Yurtdışında yaşayan Türkler’in bugüne kadar ihmal edildiği, hatta bir kambur olarak görüldüğü söylenebilir. Oysa Dış Türkler, Türk Dış Politikası’na çoğu ülkenin sahip olmak istediği ama olamadığı birçok imkân sunuyor.
Cumhurbaşkanı Gül’ün Çin ziyareti, Türk Dış Politikası’nda iki ülke ilişkilerini tekrar gündeme getirdi. İki ülke arasında resmî ilişkiler 1971 yılında kurulmuşsa da bu ilişkilerin temeli, MÖ 209 tarihine kadar uzanıyor. Bu anlamda bugün mesafe olarak birbirine çok uzak olsa bile tarih iki halkın komşu olarak bir arada yaşadıklarını yazıyor. Ancak, gelinen noktada iki ülke ilişkilerinin geliştirilmeye muhtaç olduğu açık. Özellikle, ekonomik ilişkiler bakımından iki ülke arasındaki ticaret hacmi, 1999 yılında 1 milyar doların altında kalırken 2008 yılına gelindiğinde 17 milyar dolara çıkarıldı. Yine de Çin ekonomisinin büyüklüğü düşünüldüğünde mevcut ticaret hacminin daha ne kadar geliştirilmeye ihtiyaç duyduğu anlaşılacaktır.
Enerji, Türkiye-Çin ilişkilerinin geliştirilmesinde ön plana çıkıyor. Çin, dünya petrol tüketiminin % 40’ını ithal eden dünyanın en büyük enerji ithalatçısı. Enerjisini Türkiye’nin çevresindeki enerji havzalarından temin ediyor. Enerji ihtiyacının yüzde 60’ını Ortadoğu, yüzde 20’sini Hazar ve Orta Asya’dan tedarik eden Çin, Türkiye ile enerji alanında büyük bir işbirliği potansiyeline sahip. Enerji havzalarına yakın bir coğrafyada bulunan Türkiye’nin sahip olduğu jeo-stratejik konum ile Çin’in finans gücünün enerji alanında birleşmesi, her iki ülkenin de yararına olan bir durum. Bu bağlamda, enerji alanında örtüşen çıkarlarda iki ülke arasındaki işbirliğinin geliştirilmesi büyük önem taşıyor. Ayrıca, gelişmekte olan Türkiye’nin enerji sektörüne Çin’in finans ve enerji gücünün eklemlenmesi her iki ülke için büyük kazançlar sağlayacak. Ancak, enerji alanında büyük potansiyele ve fırsatlara rağmen iki ülkenin bu noktada birbirlerini yeterince tanıdıkları söylenemez.
Türkiye ile Çin’in siyasi ilişkilerine bakıldığında herhangi bir sorun olmadığı görülüyor. Ancak, Sincan Uygur Özerk Bölgesi, iki ülke ilişkilerinde hassasiyet taşıyan bölgelerden biri. Çin’in Türkiye’de yaşayan Uygur diasporası nedeniyle endişe duyduğu da söylenebilir. Diplomatik düzeyde ilişkilerde sorun olmasa da ilişkilerin geliştirilmesinde Uygurlar, Çin için bir endişe kaynağı. Türkiye, uluslararası ilişkilerde toprak bütünlüğünü destekleyen bir politika izlese de bunun Çin’in kaygılarını giderdiği söylenemez. Bu nedenle, Cumhurbaşkanı Gül’ün, Uygur Türklerini ziyaretinin kapsamına dâhil etmesi öncelikle cesur bir davranış. Ayrıca, Cumhurbaşkanlığı seviyesinde Doğu Türkistan ziyaretinin bir ilk olması da büyük önem taşıyor. Nitekim en üst seviyedeki bu ziyaret, Türkiye’nin Uygur Türklerine verdiği önemi açıkça gösterdi. Yine de Türkiye’nin Uygur Türkleri konusunda Çin’in kaygılarını giderici ve karşılıklı güven tesis edici açılımlarda bulunması gerektiği söylenebilir. Türkiye, Uygur Türklerinin Çin yönetimine karşı iyi bir vatandaş olmalarında ve aynı zamanda Çin yönetiminin de Uygur Türklerine insan haklarına uygun, daha toleranslı davranması noktasında dış politikada izlediği kolaylaştırıcı rolünü burada da oynayabilir.
