24 Şubat'ta Rusya'nın işgaliyle başlayan Ukrayna Savaşı'nın altıncı ayı geride kaldı. Savaşın başında ulusal ve uluslararası medyanın gösterdiği yoğun ilgi, en azından cephe boyutunda azalmakla beraber, diğer etkileri halihazırda gündem oluşturmaya devam ediyor.
Sahadaki Bilanço
Savaşın altı aylık bilançosu dikkate alındığında en büyük ve geri döndürülemez tahribatın insani boyutta ortaya çıktığı görünüyor. 24 Şubat'tan beri 13 milyondan fazla Ukraynalı yerinden edilirken bunun 6.7 milyonu ülke dışında, 6 milyondan fazlasıysa ülke içinde farklı bölgelerde yaşamlarını sürdürmeye çalışıyor.
Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre 5 binden fazla Ukraynalı sivil saldırılar sonucunda hayatını kaybederken, savaşta ölen askerler açısından daha belirsiz bir tablo söz konusu.
Ukrayna ve Rusya kendi asker kayıplarına ilişkin düzenli ve tutarlı veriler açıklamazken, karşı tarafın kayıplarına yönelik oldukça farklı ve büyük sayılar veriyor. Ancak açık kaynaklardan derlenen bilgiler ve tahrip edilen diğer askeri malzemelerin görsel teyitlerinden anlaşıldığı kadarıyla iki taraf da ilk altı ay içinde 10 binden fazla askerini kaybetmiş durumda.
Savaşın ilk altı ayının Ukrayna açısından ekonomik maliyeti 200 milyar doların üzerindeyken, Rusya'nın cephedeki askeri malzeme kayıplarının ve savaşı sürdürmek için üstlendiği maliyetin de milyarlarca dolar olduğu ifade ediliyor.
Rusya mı Başarılı, Ukrayna mı?
Savaşın ilk altı ayının savaşan taraflar açısından ne gibi sonuçlar ortaya çıkardığını ölçmek için hangi dönemi referans aldığımız önemli. Şeklen bakıldığında Rusya Ukrayna topraklarındaki işgalini genişleterek devam ettiriyor. Nitekim ilk altı ay sonunda Kırım dahil Ukrayna topraklarının yüzde 20'sini işgal etmiş durumda. Bu durum, bir şekilde "başarı" sayılabilir. Ancak bu işgalin siyasi, jeopolitik ve ekonomik maliyeti, savaşın ilk günlerindeki beklentiler ve durum göz önünde bulundurarak değerlendirildiğinde ortaya farklı bir tablo çıkıyor.
Hatırlayalım, uluslararası kamuoyu savaşın başında Rusya'nın kısa süre içinde Kiev'i ele geçireceği ve Zelenskiy yönetimini devirerek yerine Moskova'ya müzahir bir yönetim geçireceği beklentisi içindeydi. Putin her ne kadar "özel askeri operasyon" olarak adlandırdığı işgalin, sözde Donetsk ve Luhansk cumhuriyetlerinin talebi üzerine başlatıldığını ifade edip, amaçlarından birinin Ukrayna'yı Nazilerden arındırma amacını taşıdığını söylese de hiçbir zaman net bir takvim ve amaç belirtmedi.
Bununla beraber, ilk hedefin Donbas bölgesi ve kuzey hattından girip Ukrayna'daki işbirlikçilerle çalışarak kısa sürede Kiev'i ele geçirmek olduğu açıktı. Bu noktada Ukrayna'da bazı siyasilerin ve özellikle Ukrayna ordusundan bazı üst düzey subayların Rusya'ya iş birliği yaparak taraf değiştirip süreci hızlandırması beklenmekteydi. Ancak Moskova'da yapılan hesaplar Ukrayna sahasına uymadı. Her şeyden önce, (savaşın ilk günleri hariç) ne Ukrayna 2014'te Kırım'ın işgal edildiği dönemdeki kadar yalnız bırakıldı ne de Ukrayna ordusu o dönemdeki kadar hazırlıksızdı.
Buna bir de Rusya'nın sahadaki yavaş ve etkili olmayan harekat tarzı eklendiğinde, askeri hazırlık derecesine yönelik ciddi şüpheler uyandıran bir Rusya tablosu ortaya çıktı. Bu nedenle planlamalar gözden geçirilip, deyim yerindeyse, hedef küçültüldü ve Donbas bölgesi ile Ukrayna'nın Karadeniz kıyıları üzerinde yoğunlaşıldı.
Ukrayna içinse bu durumun tam tersi söz konusu. Uğradığı yıkıma, verdiği sivil ve askeri kayıplara ve topraklarının işgal edilmiş olmasına rağmen, her geçen gün moral motivasyonu ve bundan da önemlisi direnci artan bir Ukrayna söz konusu oldu. Nitekim son günlerde Kırım dahil cephe hattının ötesindeki Rus askeri hedeflerine saldırılar düzenlemeye başlayan Ukrayna'nın daha kapsamlı bir karşı taarruzla Rusya'yı daha fazla yıpratması beklentisi oluştu.
