Askeri ve istihbarat kurumlarından sızan gizli belgelerde öne çıkan temalardan biri Amerika’nın Ukrayna’nın savaş kapasitesinden endişesi olmuştu. Ukrayna’nın kullandığı S-300 hava savunma sistemleri için gerekli füzelerin yakında bitebileceği ve diğer mühimmatın da azaldığı basına yansımıştı. Bu bilgiler çok da şaşırtmadı aslında zira ABD ve Avrupa’nın Kiev’in ihtiyacı olan mühimmatı teslim etmek için yeterince hızlı üretim yapamadığı bir süredir tartışılıyordu. Batı’nın kendi askeri kapasitesinin hazırlılığının zaafa uğrayabileceği de basına yansımıştı. Leopard tanklarının verilmesi konusunda Almanya’yla ABD kısa süren bir kriz yaşamıştı. ABD Rusya’ya doğrudan saldırmasından çekindiği Ukrayna’ya uzun menzilli füze vermekten de geri durmuştu. Bütün bunlar Batı, Ukrayna’ya çok yoğun askeri ve maddi destek verse de bunun Rusya’ya tam bir yenilgi yaşatmaya yetmeyeceğini gösteriyordu. Bahar aylarında gerçekleşmesi beklenen Ukrayna’nın karşı taarruzu öncesinde gerçekleşen gizli belge sızıntıları bağlamında Washington savaşın gidişatını tekrar değerlendirmeye başladı.
Biden yönetiminin Ukrayna’ya ‘sonuna kadar’ destek politikası dış politika elitleri ve uzmanları arasında genel bir kabul görüyor. Ancak bu, sonuna kadar ifadesinin ucunun açık olmasından rahatsız olanların sayısı hiç de az değil. Özellikle ara seçimlerde Cumhuriyetçilerin Temsilciler Meclisi çoğunluğunu ele geçirmeleri sonrasında Ukrayna’ya koşulsuz yardım daha fazla gündeme gelmeye başladı. Muhtemel Başkan aday adayı DeSantis “sınırlarımızı korumak, askerimizin hazırlılığını sağlamak, enerji bağımsızlığımızı başarmak ve Çin’in gücünü kontrol etmek gibi hayati çıkarlar dururken Ukrayna’yla Rusya arasındaki ‘bölgesel anlaşmazlık’ meselesine bulaşmamız hayati bir çıkar değildir” demişti. Bölgesel anlaşmazlık ifadesi tepki çekince Donbas ve Kırım’ı kastettiğini söyleyerek kısmi geri adım atsa da DeSantis muhalefetin Ukrayna’ya yardıma mesafeli hissiyatını yansıtıyordu.
Ukrayna’ya yeni yardım paketleri açıklayıp duran Biden yönetimine karşı yardımların artık savaşın gidişatından bağımsız bir biçimde devam etmemesi gerektiği yönünde baskılar artıyor. Ukrayna’nın toprak bütünlüğü ilkesinden hareketle hem Donbas hem de Kırım’ı alana kadar savaşmaya kararlı olması doğal. Rusya’nın tam bir yenilgiye uğratılana kadar Ukrayna’ya desteğin devamını savunanlar hiç de az değil. Ancak burada birkaç sorun var: 1- Batı’nın mevcut desteği bunu sağlayacak seviyede olmaktan uzak, 2- Donbas’ın ve özellikle Kırım’ın tamamen kurtarılmasını askeri uzmanlar pek mümkün görmüyor, 3- Yönetim uzun menzilli füze ve F-16 vermeye kalkarsa Rusya nükleer silah kullanabilir. Rusya’nın nükleer silah kullanma ihtimalini çok zayıf bulanlar da Putin’in Ukrayna’yla başa çıkamadığı bir durumda nükleer kullanarak NATO’yla savaşma riskini göze alamayacağına işaret ediyorlar. Bunun için de Biden yönetiminin nükleer silah blöfünden korkmadığını gösterircesine gelişmiş silah sistemlerini bir an önce vermesi gerektiğini savunuyorlar.
Donbas ve Kırım’ın kurtarılmasının stratejik olarak ne kadar önemli olup olmadığı tartışılırken, Rusya’nın kesin bir yenilgiye uğratılmasının gerçekçi olup olmadığı da diğer bir tartışma konusu. ABD gelişmiş silahları verse bile kesin bir zaferin mümkün olmayacağını savunanlar, Putin’e ağır bedel ödetip önce ateşkes ve sonra da müzakere süreci öneriyor. Donbas’la Kırım’ın statüsünün müzakere masasına havale edileceği dondurulmuş bir çatışmanın maliyetinin galibi olmayan uzun vadeli sıcak bir çatışmadan daha tercih edilir bir durum olduğunu savunuyorlar. ABD’nin askeri hazırlılığının aşındığından ve Çin’in Tayvan’a muhtemel askeri bir müdahalesine etkin cevap vermeyeceğinden kaygı duyan bu grup, Kiev’in istedikleri tam verilsin ama sene sonuna kadar ortaya çıkacak yenişememezlik aşamasına varıldığında ateşkes ve müzakere için çaba harcansın görüşündeler. Bu öneri resmen olmasa da fiilen Donbas ve Kırım’ın kaybı anlamına gelir. Bu durumda Rusya Sivastopol’ü askeri liman olarak kullanarak hem Ukrayna’ya karşı operasyonlar hem de Suriye’ye destek için kullanmaya devam edecektir.
Konuyla ilgili diğer bir önemli tartışma da Batı’nın Ukrayna’ya verdiği desteğe küresel güney tabir edilen ülkelerden ciddi bir desteğin gelmemesi. İşgalin başında Rusya BM’de kınandı ancak Batı dışı ülkeler Rusya’yla ilişkilerine devam etti. Çin, Hindistan, Brezilya, Güney Afrika ve birçok diğer Afrika ülkesi Rusya’nın Batı’yla ilişkilerini koparmasından doğan kayıplarını diplomatik ve kısmen ekonomik açıdan telafiye hazır göründü. Rusya’nın büyük bir kayıp yaşadığı ve Batı’dan koptuğu aşikâr ve bunun maliyeti azımsanamaz. Ancak dünyanın önemli bir kısmı da Biden yönetiminin Ukrayna savaşının demokrasilerle otokrasilerle arasındaki tarihi mücadele tezini satın almış görünmüyor. Tedarik zinciri sorunları ve tahıl krizi de bu ülkeleri Batı’nın Ukrayna’ya kayıtsız şartsız destek politikasından soğutuyor.
Batı’nın küresel güneyden destek görememesi, kendi askeri kapasitesinin zaafa uğraması, Çin’in Tayvan’a müdahalesine vaziyet edilemeyeceği kaygısı ve Donbas’la Kırım’ın geri alınmasının pek mümkün görülmemesi, Ukrayna’ya desteğin siyasi bir hedefe orantılı olması gerektiği yönündeki tezleri güçlendiriyor. Bu senenin geri kalan kısmında şiddetlenmesi beklenen askeri mücadele yeni bir yenişememezlik dengesi ortaya çıkarmaktan öteye gidemezse, Ukrayna’ya desteğin esaslıca gözden geçirilmesi yönündeki baskının artacağını öngörebiliriz.
[Yeni Şafak, 21 Nisan 2023].