Doğu Türkistan’da yaşayan yaklaşık 30 milyon civarındaki Uygur Türkü’nün ziyaret edilmesi ile Türk Dış Politikası’nda bugüne kadar ihmal edilen “Dış Türkler” konusu önem kazanmaya başladı. Dışişleri Bakanı Davutoğlu da 15-19 Haziran 2009 tarihlerindeki Avrupa ziyaretinde Almanya’daki Türklerin Türk dış politikasının önceliklerinden biri olduğunu açıkça ilan etmişti.
Stratejinin etkin unsuru: Kamu diplomasisi
Kamu diplomasisi kavramının küreselleşmeyle birlikte uluslararası ilişkilerdeki önemi gittikçe arttı. Uluslararası politikanın sert güçten yumuşak güce doğru paradigmatik bir kayış içerisinde olduğu günümüzde yumuşak/ince gücün en önemli unsurlarından biri olan kamu diplomasisine Türk Diplomasisi’nin kayıtsız kalması düşünülemez.
Uluslararası arenada uluslararası toplumu etkilemek ve yönlendirmenin en önemli araçlarından biri olan kamu diplomasisi, bir ülkenin çıkarlarını savunma, meşruiyet sağlama ve dış kamuoyu oluşturma işlevleri ile günümüzün en etkili araçlarından birini temsil ediyor. Uluslararası ilişkiler açısından bir devletin ülkesi dışında başka devletlerde yaşayan ortak din, dil, soy, tarih ve kültür gibi ortak değerlere sahip insanların dış politikanın, özellikle de kamu diplomasisinin önemli bir aracı olarak kullanıldığı biliniyor. Bu açıdan Türk Diplomasisi’nin dünyada çoğu ülkenin sahip olmadığı ender rastlanan bir avantaja sahip olduğu dikkat çekiyor.
Ancak, bugüne kadar Dış Türkler’in ihmal edildiği, hatta bir kambur olarak görüldüğü söylenebilir. Yurtdışında yaşayan Türkler, Türk Dış Politikası’na çoğu ülkenin sahip olmak istediği ama olamadığı birçok imkân ve kabiliyet sunuyor. Bunlardan özellikle yurtdışında yaşayan Türklerin Türk Dış Politikası’nın çıkarlarını savunmak için lobi oluşturacak önemli bir insan sermayesi sunması göze çarpıyor. Ayrıca, küresel ekonomik krizin dünyayı vurmasıyla Türkiye, ekonomik açıdan yurtdışında yaşayan Türklerin gücünü hatırlamakta gecikmedi. Yurtdışında yaklaşık 40 milyar dolarlık sermaye gücüne sahip Türkler’in dövizlerini ülkeye çekmek için (6 milyar dolar getirilmiştir) varlık barışı kanunun çıkarılması, Türkiye’nin Dış Türkler’den istendiği zaman istifade edebileceğini açıkça gösterdi. Türkiye’nin yapması gereken ise sadece bunları muhatap alıp teşkilatlanmalarına yardımcı olmak. Türkiye’nin Dış Türkler avantajını fırsata dönüştürmesi ancak bu şekilde mümkün olacak. Ayrıca, dünyanın dört bir tarafına yayılmış Dış Türkler, Türkiye’nin küresel ölçekte bir aktör olmasının da yardımcı bir unsuru olarak değerlendirilebilir. Diğer yandan, yaşadıkları ülkelerin özellikle Avrupa meclislerinde milletvekili olup iç siyaseti etkileyebilecek makamlara gelmeleri, Türk Dış Politikası’na önemli imkânlar sunuyor.
Dış Türkler konusunun dış politikaya etkilerini özellikle Balkan, Kafkas ve Kıbrıs politikalarında açıkça görmek mümkün. Önümüzdeki dönemde Dış Türkler’in rolünün artacağı ve bunların dış politika araçlarına katılımlarının sağlanacağı düşünülüyor. Dış Türkler konusunun dış politikanın öncelikleri arasına girmesiyle dolaylı olarak kamu diplomasisi de Türk Dış Politikası’nın önemli araçlarından biri haline gelecek.
Mostar, Sayı: 53, Temmuz 2009