaygılarla hareket eden, çoğulculuk yerine tektipçiliğe sırtını dayayan ötekileştirici uygulamaların mekanı oldu. Vesayetin güçlü olduğu dönemlerde yasakları uygulayan ve savunan kurumlar olmakla kalmadılar, yeni siyasi aktörleri ortaya çıkaran toplumsal değişimlere asker, bürokrasi ve yargı ile ittifak halinde direnç gösterdiler.
ÜNİVERSİTELER SİYASET VE TOPLUMA YOL GÖSTEREBİLMELİ
Bu yönleriyle üniversitelerden beklenen üç temel alanda; eğitim-öğretim ve nitelikli insan gücü yetiştirme, özgün araştırmalarla teknolojik yeniliklere liderlik yapma, hoşgörü ve çoğulculuk kültürünün gelişimine ve demokratikleşmeye katkıda bulunmada çağın gerisinde kaldılar. Buna rağmen üniversiteleri kurtarılmış kaleler olarak gören bazı aydınlar, topluma hesap vermek yerine, medya ve eski Türkiye elitleri ile kurdukları ideolojik ittifaklar sayesinde söylemsel üstünlüklerini sürdürdüler.
Yeni Türkiye eski alışkanlıkların terkedilmeye başlandığı, vesayet rejiminin etkisini yitirdiği, siyasi ve ekonomik istikrarın yükseköğretimde de yeni fırsat alanları açtığı bir Türkiye’dir. 2023 hedeflerine ulaşılmasında müzakere kültürünü benimseyen nitelikli kuşakların yetişmesi için her şehirde üniversite açılmış, yükseköğretimde tektipçiliğin son bulması için yetmiş vakıf üniversitesinin kuruluşu onaylanmıştır.
Artık üniversiteler yükseköğretimin sorunlarından başlamak üzere kritik konularsa siyaset ve topluma yol gösterecek projeler, fikirler ve görüşler üretmek zorundadır. Yoksa diploma veren kurumların ötesine geçemez ve Yeni Türkiye’nin gerisinde kalırlar.
[Haber 10, 5 Şubat 2015]