Anayasa Mahkemesi belki de bugüne kadar en hızlı kararlarından birisini Twitter firması için verdi. Karar sonrası mahkemenin ‘özgürlük dersi’ verdiği şeklinde yorumlar, medyanın büyük bir kısmını kapladı. Karar gerçekten de hukuk, siyaset hatta felsefe bölümlerinde ders konusu yapılacak nitelikte. Bunda şüphe yok.
Mahkemenin kararı, yüzlerce sosyal medya şirketinden birisi olan Amerikan Twitter firmasına, Türkiye’de anayasal koruma sağlamış oldu. Twitter kazandığı vasıfla yeni bir erk muamelesi görür mü? Görmesi lazım. Çünkü Anayasa Mahkemesi’nin kararından sonra Twitter şirketinin sağladığı imkanlarla suç işlemenin önü açılmış oldu. Mesela oy birliği ile karar veren üyelerin, müzakereleri ve kararı aldıkları günlerde yaptıkları telefon görüşmeleri illegal bir şekilde kayda alınıp linki Twitter’a konulsa, alenen suç olan bu duruma hiçbir müdahale imkanı kalmamış oldu. Twitter şirketinin yapması gereken ilk şey, Türkiye’de tuttuğu avukatlık bürosuyla sözleşmesini feshetmek olmalıdır. Zira Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi bu hizmeti hiçbir hukuk bürosunun rekabet edemeyeceği kalitede hem de bedavaya sunmaktadır.
Herhalde Anayasa Mahkemesi’nin hiçbir davada göstermediği bir acele ile karar verdiğinden olsa gerek, ‘Twitter ile internet, http ile https’ birbirine karıştırılmış. Bu vahim bilirkişi düzeyi, hukuki anlamda hiçbir yerinden tutulmayacak bir kararın ortaya çıkmasına yol açmış. Kaldı ki farklı mahkemelerin verdiği kararlara dair neredeyse ciddiye alınabilecek bir argüman sunma ihtiyacı hissedilmemesi de hukuki bir kaosun habercisi. Kısaca yüzlerce kişinin mahkeme kararıyla tespit edilen mağduriyetlerine dair inanılmaz bir vurdumduymazlık sergilendi.
O halde bu karar neyin nesidir? Yaşanan, bir kesimin oluşturduğu siyasi atmosfer karşısında tarafsızlık ilkesini koruması gereken mahkemenin, belli kesimleri ‘mention’layarak, baştan sona siyasi bir tercihte bulunmasıdır. Zira karar, hem hızı hem de gerekçeleri itibariyle hukuki tutarsızlık, felsefi anlamda ise ergen bir derinliğin ötesine geçmeyen bir post-modern ahlaki zemin ortaya koymaktadır. Mesele elbette ifade hürriyeti değildir. Zira erişim engellenmesine karşın, zaten milyonlar tarafından delinmekte ve bir müeyyide de uygulanmamaktaydı.
Sosyal medya fonksiyonel ve hayatı kolaylaştıran işlevlerinin yanında post-modern bir ifade ve var olma alanı da sunmaktadır. Hiyerarşiyi ve hadleri yok eden yapısıyla anarşizmin zevklerinden sorunsuzca tatma imkanı sağlamaktadır. Gerçek hayatta var olmayanı var etmekte, söylenemeyecekleri söylenir, korkağı cesur, müstearla gizlenenlerin her türlü mahreme kastetmesini mümkün kılmaktadır. Önümüzdeki yıllarda çok daha geniş ve derin bir hukuki ve felsefi tartışmanın konusu olacağından şüpheniz olmasın. Bu beraberinde yeni bir internet düzeninin önünü açacaktır. Şimdilik de facto krizler ve çözümler yaşamaya devam edeceğiz.
Son bir kaç yılda, onlarca sosyal medya şirketi milyonlarca dolar yatırımla piyasaya girip birçok kişi fark etmeden piyasadan batarak çekiliyorlar. Benzer şekilde, Twitter da iflas ederse ne olacak? İfade hürriyeti derin bir krize mi girecek? Özgürlükler ortadan mı kalkacak? Dünyayı totalitarizm dalgası mı saracak? İnsanoğlunun yaratıcılığı mı körelecek? Ne olacak? Eğer bu soru, üzerinde düşünülmeye bile değmeyecek bir soruysa; özgürlük dersi veren mahkemenin ‘140 karakter düzeyini’ aşacak kadar sorumlu ve ciddi olmasını beklemek beyhudedir. Yeni sorumuz şudur: Twitter iflas ederse, Anayasa Mahkemesi başkanının dile getirdiği ‘telafisi mümkün olmayan zarar’ nasıl giderilecektir?
[Star, 8 Nisan 2014]