Elbette bu durum, Ukrayna'nın Rusya karşısında kısa sürede ve kesin bir zafer kazanacağı anlamına gelmiyor. Ancak işgal öncesinde Moskova tarafından karşılanması talep edilen güvenlik garantilerinin artık eskisi kadar katı olmadığı da görülüyor. Aynı şekilde savaşın başında Ukrayna'nın Rusya ile müzakere gerçekleşmesi durumunda ele alacağı başlıklar daha fazla ve pozisyonu daha esnekken, sahadaki durum nedeniyle giderek daha az başlığı daha katı bir şekilde müzakere edebilir hale gelen bir Kiev yönetimi söz konusu.
Öte yandan savaş, bir yandan "beyin ölümü gerçekleştiği" veya "gereksizliği" tartışılan NATO içindeki dayanışmayı artırmakla kalmadı, Madrid zirvesi ve bu zirvede deklare edilen stratejik konsept, Rusya'nın NATO'nun ana gündem maddelerinden birisi olmaya devam edeceğini gösterdi. Kaldı ki Moskova'nın ana kaygılarından birisi olan NATO'nun genişlemesi hususu, İsveç ve Finlandiya'nın olası üyelikleriyle çok daha gerçekçi hale geldi.
Nasıl Gidecek?
Savaşın bu aşamadan sonra nasıl gideceği sorusuna yanıt vermek oldukça zor. Savaşın farklı yerlere sıçrayarak bir Üçüncü Dünya Savaşı çıkması ihtimalinden, orta vadede ateşkesin ve ardından barışın sağlanması ihtimaline kadar çok sayıda ihtimal var ve bunlardan hangisinin gerçekleşeceğini bu aşamada öngörmek mümkün değil.
Bununla beraber savaşın ilk altı ayı dikkate alındığında, Rusya'nın yüklenmek zorunda olduğu maliyetin önemli bir kısmını karşılamadan masaya oturması çok olası değil. Ukrayna ise her geçen gün hedef büyütüp işgal altındaki bütün topraklarını kurtarmayı ve Ukrayna'ya bağlı olması kaydıyla bazı bölgelerin statüsünü tartışmayı amaçlıyor.
Ukrayna'nın bu hedeflere ulaşmasında önemli motivasyonlarından birisi, elbette kendisine verilen siyasi ve özellikle askeri ve lojistik destek. Öyle ki eğer Kiev yönetimine verilen taahhütler (başta ABD ve İngiltere tarafından olmak üzere) yerine getirilirse, Ukrayna 2022 ve 2023 yıllarında yüksek ihtimalle dünyada en fazla savunma harcaması yapan ilk beş ülke içine girecek. 2021 yılında 36. sıradaydı.
Bunun yanı sıra Rusya'ya ABD ve Avrupa ülkeleri tarafından uygulanan yaptırımların genişletilerek devam etmesi ihtimali bulunuyor. Gerçi uygulanan yaptırımlar Putin yönetimi üzerinde henüz bir baskı oluşturmadığı gibi, başta yaptırım uygulayan ülkeler olmak üzere küresel piyasaları etkilemeye başladı.
Bu noktada tahıl konusunda Türkiye'nin devreye girmesiyle geçici bir ara çözüm bulundu ve bugüne kadar tahıl koridoru üzerinden bir milyon tona yakın tahıl dünya piyasalarına dağıtıldı. Ancak aynı ara çözümlerin enerji başta olmak üzere diğer alanlarda gerçekleşip gerçekleşmeyeceği belli değil.
Buradan hareketle savaşın bundan sonra nasıl gideceği üç ana değişkene bağlı olarak şekillenecek görünüyor. Bunlardan ilki ve en esaslısı, Rusya'nın tavrı. Bu tavrın şekillenmesinde Putin yönetiminin işgal bölgelerini nereye kadar genişletmeyi amaçladığı, bu bölgeleri ne kadar muhafaza edebileceği ve üzerindeki uluslararası baskıyı ne kadar göğüsleyebileceği önem arz ediyor.
İkincisi Ukrayna'nın tavrı. Topraklarını işgalden kurtarmanın doğal amaç olduğu mücadelesinde ne kadar maliyete katlanabileceği ve kendisine verilen desteğin düzeyi ile sürekliliği Kiev'in tavrının şekillenmesinde belirleyici olacak.
Üçüncüsü ise başta ABD ve İngiltere olmak üzere Ukrayna'ya destek veren ülkelerin tavrı. Savaşın ilk günlerinde ihtiyatlı, sonrasında ise daha cesur bir şekilde Ukrayna'ya destek veren bu ülkelerin tavrında ise savaşın sahadaki seyri, başta ekonomi olmak üzere sahanın ötesindeki etkileri ve kendi iç kamu oylarının desteği etkili olacak.
[Sabah, 28 Ağustos 2022].