Türkiye yıllarca kullanmadığı jeopolitik konumunu son dönemde siyasi ve ekonomik istikrarına güvenerek avantaja çevirmeyi baÅŸardı ve bölgesel enerji denkleminin güçlü bir deÄŸiÅŸkeni konumuna yükseldi. Bu süreç aslında Nabucco'yla baÅŸladı. Nabucco projesi sonuçlanmadı, ancak enerjide diÄŸer projelerde Türkiye'nin merkeze konulmasında itici güç oluÅŸturdu.
Sonrasında ise Türkiye'nin enerji denkleminin dışında kalmayacağının ilk iÅŸareti TANAP'la geldi. Azerbaycan'dan, Türkiye'ye ve Türkiye üzerinden AB ülkelerine taşınacak doÄŸalgazın geçiÅŸ projesi olan TANAP'la birlikte enerji, ekonomi gündeminin birinci baÅŸlıklarından birisi oldu.
Projenin engellenmesi adına yapılan tüm giriÅŸimlere raÄŸmen, TANAP konusunda gösterilen kararlılık ve azim, Türkiye'nin bölgesel enerjide gücünü artırmıştır ve bu süreç 2015'de TANAP'ın temelinin atılmasıyla sonuçlanmıştır.
DiÄŸer taraftan, Kuzey Irak Kürt Bölgesi petrolünün Türkiye üzerinden uluslararası pazarlara taşınması ve sonrasında da Türk Akımı'nın gündeme gelmesi ise, bölgesel enerjide Türkiye'nin vazgeçilmezliÄŸini göstermiÅŸtir.
Dolayısıyla, enerjiyi arz ve talep eden ülkelerin yeni güzergâh ve pazar arayışında, Türkiye'nin kilit bir aktör konumuna geldiÄŸini söyleyebiliriz. Yani, bölgede Türkiye'nin olmadığı bir enerji senaryosu yazılamıyor.
DOÄžU AKDENÄ°Z ENERJÄ°SÄ°NÄ°N TÜRKÄ°YE'YE Ä°HTÄ°YACI VAR
Rusya'yla yaÅŸanan gerginliÄŸin ardından Türkiye'nin zaman kaybetmeden enerjide alternatif arayışlarında, alternatif ülke çalışmalarının hızlandırılması, enerji politikalarında eskiden olduÄŸu gibi bir mecburiyet hissedilmediÄŸinin ilanı. Åžimdi ise DoÄŸu Akdeniz'de yeni bir doÄŸalgaz denklemi oluÅŸturma çabası var ve bu denklemde Türkiye yine vazgeçilmez.
Ä°srail'in son günlerde Türkiye'yle uzlaşı arayışlarının sebebi, DoÄŸu Akdeniz'deki doÄŸalgazın AB ülkelerine ulaşımının Türkiye'siz mümkün olmadığı gerçeÄŸi. Türkiye'nin olmadığı seçenekler, hem ekonomik olarak çok daha yüksek bir maliyete karşılık geliyor, hem de siyasi olarak güvensizlik ve riski beraberinde getiriyor.
Şu da bilinmelidir ki, Doğu Akdeniz'deki enerji rezervi yalnızca İsrail'in değil, Filistin'in de.
Bu yüzden Türkiye, Mavi Marmara olayında, Ä°srail'e özür dilemesinin yanı sıra, tazminat ödemesi ve Gazze üzerindeki ablukanın kaldırılması ÅŸartını da sunmuÅŸtu. Ablukanın kalkması demek, Filistin'in kıta sahanlığındaki hakkını kullanabilmesi ve Filistin'in Gazze açıklarındaki doÄŸalgaz rezervlerini Filistin'in çıkarabilmesi anlamına geliyor. En önemli nokta da bu bence.
BilindiÄŸi üzere, 1990'lı yılların sonunda Gazze'de önemli miktarda doÄŸalgaz rezervleri bulundu. Zaten Ä°srail'in Filistin'e insanlık dışı uygulamalarının sebebi de Filistin'in sahip olduÄŸu ekonomik potansiyelinin Ä°srail'i tehdit etmesi ve Filistin'deki doÄŸal gaz kaynaklarının Ä°srail için risk oluÅŸturmasıdır.
Dolayısıyla, DoÄŸu Akdeniz'deki enerjiyi kullanmak isteyen Ä°srail, Türkiye'nin vazgeçilmezliÄŸinin yanısıra Gazze'nin ekonomik ve siyasi haklarının da savunucusunun Türkiye olduÄŸunun farkında. Türkiye'yi karşısına alarak DoÄŸu Akdeniz eneri denklemini çözemeyeceÄŸinin de. Türkiye'yle anlaÅŸma arayışlarının asıl sebebi de bu zaten.
Bu durum, bölgede enerji denklemi kurulurken Ä°srail'in bile Türkiye'siz bir oyun kuramayacağını kanıtladı. Enerjide bağımlılığı yıllarca kader olarak kabul eden bir ülkeden bölgesel enerjide merkez ülke haine gelen Türkiye, arkasına aldığı siyasi istikrar rüzgârını iyi deÄŸerlendirmeli ve enerjideki rolünü güçlendirmeye devam etmelidir.
Bu arada, Ä°srail'in enerji konusunda Türkiye'nin kapısını çalmasında ve Türkiye'nin haklılığının açıkça dile getirilmesinde, Ä°HH'nın ve Bülent Yıldırım'ın özverili gayretinin büyük katkısı var.
[Yeni Şafak, 24 Aralık 2015]